İktidar yorgunu iktidar

Sevgili okuyucularım, bir iktidar belli bir süre sonra yorgunluğa uğrar. İşler durur, bakanlar ve partililer birbirine düşmeye başlar.
Bundan önceki -seçimle gelmiş- iktidarlara bakınız.
Demokrat Parti ve Menderes şımardı, çuvalladı, sonu darbe oldu… Çünkü iktidar iyice
cıvıtmıştı.
Turgut Özal bitti gitti. Onu cumhurbaşkanı seçilmek bile kurtaramadı.
Necmettin Erbakan-Tansu Çiller 28 Şubat sonucu gitti çünkü iyice sapıtmış ve yoldan çıkmışlardı.
Ecevit hükümeti içinden çürümüştü, gitmek zorunda kaldı.
Şimdi başımızda tam 11 yıldan beri tek başına iktidarda olan bir parti, onun başında da kendisini bir şey zanneden, Türkiye’yi tek başına yönetmeye kalkışan Tayyip isimli bir şahıs var.
Dışarıdan bakınca bazıları bu iktidarın çok güçlü olduğunu zannediyor.
Oysa hiç ilgisi yok.
Yıprandılar, büyük yaralar aldılar, polis devletine sığındılar ve tükenme aşamasına girdiler.
Üstelik kendi aralarında kavga etmeye başladılar.
Tayyip-Bülent kavgası bunun en somut örneği.
* * *
Yorgunluk kavgaları arasında çok önemli biri daha var ki, iktidarın geleceğini doğrudan etkiler gibi görünüyor:
AKP-Fethullah cemaati kavgası.
Cemaat en başından beri bunlara destek verdi. AKP, güçlü olmanın verdiği cahil cesareti ile cemaat ekibini en kritik yerlerden -MİT, polis ve yargıdan- temizlemeye başladı.
Cemaatin en büyük gelir kaynağı olan dershaneleri kapatma kararı aldı.
Fethullah ekibi, AKP’ye artık açıktan karşı çıkıyor.
Köprüler atıldı. Bu kavga sürerse AKP’yi iktidardan bile götürür.
* * *
Bazıları bu süreçte belki daha büyük kavgalar bekliyordu. Bu çok zor!.. Çünkü ellerinde iktidar gücü var.
Pastayı hep birlikte paylaşıyor, elde edilen rantlardan hep birlikte yararlanıyorlar. O yüzden öteki kavgaları dışarıya sızmıyor.
Pastayı ve rantı, avantaları küçümsemeyin…
Ortalıkta yüz milyarlarca dolar dönüyor.
Kafası biraz çalışan biri çıkar kavgasındaki o avantaları elinin tersiyle itmez, itemez.
* * *
Geçen gün bir yerdeydik. AKP’li çok önemli birinin çok yakını yanıma gelip kendini tanıttı.
Tanıştık. İkimiz de -onun yanında arkadaşları vardı- sigara molası için dışarı çıkmıştık.
Bana söz verdirdi.
Şimdi anlatacaklarımın sadece sizde kalacağına namusunuz üzerine yemin eder misiniz?
Söz verdim, ne anlatacaksa aramızda kalacaktı…
Öyle şeyler anlattı ki…
Yazsam yazılmaz çünkü hiçbirinin belgesi yok. Ama AKP’nin üst düzey yöneticisi olan yakınının ağzından konuşuyor gibiydi. Şaşırdım kaldım, bu kadarını beklemezdim.
Metresi olan milletvekili ve bakanlar, yolsuzluklar, vurgunlar… Kürtçülük hesapları…
Barzani’nin (yarın gelecek) Diyarbakır’a davet edildiğini, Bülent’le Tayyip’in arasının çok bozuk olduğunu günler önce bana o kişi söylemişti.
Söylemesine söylemişti de, onları bir belge veya somut dayanak olmadan yazmak mümkün değildi. Bazı şeyler vardır, belge olmadan yazarsanız başınıza iş açarlar.
Kanıtlamayınca siz yalancı çıkarsınız.
Şunu söylemek istiyorum:
İktidarları, iktidar yorgunluğu götürür. Yorgunluk bazen iki yılda, bazen de bugün olduğu gibi daha uzun sürede ortaya çıkar ve bir başladı mı, artık onu durdurmak mümkün olmaz.
Menderes, Özal, Erbakan, Çiller, Ecevit hep böyle gittiler.
Günümüzde beraberinde şımarıklığı, Cumhuriyet düşmanlığını, zorbalığı ve diktatörlüğü de getiren böyle bir iktidar yorgunluğunun ilacı ve tedavisi yoktur.
Bugün yaşanan olay da budur.
Yoruldular, aralarına kara kedi girdi, birbirleriyle papaz oldular.
Kaçınılmaz son yaklaşıyor, er veya geç gidecekler.
Orduevlerinde sıkmabaş
Sevgili okuyucularım, yandaş gazetelerde artık farklı haberler görmeye başladık.
“Milli Savunma Bakanlığı türbanı orduevlerinde, askeri gazinolarda serbest bırakma hazırlığı yapıyor!.. Yasak kaldırılacak!..”
Milli Savunma Bakanı şöyle demiş:
“Bize bu konuda çok şikayet geliyor. Üzerinde biraz daha çalışıp sonra kaldıracağız.”
Bunların attığı her adımda, verdiği her kararda iki gerekçeyi öne çıkarırlar:
- Yoğun şikayet var!
- İhbar var!
Milli Savunma Bakanı hükümetin adamıdır, elinden geldiği anda sıkmabaş yasağını kaldırır.
Meclis’te gazetecilere söylediği şu sözlere bakar mısınız!
“Zamanın ruhu gelirse her yerde değiştiriliyor!..”
Zamanın ruhu gelirse!
* * *
Ya bizim Necdet Bey bu konularda ne yapar?
Genelkurmay Başkanı olarak bu gibi olaylarda hiç mi ağırlığı yoktur?
Eskiden vardı da şimdi mi kalmamıştır?
Ya da bu konuda aynen hükümet gibi mi düşünmektedir?
Açık söylüyorum, Necdet Bey’in yerinde olmak istemezdim.
İktidarın memuru olmaya eyvallah da, Genelkurmay Başkanı kimliği ile onların dümen
suyuna bu kadar girmek biraz ayıp kaçıyor.
Necdet Bey bir şeyi çok iyi bilsin ve şimdiden anlasın:
Bu iktidar yakın bir gelecekte, ‘Zamanın ruhu geldiğinde’, Türk Ordusu’ndaki üniformalı kadın subay ve astsubayları da örtecek.
Kafalarına örtü geçecek, kepler örtünün üzerinde olacak.
Beyefendi oynanan bu oyunun acaba farkında mı, değil mi?
Biraz tavır koysa, koyabilse!..
* * *
Afyon’dan okuyucum Zeki İmre yazıyor:
“Emin abicim, bugün seyir halindeyken minibüsümü jandarma durdurdu ve çevirme olmadığı halde “Andımız” için 77 lira para cezası kesti.
Parayı ödedim. Tekrarı halinde aracımın trafikten men edileceği bildirildi. O an içimden “Acaba bu öfke kime karşı” dedim. Sonuçta benim askerimden bu yazı nedeniyle ceza yemiş oldum!”



Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)