Efendiler ve ey ulus; biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz.. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.” M. Kemal, ATATÜRK
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilk dört maddesi:
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıç'ta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3 - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara'dır.
Madde 4 - Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
***
Yıl 2010… 21. yüz yıldayız...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç açıklama yapıyor…
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üç maddesi yeniden değerlendirilebilir…”
Yönümüzü Anıtkabir’e çeviriyor ve Ulu Önder’e sesleniyoruz.
Paşam! Aradan geçen 87 yıldan sonra, dünyaya örnek ve emsal olacak büyük başarılarınla Türk gençliğine emanet ettiğin güzel ülken; ne yazık ki, bugün türbanlılar, şeyhler, dervişler, müritler, ulemalar ve hocalar ülkesi olma yolunda…
Ülkeyi yönetenler, devletin başında olanlar, ulemanın kararlarının önemli olduğunu söyler oldular…
Türban, siyasi (dini) simge olarak üniversitelere girdi.
Görünen o ki, yakında ilköğretim okullarının sınıflarını cıvıl cıvıl türbanlı minik kızlarımız doldurabilir…
***
Kaldır başını bir bak hele Paşam!
Televizyonlarında ki açık oturum programlarında artık kimler sıkça boy gösteriyor, konuşuyor ve ahkâm kesiyor…
Anlı şanlı televizyonların neredeyse her gün ekrana çıkardığı zatı muhteremler kimler biliyor musun Paşam? Cübbeli ve uzun sakallı din hocaları!...
Bize Cennet ve Cehennem’in nasıl olduğunu…
Cehennem Zebanileri’nin fiziki görünüm olarak ne şekilde olduklarını… Cennet’e gidecek erkeklere kaç huri düşeceğini…
Cennet mekanların, beş on dakikalılığına olsa da Cehennem’in nasıl bir yer olduğunu ziyaret edip görme olanaklarının olup olmadığını…
İki, üç ya da dört eşle evlenmiş olanların öbür cihanda hangi eşiyle buluşacağını ya da buluşamayacağını ve daha neler neler anlatıyor…
***
Takvimler 2010 yılının Ekim ayını gösterirken…
Yargıtay Başsavcısı,; Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AHİM) kararlarını ortaya koyarak; türbanı okullara sokmak isteyen siyasi partilere; yaptığınız iş ve gittiğiniz yol yanlıştır, yasalara aykırıdır diye uyarıda bulunuyor. Ama gelin görün ki dinleyen kim?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı kilometrelerce ötede ki bulunduğu yerden, siyasilere türban konusunda alınan kararları, yazılı olarak hatırlatan yüksek yargı mensubu Başsavcıya; sert çıkıyor ve “bildirisini hemen geri çeksin…” diye mesaj (ihtar) gönderiyor…
Bağımsız olması gereken yargıya tepelerden alenen müdahale ediliyor ve adeta emir veriliyor. “Bildirini geri çek!”
Öte yandan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç “ Anayasa’nın (değiştirilmez hükmü taşıyan) ilk üç maddesi yeniden değerlendirilebilir” şeklinde kamuoyu önünde açıklamada bulunuyor; ancak o da yüksek yargının bir üyesi, başkanı durumunda olmasına karşın, ne Başbakan’dan, ne de TBMM Başkanı’ndan Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’a “açıklamanı geri çek” şeklinde her hangi bir sert çıkış ve en küçük uyarı gelmiyor…
***
Akşam’da ki röportajında Haber Türk’ten kovulan ünlü yazar Bekir Coşkun İpek Özbey’ in bir sorusuna bakın ne yanıt veriyor:
“Peki, seçimi tekrar AKP kazanırsa?
Referandum benim yazı yazıp yazmamamla ilgiliydi. Seçim benim gibilerin Türkiye'de kalıp kalmamasıyla ilgilidir.
Ne demek bu, AKP kazanırsa bu ülkede yaşayamaz mısınız?
Bizi yaşatacaklarını zannetmiyorum. Başıma bir iş gelecektir. Bir şekilde tarumar ediliriz. 2002’den sonraki süreçte olup bitenleri gördükten sonra hep şunu yazdım. ‘Sıra size gelecek!’ Derken önce yazarlar, sonra bizim Ertuğrul (Özkök) gibi yayın yönetmenleri ve patronlara sıra geldi…”
Yazık… Ülkede halkın büyük çoğunluğunca sevilen, karakterine güvenilen, seviyeli, düzgün ve dürüst bir yazarı, AKP’nin seçimi kazanması halinde, kendisinin ve kendisi gibi yüreklice gerçekleri yazabilen yazarlara yaşam hakkı tanınmayacağını, başlarına bir şeyler geleceğini ve tarumar olunacağının dramatik mesajını veriyor…
İş bu raddeye gelmişse ya da gelecekse, varın gerisini siz düşünün!...
Mesaj açık ve net!.. Başka ne söylenebilir vay halimize demekten öte!
***
Büyük Atatürk!
Umuda giden yolda, beklentiler gün geçtikçe tükeniyor…
Kentlerin güzide mekanlarında yaşayan, tatlı yaşam konusunda doruğa ulaşmış, geçim konusunda derdi sıkıntısı olmayan, lafa söze gelince, çağdaş, modern ve “en büyük Atatürkçü, laik demokrat” kesilen kesimler; rejim açısından karanlığa doğru sürüklenen ülke için, fiili olarak zerre kadar kıllarını kıpırdatmıyorlar ve “o narin ve bakımlı parmaklarını” taşın altına sokmak konusunda, ne yazık ki en küçük özveriyi göstermiyorlar!..
Oysa bilmiyorlar ki…
Gün gelecek, onlar için de her şey bitecek ve başlarını duvarlara vurma zamanı geldiğinde de, “kendileri için” yapabilecek hiçbir şey kalmadığını yeis ve nedamet içinde görüp anlayacaklar!...
Burhan ÖZBEY
Hakimiyet-i Milliye