O soruyu Başbakan'a sorun


CHP'li vekiller, Balbay, Özkan, Hilmioğlu, Başbuğ, Perinçek, Tolon ve Iğsız ile görüştü.

CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, CHP Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’tan oluşan CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu (CHP-CK) üyeleri Silivri Cezaevi'ni ziyaret etti.

CHP'li vekiller, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Gazeteci Tuncay Özkan, Malatya İnönü Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ, Emekli Orgeneraller Hasan Iğsız ve Hurşit Tolon, İşçi Partisi Eski Genel Başkanı Doğu Perinçek, İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve Sedat Peker ile görüştü.

CHP'li vekiller Silivri ziyareti sonrası bir rapor hazırladı.

İŞTE CHP CEZAEVLERİ KOMİSYONUNUN “ERGENEKON DAVASI”NIN HÜKMEN TUTUKLULARI ZİYARET RAPORU
SİLİVRİ CEZAEVİ-

“HUKUKİ BİR HESAPLAŞMA(?):
ASKERİ VESAYETİN SONU MU SİVİL DİKTANIN ZAFERİ Mİ?”

Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya Milletvekili Veli AĞBABA, Muğla Milletvekili Nurettin DEMİR, CHP Erzincan Milletvekili Muharrem IŞIK’tan oluşan CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu (CHP-CK) Üyeleri olarak 5 Ağustos 2013 tarihinde Ergenekon davasının son duruşmasından sonra Ergenekon Davasından hükmen tutuklu kişiler ile görüşme kararı aldık. Çünkü verilen bu cezalardan sonra, bizlerin de 30’dan fazla duruşmasını izlediğimiz ve 20’den fazla cezaevi ziyareti gerçekleştirdiğimiz bir davada 5 Ağustos günü bir dönem kapanmış ve yeni bir dönem açılmıştır. Bu yeni süreçte tutuklu olanlar 5 Ağustos günü hükmen tutuklu durumuna geldiler ve gerekçeli kararın yazılması ve ardından doğrudan başlayacak Yargıtay süreci ile bu yeni dönem başlamış oldu.

Bizler de bir sürecin bittiği ve yeni bir sürecin başladığı ilk günde Silivri Cezaevinde;
CHP İzmir Milletvekili Mustafa BALBAY, Gazeteci Tuncay ÖZKAN, Malatya İnönü Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Fatih HİLMİOĞLU, Genelkurmay Eski Başkanı İlker BAŞBUĞ, Emekli Orgeneraller Hasan IĞSIZ ve Hurşit Tolon, İşçi Partisi Eski Genel Başkanı Doğu Perinçek, İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Kemal ALEMDAROĞLU ve Sedat PEKER ile görüşme gerçekleştirdik.

GENEL DEĞERLENDİRME

Yaptığımız ziyarette görüştüğümüz kişiler, bugüne kadar siyasi partiler içinde, kişisel değil, kurumsal ve organize tek desteğin geldiği Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu ziyaretinden çok memnun olduklarını, ilk kez tutuklanan Kemal Alemdaroğlu da bu komisyonun varlığından haberdar olduğunu ancak bu kadar erken bir ziyaret beklemediğini ve bunun memnuniyet verici olduğunu ifade etmişlerdir.
Genel olarak görüşülen tüm isimler,

• Davayı hukuk davası değil siyasi bir dava olarak gördüklerini ve bu yüzden kendilerini en kötüye hazırladıklarını,

• Bu davada adalet ve hukukun aranamayacağını,

• Özel Yetkili Mahkemelerin, Sıkıyönetim mahkemelerinden ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinden çok daha hukuksuz yargılamalar gerçekleştirdiğini,

• Delillerin tartışılması gibi yargılamanın en olmazsa olmaz safhasının atlanmış olmasının başlı başına bir hukuk skandalı olduğunu,

• Savcıların kin ve nefretle hazırladıkları iddianameyi, hiç taviz mütalaa olarak mahkemeye sunmayı kendileri için erdem gördüklerini,

• İddianame ile mütalaa arasında savcıların lehe delil toplama görevini kesinlikle yerine getirmediklerini

• 17 dosyanın birleştiği, 100 milyon sayfalık iddianamesi olan, okumaya kalkılsa ömürlerin yetmeyeceği bir davada bir tane bile lehe delil bulunamamasının ve dosyaya ilave edilmemiş olmasının savcılar tarafından gösterilen niyeti açığa çıkarttığını,

• Kin ve nefret ile görev yapan savcılara mahkeme heyetinin yargılama süresince olduğu gibi karar aşamasında da yürekten iştirakinin manidar olduğunu,

• Çeşitli terör örgütleri için 6 yıl-3 ay uygulan cezanın artırılarak ve en üst sınırda uygulanmış olmasının anlamlı olduğunu,

• Bugüne kadar ki adalet arayışında CHP’nin gerek Cezaevi Komisyonu, gerek milletvekilleri gerekse Genel Başkan düzeyindeki katkısının ve dayanışmasının kendileri açısından son derece değerli ve unutulmaz olduğunu ifade etmişlerdir.

Mustafa Balbay

“Osman Yıldırım Ergenekon Davası İçin Yaratıldı”
“Danıştay Cinayeti Bu Salonda Bir Kez Daha İşlendi”

“Kararda hiçbir oran yok. Hiçbir matematik yok. Denge yok. Mütalaa kimine tam uygulanmış, kimine ise mütalaanın tam tersi uygulanmış. Yargılamada delillerin tartışılma aşaması atlandı. Aslında Danıştay cinayeti bir kez daha işlendi bu mahkeme salonunda ama daha ağır işlendi. Osman Yıldırım tahliye edilince, verilen kararın hiç ciddiyeti kalmadı. Verilen kararların yorumunu Osman Yıldırım’ın tahliyesine bakarak anlayabiliriz. Bu kararı duyunca, hepimiz “kalkın gidelim arkadaşlar ne oturuyoruz.” noktasına geldik. Çünkü, Osman Yıldırım’a verilen ceza ölçülmüş, biçilmiş, hesaplanmış bir ceza. Bugüne kadar yattığı süreye denk gelen hesaplı kitaplı bir ceza. Osman Yıldırım Ergenekon Davası için yaratılmış birisi. Sadece bu dava için planlanmış, kurgulanmış birisi. Adeta bir AKP projesi.

“Bana Verilen Ceza Matruşka Gibi”

“Benim için “Balbay, suçu 2005’ten önce işlemiş” diyorlar. Ama ben yıllardır gazeteciyim. Yıllardır aynı anlayış ile gazetecilik yapıyorum. Şimdi yaptığım bu gazeteciliğin 2005 e kadar olan kısmı suç, 2005’ten sonrası suç değil. 2005 e kadar hükümeti devirmeye teşebbüs etmişim, diğer zamanlarda etmemişim. Ama Balbay aynı gazeteci Balbay.

Bana verilen ceza Matruşka gibi. Benim için 4 tane suç verdiler ve her bir suçun içinden de 4 tane suçlu Mustafa Balbay çıkardılar. Yazdıklarımla hükümeti devirmeye çalışma suçundan 16 yıl, bu yazdıklarımı dayandırdığım belgeleri bulundurduğum için 9 yıl, bu belgelerin içindeki adı geçen kişilerle ilgili haber yapmaktan 7 yıl, buradaki kişilere ait verileri bulundurmaktan, yani kişisel verileri açığa çıkartmaktan da 2 yıl 8 ay ceza aldım. Gazeteci aynı gazeteci. Yapılan haber, yazılan kitap aynı. Suçun içinden suç, gazetecinin içinden suçlu çıkarıyorlar. Bilgisi, belgesi olmayan gazetecilik olur mu? Öyle yapılırsa, buna gazetecilik denir mi?

“Yargılanan benim gazeteciliğim ve mesleğimdir”

Benim suçuma dayanak olan gizli belgeler, yazdığım kitaplarım:

“Irak Bataklığında Türk Amerikan İlişkileri”
“Suriye Raporu”
“İran raporu”
“Devlet ve İslam” adlı kitaplarım.

Mesela Devlet ve İslam kitabımda kimseye hakaret yok. Belgelerle İslam’ı anlatmışım. Evet içinde çok belge var ama belgesiz bugüne kadar hiç kitap yazmadım. Bana verilen bu 4 ayrı ceza, bir gazetecinin olmazsa olmazları. Bu mantığa göre; dışarıda araştırmacı gazetecinin kalmaması lazım. Türkiye’de bir kitapçıya gitsen, 100 den fazla bu tarz araştırma kitabı bulunur. Eğer bu suç olsa dışarıda yazar kalmaz. Bu mantığa göre Uğur Mumcu 9000 yıl ceza alırdı. Ama bu kitapların hiçbiri hakkında dava açılmadı. Bunlar gazetede dizi olarak yayınlandı.”
Bu Karar Tutuklu Gazeteciler Raporunu Doğruladı
“Şimdi siz geçen haftalarda bir rapor yayınladınız. O yayınladığınız Tutuklu Gazeteciler Raporunu bu dava doğruladı. Çünkü benim tek suçum gazetecilik. “

“El öptürmek bana yakışmaz ama Arınç’tan bir özür bekliyorum”

“Sayın Arınç demişti ya, "Türkiye’de sadece gazetecilik yaptığı için hüküm giyen bir gazeteci varsa, hem gidip elini öpeceğim hem de özür dileyeceğim" diye. Bayramda bekliyorum. Elimi öpmesin ama hiç olmazsa bir özür dilesin. Çünkü bana sadece gazetecilik suçlarından ceza verdiler.”

“Başbakana Methiye Düzen Gazetecilerinin 4x4 Jeepleri Bizim 4x4 Cezalarımız var”

Televizyonu açıyorsunuz. Çok farklı bir sürü kanal var ama tek sesli bir medya var karşımızda. Ben 2006’ya kadar hakkımda suç delili olarak kabul edilen belgelere dayalı gazetecilik yaptığım için tam 4 kez ödül aldım. Şimdi ise aynı şeylerden 4 ayrı ceza aldım. Hangisi gerçek? 4 ödül mü, 4 ceza mı? 4 kez ödül aldım bu 4 ödüle karşılık da burada aynı gazeteciye 4 farklı suçtan 4 ceza verdiler. Plazalardaki hükümetin sesi olan gazeteciler, Başbakan’a methiye düzenler 4x4 jeeplere binerken bizim 4x4’ümüz de bu olsa gerek!

Tuncay Özkan

“Kindar bir süreç yaşıyoruz. Bu mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini aldattı. Çünkü biz AİHM’e itiraz etiğimizde, bu mahkeme AİHM’e Tuncay Özkan’ın evinde silah, bomba ve mühimmat bulundu diye bilgi verdi. Ama ben dün verilen karar ile bu suçlamalardan beraat ettim. Ama mahkeme AİHM’e yalan söyledi.

Cumhuriyet mitinglerinden ağırlaştırılmış müebbet aldım. Bu mitinglere 6 milyon kişi katıldı. İzinli. Şikayet yok. Kimsenin burnu kanamamış. Demokratik hakkımızı kullanmışız. Bana “Sen mi yaptın?” dediler. “Evet” dedim ve ağırlaştırılmış müebbet verdiler. Bana Ergenekon’dan ceza veremediler.

Ayrıca, devletin gizli belgelerini bulundurmaktan 9 yıl ceza aldım. Bu belgeler Yeşil ve Susurluk Raporu ile ilgili belgeler. Geçmişte ise çalıştığım gazete o yıllarda bu belgeleri manşet yaptı ve bana gazetecilik ödülü verdi.

5 yıl bu gizli belgeleri yaymaktan ceza aldım. 2 yıl aldığım ceza ise, aslında bu mahkemenin ciddiyetini gösteriyor. Çünkü daha önceden Elazığ’da beni şikâyet eden birisinin mahkeme dosyasını evimde buldurlar ve bu kişinin mahkemeye verdiği belgelerden 2 yıl cezalıyım şimdi.

Aslında olan şu; Başbakan intikam aldı benden. Cumhuriyet mitingleri yaparak, o zaman Cumhurbaşkanlığını engellediğimi düşünüyor ve benden intikam alıyor. Beni 5 yıl önce Kadir Gecesi tutukladılar. Bayramdan önce de cezamı verdiler. Bu kin ve nefretin sonucudur. Bana belge çıktı diye ceza veriyorlar, ben gazeteciyim belgesiz olsam suçlu olurum. Çünkü asıl suç, Belgesiz gazetecilik yapmaktır.


Fatih Hilmioğlu

“Darbeye eksik teşebbüs suçundan 16 yıl ceza aldım. Bizi suçladıkları iki şey, 2003’te Jandarma Genel Komutanını ziyaret, bir diğeri de Kent Oteldeki tesadüfi yemek.

Düşünebiliyor musunuz, 10 general, 10 rektör yemek yiyor, 3 rektör ve 1 generale ceza veriliyor. 2003 yılında YÖK tasarısı tartışılırken, YÖK başkanının da içinde olduğu bir heyetle her yeri geziyorduk. Askeriyenin de 23 eğitim kurumu var. Onlar da söz konusu tasarının paydaşı. Her kuruma gittiğimiz gibi oraya da gittik. Biz 7 rektördük ve 10 general vardı. Şimdi bu toplantı örgüt toplantısı olarak değerlendiriliyor. 7 rektörden 3 sanık, 10 komutandan ise sadece Şener Eruygur suçlanıyor. Eğer ortada bir suç varsa hepsinin suçlanması lazım. Toplam 17 kişiyiz. 4’ü suçlanıyor, 13’üne kimsenin bir şey dediği yok. Bu nasıl eşitlik, bu nasıl adalet?

“Yemekte Masaları Birleştirdik, Örgüt Toplantısı Oldu”

“Bir diğer suçlama ise 3 Mart 2004 yılında Kent Otel’de yenilen bir yemek. Ankara Ticaret odasında bir panele katıldık. Panelde konuşmacıydım. Panelden sonra hep beraber Kent Otele gittik yemek için. Orada da Mustafa Balbay rahmetli İlhan Selçuk ile yemek yiyormuş, masaları birleştirdik, bu yemek örgüt toplantısı oldu.” 

“Baştan hükmümüz verilmiş, 5 yıl boşuna yatmışız”

“Ayrıca İnönü Üniversite öğrencilerini fişlemek suçundan cezalandım. Suçlama 2003 tarihli, belgesi ise 2006’ya ait. Böyle bir şeyle ilgilim olmadığımı kanıtladığım halde bundan 7 yıl ceza verdiler.”
Kemal Alemdaroğlu

“Ben tutuklandığımda duruşmaya gittim. TEM’i kesmişlerdi. Önce araba ile geldim, bana giremezsin dediler. “Evladım, sanığım ben girmem lazım” dedim. Zorla ikna ettim. Kapıda girişte bir sürü güçlük oldu. İtiş kakış, zorla içeri girdim. Daha sonra ayakkabını arayacağız, çıkarmazsan içeri sokmayız dediler. Direndim zorla içeri girdim. Giriş o giriş. Ben arkadaşlarıma saygımdan, onlara destek olmak için oraya geldim. Bu kadar insan duruşma izliyor. Ben ise tutuklanacağım diye duruşmaya gitmezsem nasıl yüzlerine bakardım.”

“Suçlamalar Hayali, Cezalar Gerçek”

“Suçlamalar hayali, cezalar gerçek. Bütün duruşmalara geldim. Kaçma şüphem yok. Ama bunlar beni tutukladılar. Çantam hazırdı, eşyalarım yanımdaydı. Bu davalar siyasi o yüzden Mecliste bitmeli, çözüm yeri meclis. Ancak hiçbir pazarlığın tarafı yapılmayı kabul etmiyoruz.”


Doğu Perinçek

“Benim bu mahkemenin kararları hiç umurumda değil. Mahkeme beni hayal kırıklığına uğratmadı. Bu mahkemeden hukuk adalet çıkmayacağını herkes biliyordu. Zaten bunlar bana ceza vermeseydi hayal kırıklığına uğrardım. CHP Cezaevi Komisyonunun dayanışması bizi mutlu etti. Mücadele yeni başladı. Her zamankinden daha güçlüyüz. Dün adalete saldırdılar. Adaleti yıktılar. Vicdanları yerle bir ettiler. Ama bu böyle kalmaz. En kısa zamanda karşımızdakiler yıkılacak, biz ise dimdik ayakta duracağız. İşçi Partisinde olsun, Aydınlık’ta olsun, Ulusal’da olsun, TGB’de olsun öyle gençler, öyle kadrolar var ki, birini alsan yerine diğeri hazır, hiç kimsenin endişesi olmasın. Biz ayaktayız. Onlar yıkılacak.”


İlker BAŞBUĞ

Eski idam cezasının karşılığı olan ağırlaştırılmış müebbetten çarptırılıp cezası iyi halden müebbet hapis cezasına indirilen Başbuğ kararı “Askere karşı bir önyargı var, hakkımızda açıklanan kararlardan asker olduğumuz için memnun olanlar var” diyerek sözlerine başladı. .

“Bizimle Ergenekon’a askeri bir kanat eklediler”

Başbuğ, “Dava ortaya çıktığında tek ayaklıydı, darbeyi gerçekleştirecek ordu içinde birileri gerekiyordu. Askerleri de davaya ekleyerek Ergenekon örgütüne askeri bir kanat eklemeye çalıştılar” yorumunu yaptı.

“Beni atayan Başbakan’a sormak gerekir”

Başbakan’ın olur ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atandığını ve özellikle son iki yıl sürekli beraber çalıştıklarını söyleyen Başbuğ, kararla birlikte Başbakan’ın atadığı bir Genelkurmay Karargahının Başbakanı yıkmaya çalıştığı iddia edilmiştir” demiş “bu sorunun Başbakan’a sorulması gerektiğini” söylemiştir.

TSK terör Örgüt olarak gösterilmiştir

Bu Karar ile birlikte “Türk Silahlı Kuvvetleri bir terör örgütü olarak gösterilmiştir” diye ekleyen Başbuğ, “Hükümeti devirmekle suçlanan Karargah’ın beyni burada ama hükümeti yıkma sürecine bazı komutanlıklar katılmıyor. Bu nasıl bir örgütse, neredeyse Genelkurmay karargahının hepsi bu terör örgütüne üye. Bazıları yönetici. Yöneticiler, hükümeti devirmeye çalışmaktan müebbet hapis cezası alıyor, terör örgütünün üyesi bazı komutanlar hükümeti devirme suçuna katılmıyor. Bu nasıl bir örgütse, bazıları örgüte üye ama hükümeti yıkmak istemiyor. Bazıları istiyor. Böyle suçlama, böyle ceza olur mu?” demiştir.

Karar Türk Ordusu’na ve Türkiye Cumhuriyetine hakarettir

Başbuğ, “Başbakan öyle bir adamı atamıştır ki hem Genelkurmay Başkanlığını yürütmüş hem de bir terör örgütünün yöneticiliğini yapmıştır” demektedir. Bu durumun bin yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye Cumhuriyeti’ne çok ağır bir hakaret olduğunu sözlerine ekleyen Başbuğ, “Benim karar için söyleyecek sözüm yok. Böyle bir dava sebebiyle yargılanmak ve bu suçlamaların muhatabı olmak bile benim için cezaların en büyüğüdür.” yorumunu yapmaktadır.

“Böyle bir kararı alkışlamaktan başka bir seçenek yoktu!”

Kendi ile ilgili kararı metanetle karşıladığını ve oturarak dinlediğini söyleyen Başbuğ, Osman Yıldırım’a verilen tahliye kararı sonrası ayağa kalktığını, alkışladığını ve salonu terk ettiğini beyan etmiştir. “Ergenekon terör örgütünü eli kanlı bir terör örgütü olarak silah kullanan bir örgüt olarak ortaya çıkarmak için Danıştay davası kullanılmıştır” diyen Başbuğ, Osman Yıldırım’ın bu konuyla ilgili özel görevli olduğunu söylemiştir.

“Özel Yetkili bir mahkemenin hakkında müebbet verdiği bir şahıs başka bir özel yetkili mahkeme tarafından tahliye ediliyor, bunu hukuk ile hiçbir alakası yoktur.” sözlerine yer veren Başbuğ, Danıştay saldırısının Ergenekon örgütünün silah ve terör ile ilişkilendirilmesi amacıyla kullanıldığını ve bu şekilde örgütünün tamamlandığını söylüyor”

Tüm Karargâh Terörist, Genelkurmay Başkanı Örgüt Yöneticisi

Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütü yöneticisi tüm karargâhı terörist ilan edenlere soruyorum, “bu utanç, İlker Başbuğ’un mu, onu atayan Başbakan’ın mı ve yapılan bu hakaret bana mı yoksa Türkiye Cumhuriyeti’ne mi” diyen Başbuğ, “burada Başbakana sorulacak hiç mi soru yok? Beni atayan Başbakan’dır, ataya ataya bir teröristi Genel Kurmay Başkanı olarak atamıştır. Kendi atadığı karargâhın tamamı terörist altı tanesi müebbetlik” diyor.
Mahkemede kendilerine son sözlerinin sorulmadığını ve verilebilecek en büyük cezanın idama eşdeğer bir ceza verilmesine rağmen 4 satırlık bir açıklama yapıldığını söyleyen Başbuğ, “bir gün gelir bana sorulanlar Başbakan’a sorulabilir” demektedir.


Not: İlker Başbuğ kendi eliyle; İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve İnternet Andıcı davalarından önce Ergenekon Terör örgütü üyesi olmakla suçlanan, sadece 3 emekli General, 1 Emekli Subay, 1 Astsubay ve 5-6 teğmenin olduğu 2008 yılında başlayan ve 2011'e kadar süren Türk Ordusuna karşı yapılmış en büyük asimetrik, psikolojik harekat, bunun oluşturduğu toplumsal algı ve ardından oluşturulan dijital sahte delillerle Ergenekon'a; Genelkurmay Başkanı, 2. Başkan, İstihbarat Başkanı, Harekat Başkanı, Muhaberat Başkanı, Adli Müşavir, İstihbarat Daire Başkanı kendisi dışında karargahından 6 General ve 8-9 şube müdürü Albayın davaya dahil edilerek, Ergenekon'un askeri ayağının oluşturulduğunu çizmiş ve TCK 314/1 ( Terör Örgütü Yöneticililği) TCK 314/2 Terör Örgütü Üyeliği) TCK 312 (Hükümeti Devirmeye Çalışmak) suçlamalarını bu isimlerin karşısına yazdı.



“Mahkeme Başkanının Sesi Titredi.”

İlker Başbuğ, “Karardan bir gece önce de bir gece sonra da rahat rahat uyudum. Ama bu kararı verenlerin, rahat uyuyabildikleri düşünmüyorum. Mahkeme başkanının kararı okumaya başladığında, ses tonunu duydunuz mu? Sesi titriyordu. Bir süre sonra, okumaya devam edemedi. Bu nasıl bir davada olduğumuzu, durumun ciddiyetini ve herkesin bu davadaki, tarihi sorumluluk ve rolünü ortaya koyuyor. Mahkeme Başkanı, kararı ayakta dinleyeceksiniz dedi. Birkaç kişi kalktı, sonra onlar da oturdu. Bu mahkeme bir Genelkurmay Başkanını yargılayamaz. Onun yeri eğer yargılanacaksa Yüce Divandır. Bunun tüm hukuk otoriteleri söylüyor. Bu yüzden bu mahkemede savunma yapmadım. Böyle bir suçlama sebebiyle yargılanıyor olmak benim için cezaların en büyüğüdür. Beni yargılayamayacak olan bir mahkemenin karşısında savunma yapmam da kararın karşısında ayağa kalkmam da düşünülemez. Kararın kendisi ile ilgilenmiyorum. Ancak bu yargılama bana, Genelkurmay Başkanına, Türk Ordusuna, Türkiye Cumhuriyeti devletine hakarettir,bunu kabul etmiyorum. Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü koruyamadan, devletin ve ülkenin geleceğini koruyamazsınız.” dedi.

Hasan IĞSIZ

“Müebbet aldım ailemin yanımda olmasına izin verilmedi”

Müebbet hapis cezası alan Iğsız, “Müebbet cezaya üzüldüm ama şok yaşamadım. Başından beri belliydi. Dava kurgulandığı gün ceza kesinleşmişti. Ama hukukun geldiği nokta itibari ile hayal kırıklığına uğradım.” demiştir.

Ailesinin mahkeme salonuna alınmamasını hazmedemediğini belirten Iğsız, idama yakın ceza vereceksinizi ailemin yanımda olmasına izin vermeyeceksiniz. Bu durun ne hukukla ve insanlıkla bağdaşır bir yanı yok. Bu olsa olsa savaş hukukunda olur diyerek mahkeme sürecini eleştirmiştir. Iğsız, Buna rağmen vicdanının rahat olduğunu ve gece kafasını koyduğu gibi uyuduğunu söylemiştir.

“Aynı gerekçeyi 150 kez okudular”

“Hukuk olmadan demokrasi olmadan haksızlığa uğrayanlar nereye başvuracaklar. Tutukluğum yanlıştı, başvurduğum tüm yerler duvar oldu.” Diye süreci eleştiren Iğsız, “3. yargı paketiyle tutukluluk devam ediyorsa her bir tutuklu için ayrı ayrı gerekçe yazılır diyor ama bizim hakkımızda bir paragraf yazmışlar herkese 150 kez aynı paragrafı okudular. Herkesin ayrı ayrı yüzüne okunması gereken gerekçeleri bu şekilde hazırlayan mahkeme Meclis ile, hukuk ile herkes ile dalga geçiyor” demektedir.


Hurşit TOLON

“O zamanın 2. Ordu Komutanı şimdinin Genel Kurmay Başkanı”

Müebbet hapis cezası alan Tolon, CHP Cezaevi Komisyonunun bir sorusu üzerine “Yukarıdan birileri darbe yapınca kimler yürür? Ordular yürür. Türkiye’nin en büyük ordusu Birinci Ordu yürür de İkinci Ordu yürümez mi” diye yanıtlamış ve “O zaman 2. Ordu Komutanı şimdiki Genelkurmay Başkanı” ifadesini kullanmıştır.

Bir ordu da bu kadar kişinin darbe yapmaya inandırılamayacağını söyleyen Tolon, “Ordunun bir daha darbe yapmayacağı yönündeki en büyük katkının mimarı Başbuğ’dur.” demiştir.
Tolon ayrıca, “Ordunun işinin vatanı korumak olduğunu darbe yapmak olmadığını ordudaki, her toplantıda dillendiren Başbuğ’un, bu kadar demokrasi vurgusu yapan bir Genelkurmay Başkanının terör örgütü yöneticisi olarak suçlanması ve darbeye teşebbüs ile yargılanması çok hazindir” demektedir.

“Kararı Başbakan ve Cumhurbaşkanı yorumlamalı. Biz değil”

“Her birini Başbakanın atadığı cumhurbaşkanının onayladığı görevi törenle alıp teslim eden koca bir karargaha terörist denmişken, bizlerin değil o imzaların sahiplerinin yorum yapması gerekiyor.” diyen Tolon, ayrıca şu noktalara değinmiştir:
“AİHM uzun tutukluluklar ile ilgili verilen kararlarda çok ciddi çarpıtmalar var, Türkiye ile ilgili çok ciddi yanlış bilgiler söz konusu. Örneğin Can Çakmaoğlu’nun Balyoz’daki başvurusuna kararda delillerin değerlendirilmesi aşamasında “Bunlar tartışılmıştır” ifadesi var oysa mahkeme delilerin değerlendirilme aşamasını atladı. Adalet bakanlığı böyle çarpıtıcı bir bilgi gönderiyor olabilir. AİHM’deki Türk raportörlerinin yönlendirmeleri çok manidar”

AİHM Yanıltılıyor!

Tolon, AİHM ile igili süreçlerle ilgili yaptığı yorumunda ayrıca “CHP’nin milletvekillerinden Rıza Türmenin bu konudaki deneyimine çok güveniyoruz. Türmen’in Bu konunun üzerine gitmesi çok anlamlı olur. AİHM’deki bazı oldubittilere CHP nin engel olması mümkün olabilir. Çünkü AİHM de yanıltılıyor ve çarpıtılıyor.” Demiştir.

Sedat Peker

“Beni arayan soran olmadı. Ergenekon ne vefasız bir örgütmüş!”

“Terör örgütüne üyelikten 10 yıl ceza aldım. Diğer siyasi davalarda üyelik en alt sınırdan verilirken, bu davada hep en üst sınırdan ceza verdiler. Bana da 10 yıl veriler. Kelebek dosyasındaki bilgileri alıp aynı şekilde bir kez daha ceza veriler. Bu hukuka, insanlığa aykırıdır. Tamamen benim üzerime yapışmış kötü ünden, Sedat Peker isminden dolayı bana bu ceza verildi. Benimle ilgili tek suçlama Güler Kömürcü ve Veli Küçük ile telefon görüşmem. Ancak bilinen biri olduğum için Ergenekon’a beni üye yaptılar. 2004 ten beri içerdeyim. Ama nasıl üyeyim ben anlamadım? 2004’ten bugüne kadar hiçbir ilişkim olmamış bu örgütle. Yargılanıyorum ama örgütten kimse ile görüşmemişim. Telefon etmemişler, beni aramamışlar. Ziyaret etmemişler. Mektup yazmamışlar. Bu nasıl vefasız bir örgütmüş böyle anlamadım. Nasıl bir örgüte üyeymişim ki 10 yıldır içerde yatırıyorum, bir üyesi telefon açmamış, bir üyesi mektup yazmamış, bir üyesi ziyarete gelmemiş. 10 yıl ceza aldım üyelikten. Ne vefasız bir örgütmüş bu Ergenekon!

Veli Küçük babamın arkadaşı idi. Babamın cenazesine geldi, orda karşılaşmamız suç sayıldı. Güler Kömürcü’yü benimle ilgili yaptığı haberden dolayı tanıyorum. Onun dışında bu örgütten bir tek insanla selamım tanışıklığım yok. Aslında verilen ceza, benim ismime verildi. Bilinen biri olduğum için bu ceza verildi. Normalde benim örgüt üyeliği dışında bir bağlantım bulunmadı. Ama Sedat Peker dışarıda komutanlar gazeteciler içeride demesinler diye beni de içerde tutuyorlar. Külahlı, silahlı bilindiğimizden her şeyi yakıştırıyorlar. Adalet hukuk benim de hakkım değil mi?

Tutuksuz yargılanıyordum Ergenekon’da. Öbür cezamın bitimine 5 -10 gün kala Ergenekon’dan tutuklandım. Tutuklama gerekçem ortadan kalktı. Ama tutuklamaya devam ettiler. Kelebek davasından tutukluydum. Ergenekon’dan ise tutuksuzdum. Şimdi bu karar çıktı çünkü sembol isim olarak davada ismim anılsın istiyorlar.”
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)