ASTSUBAY Abdullah Söpçeler, uzman çavuş Zihni Koç, PKK’nın 9 Ağustos’ta kaçırdığı iki askerimiz.
Önce herkes ayağa kalkıyor, PKK’nın kaçırdığı iki askerle ilgili bütün gün yayın yapılıyor. Ertesi gün bütün gazetelerde aynı haber. Ya bir gün sonra? Kaçırılan askerler unutuluyor. 9 Ağustos-11 Ekim, iki ay askerlerden ses yok. Kimse ilgilenmiyor, Türkiye kaçırılan askerlerini unutuyor.
PKK unutmuyor, belki de hatırlatmak üzere, bir hafta önce, 11 Ekim günü iki asker PKK’nın yayın organı ROJ TV’ye çıkıyor ve “iyi olduklarını” söylüyor.
11 Ekim-19 Ekim, ıııh, kimsede yine ses yok, unutmaya devam. Ne de olsa, iki askerin kaçırılması ilk değil. PKK askerleri zaman zaman kaçırıyor. Olağan durum. Merak etmek yersiz.
Kaldı ki, gündemimizde İsrail’li asker Gilad Şalit var. Kaçırılan İsrail askerinin Hamas tarafından serbest bırakılması ile başlayan yaygara alıp başını gidiyor.
AKBABANIN ÜÇ GÜNÜ
Türkiye Cumhuriyeti’nin devreye girmesi, baş döndüren diplomatik trafik, İsrail ve Hamas’a yol, yordam dersleri, dış politikada yeni zafer naraları arasında “Türkiye’nin muhteşem arabuluculuğu sonucunda Hamas’ın kaçırdığı İsrail’li asker Şalit serbest bırakılıyor”.
Öyle bir anlaşma ki, İsrail bir askeri karşılığında, Hamas’ın 1027 tutuklulusunu serbest bırakıyor. Bir İsrail’li dünyaya bedeldir, sözü hedefini buluyor. İsrail, tek bir askerinin karşılığında binden fazla Hamaslı’yı salıveriyor.
Devamı Türkiye açısından daha ilginç. Serbest bırakılan Hamas’lılara dünya terörist muamelesi yapıyor. Onlardan on tanesinin Türkiye’ye gelmesi söz konusu. tıpkı, Ruslar’ın kovaladığı Çeçenler’in Türkiye’de gizlendiği iddiası gibi. Çeçenler, Hizbullahçılar, PKK, bizde teröristten bol ne var. Bir de Hamas’çılar gelmiş, çok mu.
MOSSAD, KGB, CİA şu topraklarda cirit atmaz da, ne yapar. Ünlü casusluk filmi “Akbabanın Üç Günü” için ideal ortam.
İSRAİL’E JEST
Olayın can alıcı noktası, Türkiye’nin Hamas militanlarını kabul etmesi. Bu kabul her fırsatta giydirdiğimiz İsrail’e jest anlamına geliyor. Aynı zamanda Hamas’a da elbette.
Ya Gilat? Gilat’ın hiç bir özelliği yok. Ne atom sırlarını taşıyor, ne İsrail’in gizli planlarını, ama tek bir askerini kurtarmak için İsrail altı yıldır yırtınıyor.
Bizim kaçırılan askerlerden haber var mı? Bugün de yok. Haber de yok, merak da. Gilat’ı serbest bırakmak varken, o kadar aceleye gerek yok.
‘Güncelleme’ in
ŞAKA yaparken, maç haberlerine başlık atarken, saate bakarken, araba kullanırken, amuda kalkarken, ters perende atarken, yemek yerken, film izlerken, kitap okurken, günün her saatinde herhangi bir şey yaparken “güncelleme”.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in zamları açıklarken, zam yerine kullandığı “güncelleme” sözü bir anda “in” vaziyetinde. Çeşit çeşit güncelleme açılmış, her yana saçılmış bulunuyor.
Evleri sel basıyor, evler yıkılıyor, evler güncelleniyor. Kar yağıyor, yollar kapanıyor, yollar güncelleniyor. Trafik kazasında insanlar hastaneye düşüyor, insanlar güncelleniyor. Hırsız kasayı soyuyor, kasa güncelleniyor. Kurtlar köye iniyor, köy güncelleniyor.
Zamlar ve zamların açıklanma biçimi insanlara fena koymuş olmalı ki, Şimşek’in güncelleme sözü, bir anda geyik sohbetlerinin göbeğine oturuyor.
Konuşmanın bir sanat olduğu yeniden güncelleniyor.
Köprüde yorulmaya iki kala
“BOĞAZ Köprüsünün dizaynında sorun yok, tek sorun askı kablolarının çapraz olması, çapraz olunca köprünün halatları gerilir, araçlar geçerken o gerilim boşalır”.
İşte, bu boşalmaya yorgunluk deniyor. Boğaz Köprüsü şu anda yorgunluğa düşmek üzere.
Dün de vurgulamaya çalışıyorum, bana göre, dünün, bugünün bütün haberleri bir yana, Boğaz Köprüsünün durumu bir yana. Köprü alarm mı veriyor?
İnşaat Mühendisleri Odası’nı arıyorum, oradan bana köprüyle birebir ilgilenmiş İTÜ hocalarından Prof. Dr. Erdoğan Uzgider’in adını veriyorlar. Uzgider köprüler konusunda uzman. Daha önce TCDD adına, Edirne-Mersin arasında demir yolu üzerinde yer alan köprüleri inceleyen teknik ekipte yer alıyor. Boğaz Köprüüsnü sorduğumda, Uzgider:
“Daha önce bilimsel amaçlı test yaptık köprüde. Rüzgar tüneli dahil, köprünün hesapları var bende. Şimdi köprünün yorulma ömrünü hesaplamak için, kritik yerlerinden ölçü almak gerekir. O ölçüler kritik seviyede mi, bunu anlamak için yeni bir teste gerek var.”
Prof. Uzgider’in kullandığı, yorulma ömrü kavramının altını çiziyorum. Uzgider:
“Yorulma ömrünü ölçmek için Haydarpaşa’da Yorulma Laboratuvarı var. Bu gibi köprülerin yorulma ömrü kırk yıl dolayındadır, sonrasında mutlaka kontrol şart.”
Bir bilim adamının görüşleri özetle böyle. Boğaz Köprüsü 1973 yılında hizmete giriyor. Yıl 2011, kırk yıla iki var. Karayolları daha neyi bekliyor?
Yalçın Doğan
Hürriyet
Yalçın Doğan yazdı:"Şalit’i izledim, Söpçeler ile Koç’u düşündüm"
Çarşamba, Ekim 19, 2011
Tags