Türkiye seferberlik ilanına doğru mu gidiyor?
Salı, Eylül 04, 2012
Sevgili okurlar; geçtiğimiz haftayı, terör olayları açısından daha öncekilere oranla biraz daha sakin ve acısız geçirdik. Ancak bu kez de Suriye ile ilgili gelişmelerin giderek daha da can sıkıcı hâl almaya başladığına tanık oluyoruz.
Antakya’daki durum
Antakya ve çevresinde mülteci adı altında bazı kişilerin yarattığı gerginliği yanılmıyorsam medyada ilk kez ben dile getirdim. Sonunda çeşitli medya organları da bölgeye giderek her geçen gün vahimleşen durumu yerinde saptadılar.
Girilemeyen kamp
Bunun üstüne bir de CHP’li milletvekillerinin askerlerin barındığı bir kampa alınmaması eklenince kamuoyunun gözleri bir anda bu bölgeye çevrildi. Şu sıralar yandaş medya her şeyin yalan olduğunu söylemek için yırtınırcasına yayın yapıyor.
Yanlış politikalar
Türkiye, Suriye krizi başladığı ilk günden beri yanlış bir politika izliyor. Bütün stratejisini “Esad’ın gitmesine” odaklayan iktidar, bunun bir türlü gerçekleşmemesi üzerine neredeyse panik halinde bu hatayı örtbas etmeye çabalıyor. Ama çok geç.
Yalnızlığa itiliyoruz
Türkiye Orta Doğu’da kazandığı puanların önemli bir bölümünü yanlış Suriye politikası ile kaybetti. İlk günden beri Suriye’ye uluslararası bir müdahale isteyen Türkiye, bu konuda adeta tek başına kaldı. Şimdi iktidar kara kara geleceği düşünüyor.
NATO desteği yok
Türkiye ısrarla bölgeye NATO aracılığı ile müdahale edilmesini istiyor. Oysa NATO buna yanaşmadığı gibi tampon bölgeye de karşı. Çünkü biliyor ki, bölgeye yapılacak askeri müdahale “mini Üçüncü Dünya Savaşı’nın” tetikleyicisi olacaktır.
Rusya - Çin faktörü
Rusya’nın çok uzun süredir Suriye ile yakın ilişkisi var. Rusya, Suriye topraklarında teknolojisi yüksek silahlar ve asker tutuyor. Çin ise tavrını açıkça Suriye’de Beşşar Esad rejiminden yana koydu ve BM’de de buna göre tavır alıyor.
İran da Esad’la
Bu iki büyük süper gücün yanı sıra yine komşumuz olan İran’ın tavrı da Esad’dan yana. Durum böyle olunca NATO’nun eli kolu bağlanıyor. NATO mecburen “kimyasal silah” faktörünü öne çıkarak bu konuda uyarıda bulunuyor.
Kimyasal silah olmaz
NATO açıklamalarına bakın; eğer “Suriye kimyasal silah kullanırsa” müdahale kaçınılmaz olurmuş. Birincisi Suriye’de kimyasal silah olup olmadığı belli değil; ikincisi, eğer varsa Esad bunu kullanacak kadar aklını herhalde yitirmemiştir.
Müdahale yok
Bu durumda, ne NATO’nun ne de başka bir gücün Suriye’ye “yakın dönemde” müdahale etmesi mümkün. Türkiye tezlerinde ne kadar haklı olursa olsun NATO’yu da Birleşmiş Milletler’i de ikna etmesi asla mümkün olmayacaktır.
Sığınmacı sayıları
Suriye konusunda yalnız kalan Türkiye’yi yakın gelecekte daha büyük bir sorun bekliyor. Hükümet Suriye’den kaçıp gelenlerin sayısının 80 bine ulaştığını açıkladı. Bu rakamın hızla büyümesi ve kısa sürede 100 binin üzerine çıkması muhtemeldir.
Türkiye sıkıntıdadır
Sığınmacı sayısının bu kadar yükselmesi Türkiye’nin başını iki açıdan çok sıkıştıracaktır. Birincisi bu insanların güvenliği, ihtiyaçlarının karşılanması giderek zorlaşmaktadır ikincisi ise her geçen gün sıcak çatışma olasılığı artmaktadır.
Suriye cesaretleniyor
Türkiye’nin müdahale konusunda yalnız kalması, dünya medyasının Türkiye’deki gelişmeleri yansıtış biçimi Suriye yönetimine de cesaret veriyor. Artık hemen her gün bir Suriye yetkilisi Türkiye’yi suçlamaktan ve Türkiye’ye hakaret etmekten geri kalmıyor.
Sıcak takip konusu
PKK terörü konusunda hep gündeme gelen “sıcak takip” konusu şu ana kadar Suriye’nin de bu hakkı taşıdığı açısından ele alınmadı. Suriye yönetimi her an rahatlıkla “sıcak takip” adı altında kamplara yönelik operasyon yapabilir.
Tankları dizse bile
Suriye’den sığınanların kampları sınıra çok yakın bölgelerde. Şöyle düşünün, Suriye tankları bu kampların karşısında gözle görülür biçimde konuşlansa. Hiçbir şey yapmadan dursalar bile sizin güvenlik ve huzuru sağlamanız mümkün olabilir mi?
Tek başına müdahale
Şu anda olası görünmese de, Türkiye ile Suriye’nin bir sıcak çatışma ortamı yaşamaları bir gün kaçınılmaz olabilir. İşte asıl o gün yalnız olacağız. Dünya ülkeleri geniş çaplı bir savaşı göze alamayacakları için bizi yalnız bırakacaklardır.
Seferberlik hazırlıkları mı?
İşte bu koşullar içinde birinci elden bana gelen bir bilgiyi çok manidar buldum. Birkaç yıl önce kendi isteği ile yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrılan bir arkadaşım Genelkurmay Başkanlığı’ndan kendisine “sefer görev emri” geldiğini bildirdi.
Bilgi verilmiyor
48 yaşındaki eski yüzbaşı bu sefer görev emrini alınca Genelkurmay’ı arayıp “nedenini” sormuş. Kendisine “Bu konuda soru soramayacağı, belirtilen tarihte ve yerde 12 günlük eğitime katılmak zorunda olduğu” hatırlatılmış.
Rutin değil
Arkadaşım görev sefer emirlerinin olabileceğini ama, ordudan ayrılmış kişilerin rutin biçimde böyle bir çağrıyı hiç almadıklarını hatırlatarak “Bir hazırlık yapıldığı kesin, umarım sadece önlem amaçlıdır” ifadesini kullandı. Ben de umarım.
Birkaç konu daha
Sevgili okurlar; geçen hafta en büyük bayramlarımızdan 30 Ağustos’u kutladık. Geçen yıl verdiğimiz şehitler nedeniyle Büyük Zafer’i kutlayamamıştık. Bu yıl da Cumhurbaşkanı’nın sağlığı nedeniyle Çankaya resepsiyonu kazaya uğradı.
Çelenk rezaleti
Zafer Bayramı’nın normal törenleri yapıldı, resepsiyon gerçekleşmedi ama Atatürk anıtlarına çelenk koyma yasağı büyük tepki çekti. Doğal olarak vatandaşların önemli bölümü bu yasağın Atatürk ve devrimlerini unutturmayı amaçladığını düşünüyor.
Çirkin görüntüler
Atatürk anıtlarına çelenk koymak isteyen bazı parti ve sivil toplum kuruluşlarını önlemek için anıtların çevresinin polisle sarılması, gelmek isteyenlerin itilip kakılması çok çirkin manzaralar oluşturdu. Bu saçmalığın bitmesi gerek.
400 kilometre tartışması
Geçen haftanın medyada çok tartışılmayan ama çok önemli olan bir konusu da BDP’li Selahattin Demirtaş’ın “Güneydoğu’da 400 kilometrelik yol PKK’nın kontrolünde, inanmayan gelsin baksın” açıklamasıydı. İşte açılımda geldiğimiz nokta.
Başbakan yalanladı
Gerçi Başbakan “Ne yani 700 kişiyle mi oraları tutuyorlamış” diyerek konuyu hafife aldı ama, bir ülkede bu tür bir açıklama yapılmasının bile ne kadar vahim olduğunun herhalde kendisi de farkındadır. Ama söylenenin yanlış olduğunu da kanıtlamalı.
Kendisi gitmesin
Başbakan’ın CHP’li Adnan Keskin’le yaptığı konuşmadan öğredik ki, yakın bir zamanda anılan bölgeye gidecekmiş. Bence kendisi gitmesin. Örneğin İçişleri Bakanı’nı göndersin. Fazla koruma almadan o 400 kilometreyi karadan katetsin.
O zaman inanalım
Eğer İçişleri Bakanı ya da bir başka bakan yanına yüzlerce koruma almadan o yoldan gidebilirse, PKK propagandası boşa çıkacaktır. Bilmiyorum bunu yapacak cesareti bulacak bir bakan çıkacak mıdır? Umarım çıkar.
Hepinize iyi haftalar dilerim..