Cumhurbaşkanı ile iktidar partisi arasındaki çatışma ne anlama geliyor? Neden patladı, nereye varacak?
Getirilen cevaplar çok çeşitli.
Siyaset arenasında cirit atan bir cemaatten başlayıp “devletten beslenenler o kadar çoğaldı ki artık pasta herkese yetmiyor tasfiye zamanı geldi” diyenlere kadar onlarca etken, bir o kadar yorum izliyoruz.
Ama şurası kesin ki şimdiye kadar tatmin edici bir açıklama duymadık.
Nitekim MHP Genel Başkanı Bahçeli de dün VATAN’a şu şikâyeti seslendirdi:
“Başbakan’ın sağlıkla alâkalı bir döneminde bu partiyi kurmuş şahsiyetler arasındaki gerginliğin gerçek sebebini anlamakta yetersiz kaldık!”
Bahçeli, kırılma yaratan çatışmaya Gülen cemaatinden kaynaklanan karışmaların sebep olduğu iddiasına şüphe düzeyinde bile olsa katılıyor.
Bilindiği gibi Fethullah Gülen’in sözcüsü gibi davranan Zaman yazarı Hüseyin Gülerce geçen hafta Cumhurbaşkanı vetosuna gösterilen olumsuz tavır nedeniyle AKP’ye tehditkâr bir uyarıda bulunmuştu:
“AK Parti’de çok ciddi bir kırılma noktası görüyorum. AK Parti kendi ayağına sıkmayı bırak, kendi saldalyesine tekme vurmuş olur!”
Muhalefet bile korktu
Olayı Bahçeli haklı olarak önemsiyor:
“Başbakan bunu nasıl içine sindirecek? Başbakan’a böyle bir uyarı yapma hakkına sahipler mi? ‘Başbakanlık makamı bir cemaatin vesayeti altında mıdır’ sorusu akla geliyor.”
Klasik anlayışta, iktidarın başı derde girdiği oranda muhalefetin mutlu olması vardır.
Ama Devlet Bahçeli öyle davranmıyor.
Acaba bu farklılığı, gidişin yarattığı tehlikenin kendilerini dahi mutlu etmeyecek kadar kötü sonuçlar doğuracağını görmesinden olabilir mi?
Korkarız ki sebep tamamiyle budur!
Bahçeli, Başbakan’ın sağlığına bir an önce kavuşarak çatlamalara meydan vermemesini temenni ediyor.
Çünkü bu meclisten başka bir hükümetin çıkmasını mümkün görmüyor.
Geçirdiği önemli ameliyat ve izleyen nekahet dönemi Başbakan’a kendisi dâhil her şeyi, her türlü dış müdahaleden bağımsız olarak değerlendirmesi ve eksikleri, yanlışları görmesi için bulunmaz imkân verdi.
İyi kullanırsa, kendisiyle hesaplaşma durumu ülkenin de şansı olabilir.
Böyle örnek olamayız
Dış politikadan ekonomiye kadar, kibirle sakatlanmış bir övünme, böbürlenme dönemi yaşıyoruz. Yere basmak gerekiyor.
Bu arada adalet ve özgürlük alanındaki inattan da vazgeçmek lâzım.
Başbakan, Medeniyetler İttifakı Doha Forumu’na gönderdiği mesajda Orta Doğu liderlerine “Her türlü muhalif görüş ve harekete tahammülsüzlük gösteren diktatörler oldukça huzur ve istikrar sağlanamayacaktır” diye seslendi önceki gün.
Başbakan “bu akılları vermeyi hak ediyor muyuz?” diye sormalıdır kendine.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun TRT’deki söyleşisinde söylediği şu sözlerini de dürüstçe değerlendirmelidir.
Kılıçdaroğlu “Uzun tutukluluk süresinden Cumhurbaşkanı, bakanlar hatta HSYK başkanı bile şikâyetçi. Neden çözülmez bu?” diye sorduğu soruya yine kendisi cevap verdi:
“Bir kişi ikna edilemediği için. Kim o?.. Sayın Recep Tayyip Erdoğan. O ikna edilemediği sürece bu yasa parlamentodan geçmiyor. Korku imparatorluğu var!”
Geçirdiği rahatsızlığın Başbakan’a yeni bir başlangıcın ilhamını vereceğini ve onu olumlu yönde mutlaka değiştireceğini düşünmek acaba hayalcilik mi olur?
Güngör Mengi
Vatan
