Katran


“Öyle karalardı ki…

Katran akıyordu gözlerinden…

Kurtaramadık, sen çığlıklar atarken…

Yalvardın senelerce, duymadık…

Gözlerimizin içine baktın, anlamadık…

Yanı başımızdaydın, kör olduk göremedik…

Ağladın…

Kedimiz, köpeğimiz, kuşumuzdun sadece…

Affet…

*

Öyle karalardı ki…

Katran akıyordu dillerinden…

Günah, eve alınmaz dediler…

Kapıların önünde bekledin…

Demir gibi soğuktu kaldırım…

Bir sabah baktık ki, gözlerin açık…

Ama uyanmayacaksın bir daha…

Affet…

*

Elinden aldılar yavrunu…

Yürümeyi henüz keşfediyordu…

Sen endişeler ve korkular içinde izliyordun uzaktan…

Bir ölüm rüzgârı geçti üzerinden…

Kapattın gözlerini, kıpırdayamadın…

Durmadı kimse…

Bakmadılar bile…

Orada olmalıydık…

Affet…

*

Öyle karalardı ki…

Katran akıyordu ellerinden…

Bu sefer bir camın arkasında, satılık plastik bebekler gibi…

Satmak istediler seni…

Beş kuruş kazandılar senden…

Beşi de haram…

Kafesler arkasından derdini anlattın bize..

Dinledik…

Baktık baktık ve gittik…

Affet…”

*

Bizim ailenin en genç yazarı Çiğse Rastgeldi’nin yazısı böyle…

Bizim kuşaklar gibi değil onlar…

Annelerin “Elini sürme” sözlerine ya da “Onlar hayvan” tezine itirazları var…

İnsan olmayan canlıları da tanımak, anlamak, sevmek, korumak istiyorlar… Bizim adımıza “Affet” diye ağlayışları ondan…

Ama siz onların kuşlarını, kedilerini, köpeklerini, ağaçlarını, ormanlarını, derelerini ellerinden alırsanız…

Ve bir gün onlara “affet” derseniz…

Sizi affetmeyecekler…

Bekir Çoşkun
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)