Pilotumuz anlatıyor…


SEVGİLİ okuyucularım, Suriye bir uçağımızı düşürdü, Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoyşehit oldu. Olay sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada yankı yarattı.

Ancak bu olayın pek çok bilinmeyeni var. Bu konuda çoğu zaman yeterli açıklamalar yapılmadı.

Şimdi size düşürülen uçağımızın aynısını çok uzun yıllar kullanan ve benzer görevler yapan bir asker pilotumuzun elime dün geçen mektubunu, biraz kısaltarak iletiyorum.

Önemli bir husustur: Pilotumuz isminin açıklanmasını istemiyor.

“Sayın Çölaşan, ben de sizin on binlerce okuyucunuzdan biriyim… Ben ekonomiden, futboldan, dizilerden anlamam.

Anlamadığım şeyler için yorum yapamam. Ama bildiğim konularda bilmeyenler yalan yanlış konuşunca ifrit olurum.

Medyada herkes her konuda yorum yapıyor. Benim bu mektuptaki amacım, sizden cevap almak, günümüz medyasında “Şok haber” denilip gerisi fos çıkan bir yazı yazmanıza neden olmak değil.

Suriye tarafından düşürülen RF-4E keşif uçaklarında uzun yıllar görev yaptım, bunlarla uçtum.

Uçağımızın düşürüldüğü andan beri medyayı ve yapılan yorumları izledikçe, bilenlerle bilmeyenlerin konuşmalarını dinledikçe kan beynime çıkıyordu. Bugün 6 Temmuz Cuma. İki şehidimizin cenaze törenlerini izleyince kendimi vebal altında hissettim. Konuyla ilgili olarak bizzat o uçaklarda görev yapmış bir pilot kimliğimle, size bazı teknik bilgiler vermek istiyorum.”

“Hava Kuvvetleri’nde iki tip RF-4E keşif uçağı vardır. Bunların bir kısmı ABD menşelidir. Ötekiler ise Almanya’dan hibe yoluyla alınan GAF RF 4E uçaklarıdır.

Alman uçaklarında pilotları herhangi bir düşman radar tehdidine karşı uyaracak RWR (elektronik tehdit algılama sistemi) olarak adlandırılan sistemler mevcut değildir. Yani pilot, düşman radarının birinci kademesi olan “Arama”, ikinci kademesi olan “Kendisine kilitlendiğini” ve üçüncü ve son kademe olarak da kendisine bir füze ateşlendiğini elektronik ortamda kesinlikle göremez ve bilemez.

Böyle bir durumda GAF RF 4E (Alman) uçağındaki pilotlara son bir şans kalır. Füzeyi eğer varsa kuyruk izi ile- teşhis etmek ve kaçınma manevrası yapmak. Ne var ki modern füze sistemlerinde bu da yeterli olmuyor. Nasıl derseniz açıklayayım:”

“Yerden havaya veya havadan havaya atılan füzeler filmlerde izlediğimiz gibi doğrudan uçağa çarpmıyorlar. Belli bir mesafeye geldiklerinde, adına “Harp başlığı” dediğimiz bölüm açılıyor ve misket büyüklüğünde binlerce parçacık havaya saçılıyor. Amaç belli: Pilotun son anda yapacağı bir manevra ile kurtulmasını önlemek.

Burada bir not düşmek istiyorum: Suriye bundan sonra uçağımızı bu tür bir füze ile düşürdü ise, sonradan o misket büyüklüğündeki izleri uçaksavar ateşi olarak değerlendirirse hiç kimse şaşırmasın!”

“Burada çok dikkat çekici bir konu daha var. Pilotlarımızın uçak henüz bulunmadan önce denizde bulunduğu açıklanan kask ve uçuş botları.

Şunu çok iyi anlarım. Bu açıklamalar şehit olan pilotlarımızın ailelerini üzmemek için yapılmış olabilir.

Kendi devremden ilk şehidimizi vermiştik. (Pilotumuz şehidin ismini de veriyor ama yazmıyorum.) Annesi son defa yüzünü görmek istedi.

Düşen uçaktan arkadaşımızdan geriye kalan ise sadece yarım bir kafatası ile bir eldi.

Gerisinin tabuta sadece ağırlık olsun diye doldurulduğunu sadece biz silah arkadaşları biliyorduk.

Geriye annesine gösterilebilecek hiçbir şey kalmamıştı.

Kazılan mezar yeri de tabut için dardı. İmam tabutla gömülmenin sadece Müslüman olmayanlar için geçerli olduğunu söylemiş, ardından da mezar işçileri kazma küreği bırakıp gitmişlerdi.

Mezar yerini o yağmur altında asla ve asla gocunmadan biz silah arkadaşları genişletip açtık ki, tabut sığabilsin… Çünkü şehidimizin na’şında gömülecek bir şey yoktu.”

“Medyada haberler, açıklamalar çıktı… Postalları bulundu, kaskları bulundu!..

Böyle açıklamalar ve haberler yapmak bence vicdansızlıktır, şehit ailelerini boş yere ümitlendirmektir.

Size ekte iki resim gönderiyorum.

Bunlardan biri postallarla ilgili.

RF-4E keşif uçaklarının fırlatma sandalyesinde pilotlar bel ve omuzlarından, ayrıca ayak bileklerinden de bağlıdır. Bu bağ sistemi fırlatma esnasında pilotun ayaklarını otomatik olarak geriye çeker ve postalın üzerinden bağlıdır.

Dolayısıyla, postalların denizde bulunmuş olması asla mümkün değildir.

İkincisi, kaskın pilotun başından çıkması öyle kolay bir iş değildir.

Üçüncüsü, bu iki teçhizatı denize atın bakalım, suyun üzerinde kalıyor mu!

Bu konularda yapılan açıklamalar ya çok yetersizdi, ya da gerçeklerin yazılması engelleniyordu.

Size bildiklerimi yazdım, bilmediklerim için sustum.

Yazdıklarımı herhangi bir şekilde kullanmak isterseniz, adımı açıklamamak üzere kabulümdür.”

İsminin açıklanmasını istemeyen pilotumuz bana telefon numarasını da iletmişti. Dün kendisini aradım ve bazı sorular sordum. İşte verdiği yanıtlardan bazıları: – “Bu uçaklar keşif ve gözetleme yapar. Saldırı uçağı değildir. Havadan düşman ülkenin veya görev verilen bölgenin fotoğraflarını çeker. Uçak yükseldikçe, çektiği fotoğrafların kapsama alanı artar. Suriye’ye herhalde fotoğraf çekmek için gönderilmişti. Ya da İskenderun radarımızın imkân ve kabiliyetini test etmek amacıyla uçmuş olabilir. Bunun başka izahı yoktur.

- Bize ABD ve Almanya tarafından verilen ve halen kullanmakta olduğumuz keşif uçakları farklıdır.

Bizde çoğunluğu Alman uçakları oluşturur. Ancak bunların elektronik tehdit algılama sistemi yoktur.

Tahmin ediyorum, düşürülen uçağımız Alman uçağı idi.

- Bu uçaklarda kesinlikle iki pilot görev yapar. Öndeki pilot uçağın sorumlusudur. Kumandalar ondadır, kararlar kendisine aittir. Arkadaki pilot rota takibinden, radar kullanımından, fotoğraf çekiminden ve oluşacak acil durumda öndeki pilotu uyarmaktan sorumludur.

- Bu keşif uçakları bomba atabilir ama bunlar sadece klasik bombalardır. Güdümlü füze atamazlar.

- Göreve gönderildiklerinde, bazen yanlarına onları korumakla görevli eskort (koruma) uçakları da verilir.

Olay günü olup olmadığını bilemiyorum.”

Bir uçağımız düşürüldü, ağzı olan, bilen bilmeyen konuştu, yorum yaptı. Ama biz

Türk milleti olarak pek çok bilgiden yoksun kaldık. En basit şeyler bile gizlendi, açıklanmadı, ya da yalan yanlış açıklamalar yapıldı.

Pilotumuz yazdığı mektupla hiç değilse bunların bir bölümüne açıklama getirmiş, bilmediğimiz bazı önemli soruların yanıtını vermiş oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)