Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında “elinde iddiasıyla ilgili dosya ile” yaptığı açıklama bir anda gündemin zirvesine yerleşti.
Yerleşmeyecek gibi değildi zira “İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Deniz Feneri davasıyla ilgili yönlendirme yaptığı” iddiası daha önce de (Eylül başında) basında yer almış ve Bakan “Hiçbir davada yönlendirmesi olmadığı” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Ama bu kez Kılıçdaroğlu “dosyası elimde” dediği iddiasında “İçişleri Bakanı’nın Koruma Müdürü’nün Kırıkkale Belediye Başkanı’yla yaptığı görüşmelerin, Başkan’ın bu görüşme ardından aradığı diğer kişilerle yapılan konuşmaların, ‘Deniz Feneri operasyonu nedeniyle işyerlerinde arama yapılacağı’ haberinin Koruma Müdürü tarafından verildiği bilgisinin”, yani tüm telefon konuşmalarının, somut verilerin hepsi “dakikasına, saniyesine kadar” kaydedilmiş.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise bunun üzerine hemen bir açıklama yaparak tekrar “Hiçbir davayla ilgili yönlendirmesi olmadığını” belirttikten sonra Kılıçdaroğlu’nun iddiasını “Parti içi rahatsızlıkları geri plana düşürmek için sarıldığı bir yöntem” olarak göstermiş. Oysa durum “söz konusu tüm konuşmalara net açıklama getirilmesini” gerektirecek kadar ciddi. Ve yine bu olayda da taşları doğru yere oturtmak “gelecekte benzer olayların yaşanmaması açısından” da çok önemli.
HÜKÜMETTE OLSA AÇIKLAMAZ MIYDI?
Eğer böyle bir konuşma tüm detaylarıyla Kılıçdaroğlu yerine Bahçe-li’nin elinde olsaydı.. Veya Hükümet’in elinde “muhalefet partilerinden herhangi birini suçlamaya yetecek kadar delille” var olsaydı, onlar açıklamazlar mıydı? Hele referandum, seçim gibi bir dönemde olsa kıyamet kopar, bu partiler her tür hakaret ve suçlamayla karşılaşırdı. Şimdi hakarete, özellikle topluma örnek konumdaki insanlarla ilgili “siyasette hakaret”e karşıyız elbette ama diğer partilerin de böylesine önemli bir konuda konuşma hakları olmalıdır.
Aslına bakarsanız, yargıdaki olaylara, soruşturmalara “siyasi baskı” karışmaması, bir bakanlığın asla müdahalesi olmaması açısından da çok önemlidir, ülkeyi yöneten kişilerin özellikle de en önemli iki bakanlığın (İçişleri ve Adalet ) böyle bir müdahaleyi yapmasının “iyice kabul edilemez” olması açısından da önemlidir, milletin gerçekleri öğrenme hakkı açısından da..
Bu arada Adalet Bakanlığı da bir açıklama yaparak Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddialarını yalanlamış ve örneğin “Deniz Feneri soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarının Adalet Bakanlığı tarafından görevden alındığı” iddiasına karşılık “Şüpheli avukatları tarafından yapılan şikayetler sonucunda HSYK tarafından adli sürecin başlatıldığını” bildirmiş. Şimdi tamam, artık Türkiye’de hiçbir ciddi konuda fazla soru sorulamıyor, yapılan açıklamalar neyse onunla yetiniliyor ama bazı sorular da halı altına itilecek gibi değil.
BU DAVA NEDEN FARKLI?
Örneğin, bugüne kadar diğer davalarda sanıklar ve avukatları tarafından yapılıp da hiç dikkate alınmayan şikayetler neden bu davada hemen çözülmüş? Bazı davalarda avukatlar “iddianame dosyası bile bize verilmiyor” diye çırpındıkları halde bir değişiklik olmadı, bazıları “savcılardan şikayet ettiği halde” değişmedi. Bazı davalarda insanlar “daha iddianame hazırlanmadan ya da deliller toplanmadan” içeri tıkılırken.. Ve “delil karartırlar, kaçarlar” gerekçesiyle tanınmış bilim adamlarının, gazetecilerin tutuksuz yargılanmasına izin verilmezken.. Deniz Feneri’nde Alman Mahkemesi davayı bitirmiş olduğu ve “asıl failleri açıkladığı” halde çok uzun bir süre dava bir türlü açılamadı ve o arada karartılacak delil de herhalde kalmadı.
Kısacası “ortada konuşacak hiçbir şey yok, vaveyla ediyorlar” gibi bir durum mevcut değil. Bugüne kadar birçok dava “telefon kayıtları” üzerinden sürdürüldüğüne göre, hatta “sehven eklenen suçlamalar” bile dikkate alındığına göre, bu iddiaya da farklı muamele yapılmaması, geçiştirilmemesi gerekir. Siyasetçilerin birbirleriyle polemiğe girerek bu önemli sorunu çözmesi mümkün değil, tüm partilerin katılımıyla Meclis’te tartışılmalıdır.
*****
BDP bu askerler için neden aracılık yapmıyor?
Roj TV PKK’nın kaçırdığı kaymakam ile 2 askerin görüntülerini ve ailelerine mesajlarını yayınlamış. Bu askerler ve kaymakam uzun süredir PKK tarafından esir tutuluyor ve adeta unutulmuşlar gibi bir hava var.
BDP daha önce kaçırılan askerler için “Biz onları geri getiririz” diyerek araya girmiş ve gerçekten de sağ salim dönmelerini sağlamıştı. Şimdi neden teklif etmiyor, neden o insanlar ailelerinden uzakta, hepsi endişe içinde bekletiliyor anlayan var mı? Yoksa bu kez onları unutacak kadar çok mu meşgulüz?
*****
‘Kaçak kullanım’a büyük tepki!
Kısa süre önce ben de yazmıştım, kaçak elektrik kullanan insanların “ödemedikleri paraları faiziyle ödemeleri gerekirken, bu sorumsuzluğun cezasını “vergisini, faturalarını zamanında ödeyen saygılı ve dürüst vatandaşa yüklemek büyük haksızlıktır” demiştim. Aradan geçen zamanda faturalarla ilgili çok sayıda şikayet geldi.
Hepsi de “kaçak elektrik” adı altında faturalara eklenen ekstra borçlara itiraz ediyor ve “namuslu olduğumuz için mi cezalandırıyoruz”, “kanımıza dokunuyor” gibi tepkiler gösteriyorlar. Anayasa’daki “eşitlik” ilkesine de aykırı olan bu emrivaki ne zamana kadar sürecek acaba?
Ruhat Mengi
Vatan
Yerleşmeyecek gibi değildi zira “İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Deniz Feneri davasıyla ilgili yönlendirme yaptığı” iddiası daha önce de (Eylül başında) basında yer almış ve Bakan “Hiçbir davada yönlendirmesi olmadığı” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Ama bu kez Kılıçdaroğlu “dosyası elimde” dediği iddiasında “İçişleri Bakanı’nın Koruma Müdürü’nün Kırıkkale Belediye Başkanı’yla yaptığı görüşmelerin, Başkan’ın bu görüşme ardından aradığı diğer kişilerle yapılan konuşmaların, ‘Deniz Feneri operasyonu nedeniyle işyerlerinde arama yapılacağı’ haberinin Koruma Müdürü tarafından verildiği bilgisinin”, yani tüm telefon konuşmalarının, somut verilerin hepsi “dakikasına, saniyesine kadar” kaydedilmiş.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise bunun üzerine hemen bir açıklama yaparak tekrar “Hiçbir davayla ilgili yönlendirmesi olmadığını” belirttikten sonra Kılıçdaroğlu’nun iddiasını “Parti içi rahatsızlıkları geri plana düşürmek için sarıldığı bir yöntem” olarak göstermiş. Oysa durum “söz konusu tüm konuşmalara net açıklama getirilmesini” gerektirecek kadar ciddi. Ve yine bu olayda da taşları doğru yere oturtmak “gelecekte benzer olayların yaşanmaması açısından” da çok önemli.
HÜKÜMETTE OLSA AÇIKLAMAZ MIYDI?
Eğer böyle bir konuşma tüm detaylarıyla Kılıçdaroğlu yerine Bahçe-li’nin elinde olsaydı.. Veya Hükümet’in elinde “muhalefet partilerinden herhangi birini suçlamaya yetecek kadar delille” var olsaydı, onlar açıklamazlar mıydı? Hele referandum, seçim gibi bir dönemde olsa kıyamet kopar, bu partiler her tür hakaret ve suçlamayla karşılaşırdı. Şimdi hakarete, özellikle topluma örnek konumdaki insanlarla ilgili “siyasette hakaret”e karşıyız elbette ama diğer partilerin de böylesine önemli bir konuda konuşma hakları olmalıdır.
Aslına bakarsanız, yargıdaki olaylara, soruşturmalara “siyasi baskı” karışmaması, bir bakanlığın asla müdahalesi olmaması açısından da çok önemlidir, ülkeyi yöneten kişilerin özellikle de en önemli iki bakanlığın (İçişleri ve Adalet ) böyle bir müdahaleyi yapmasının “iyice kabul edilemez” olması açısından da önemlidir, milletin gerçekleri öğrenme hakkı açısından da..
Bu arada Adalet Bakanlığı da bir açıklama yaparak Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddialarını yalanlamış ve örneğin “Deniz Feneri soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarının Adalet Bakanlığı tarafından görevden alındığı” iddiasına karşılık “Şüpheli avukatları tarafından yapılan şikayetler sonucunda HSYK tarafından adli sürecin başlatıldığını” bildirmiş. Şimdi tamam, artık Türkiye’de hiçbir ciddi konuda fazla soru sorulamıyor, yapılan açıklamalar neyse onunla yetiniliyor ama bazı sorular da halı altına itilecek gibi değil.
BU DAVA NEDEN FARKLI?
Örneğin, bugüne kadar diğer davalarda sanıklar ve avukatları tarafından yapılıp da hiç dikkate alınmayan şikayetler neden bu davada hemen çözülmüş? Bazı davalarda avukatlar “iddianame dosyası bile bize verilmiyor” diye çırpındıkları halde bir değişiklik olmadı, bazıları “savcılardan şikayet ettiği halde” değişmedi. Bazı davalarda insanlar “daha iddianame hazırlanmadan ya da deliller toplanmadan” içeri tıkılırken.. Ve “delil karartırlar, kaçarlar” gerekçesiyle tanınmış bilim adamlarının, gazetecilerin tutuksuz yargılanmasına izin verilmezken.. Deniz Feneri’nde Alman Mahkemesi davayı bitirmiş olduğu ve “asıl failleri açıkladığı” halde çok uzun bir süre dava bir türlü açılamadı ve o arada karartılacak delil de herhalde kalmadı.
Kısacası “ortada konuşacak hiçbir şey yok, vaveyla ediyorlar” gibi bir durum mevcut değil. Bugüne kadar birçok dava “telefon kayıtları” üzerinden sürdürüldüğüne göre, hatta “sehven eklenen suçlamalar” bile dikkate alındığına göre, bu iddiaya da farklı muamele yapılmaması, geçiştirilmemesi gerekir. Siyasetçilerin birbirleriyle polemiğe girerek bu önemli sorunu çözmesi mümkün değil, tüm partilerin katılımıyla Meclis’te tartışılmalıdır.
*****
BDP bu askerler için neden aracılık yapmıyor?
Roj TV PKK’nın kaçırdığı kaymakam ile 2 askerin görüntülerini ve ailelerine mesajlarını yayınlamış. Bu askerler ve kaymakam uzun süredir PKK tarafından esir tutuluyor ve adeta unutulmuşlar gibi bir hava var.
BDP daha önce kaçırılan askerler için “Biz onları geri getiririz” diyerek araya girmiş ve gerçekten de sağ salim dönmelerini sağlamıştı. Şimdi neden teklif etmiyor, neden o insanlar ailelerinden uzakta, hepsi endişe içinde bekletiliyor anlayan var mı? Yoksa bu kez onları unutacak kadar çok mu meşgulüz?
*****
‘Kaçak kullanım’a büyük tepki!
Kısa süre önce ben de yazmıştım, kaçak elektrik kullanan insanların “ödemedikleri paraları faiziyle ödemeleri gerekirken, bu sorumsuzluğun cezasını “vergisini, faturalarını zamanında ödeyen saygılı ve dürüst vatandaşa yüklemek büyük haksızlıktır” demiştim. Aradan geçen zamanda faturalarla ilgili çok sayıda şikayet geldi.
Hepsi de “kaçak elektrik” adı altında faturalara eklenen ekstra borçlara itiraz ediyor ve “namuslu olduğumuz için mi cezalandırıyoruz”, “kanımıza dokunuyor” gibi tepkiler gösteriyorlar. Anayasa’daki “eşitlik” ilkesine de aykırı olan bu emrivaki ne zamana kadar sürecek acaba?
Ruhat Mengi
Vatan