Kuşatılmış Ülke Türkiye

Birleşmiş Milletler örgütünün 200 dolayında üyesi vardır.
Türkiye bu devletler arasında her açıdan ilk 20 nin içindedir.
Dünyanın önde gelen devletlerinde siyasi partiler birbirleriyle iktidar olmak için yarışırlar. Amaç ülkeyi en iyi şekilde yönetmek yurttaşların erinç, gönenç ve mutluluk içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Birbirleriyle yarışırken demokratik diyalog hiç eksilmez.
Eleştiriler hoşnutlukla karşılanır. İktidar eleştirilerden yararlanır. Yanlışı varsa düzeltir.
Bu ülkelerde halklar siyasi partilere güvenir.. Devlet yöneticileri ve siyasiler; yalan, dolan, talan peşinde koşamazlar. En küçük kusurları ortaya çıktığı zaman defterleri dürülür. Bir daha halkın karşısına çıkamazlar. Yargıda aklansalar da eski görevlerine dönenler çok azdır.
Din, mezhep, ırk, nesep ayrımları siyasetin başat malzemesi değildir.
Siyasal partilerin temsil ettiği kesimlerle organik bağları vardır. Partiler kendi kadrolarını yıllar içinde yetiştirirler.
Halk beğenilmeyen hükümet işlerine karşı çıkar. Üretici örgütleri, sendikalar, dernekler ve üniversiteler yasama ve yürütme organı tarafından dikkate alınır. Kararlar geri alınır…
Parlamentolarda, resmi törenlerde, kamuda kıyafetler bellidir. Hiç kimse kuralların dışına çıkmaz. Belli bir inancı belirten giysi ve takılar kamu kurumlarında çalışanlara ve öğrencilere yasaktır.
Oralarda kamu görevlileri topluma karşı sorumludur. Hata yapan, yanlış yapan işinden olduğu gibi yasal cezasını da çeker…
Medya özgürdür. Yanlış yapanı affetmez.
İkide bir anayasa değiştirilmez. Kavgası yapılmaz.
İktidar erkini kullananlar siyasal rejimi değiştirmeyi akıllarına bile getirmezler. Siyasal sistem içinde en iyi hizmeti vermeye çalışırlar. Mevcut kurallar içinde işleri yürütmektir görevleri.
Parlamento ve hükümet ayrı erklerdir. Hükümet milletvekillerine emir kulu gibi kullanamaz. Parlamento hükümeti denetler. Hele yargıya hiç kimse söz söyleyemez…
“Batı” denince aklımıza gelen ülkelerin hepsinde anlayış budur.
Bu yüzden alan ve nüfus olarak bizden daha küçük olan birçok ülke Türkiye’den daha varsıl ve daha güçlüdür.. Bilim ve teknik olarak daha gelişmişlerdir.
Kendi ülkelerinin çıkarları söz konusu olduğu zaman katıksız ulusalcıdırlar…

Birleşmiş Milletler örgütünün 200 dolayında üyesi vardır.
Türkiye bu devletler arasında en güçlü 20 devlet arasındadır.
Ama Türkiye, bu en ileri 20 devletin benimsediği değerleri aslında hiç umursamaz…
Örnek çok. Yaz yaz bitmez…
Türkiye’de kayıtları doğru tutulmuş, üyeleri, gelir ve giderleri tam olarak gösterilebilen hiçbir siyasal parti yoktur. Türkiye’yi yönetmeye adaydırlar. Ama düzgün bir örgüt yapılanmaları yoktur. Bütün örgüt ve üyeler genel merkezin, daha doğrusu genel başkanın vasalleridir. Siyasi partiler ülkeyi daha iyi yönetmek için değil; ulusal kaynakları ele geçirmek ve yağmalamak için iktidar mücadelesi yaparlar.
Hiçbir siyasi partinin bilimsel çalışmalara dayanan ilkeleri ve programları yoktur. Birkaç günde birkaç aklı-evvel tarafından yazılmış –kopyalanmış- programları vardır. Zaten programa da pek uyulmaz. Verilen sözler unutulur. Olmazsa inkar edilir. Ya da halkın yanlış anladığı şeklinde bir düzeltme yapılarak geçiştirilir.
Siyasi partiler arasında sürekli bir kavga ortamı vardır. Onlar için siyaset demek; sürekli olarak birbirlerini izleyip demeçler vermek demektir.
Kamu görevlileri iktidar partisinin merkez- il- ilçe yöneticileri tarafından baskı altına alınır. Tehdit edilir. Yol ve yöntem dışı işlere zorlanır.
Halk devletten koparacağı şeylerin peşindedir. Oylar genellikle rüşvet karşılığında verilir.
Yurttaşlar yasalara ve kurallara uymak yerine, öncelikle onları nasıl dolanacağını öğrenir.
İş insanları, politikacılar, suç örgütleri, tarikat ve cemaatler, bürokratlar ittifak halindedir. İşler yürürlükteki mevzuata göre yürütülmez. İşler, olmazsa özel yasalar çıkarılarak bağlanır. Rüşvet, işlerin bağlanmasında en büyük kilitleri açabilen anahtardır.
Türkiye Cumhuriyetinin varlığına ve temel ilkelerine düşman olanlar, devlet kurum ve kuruluşlarınca beslenirler.
Seçimlerde halkı kandırarak iktidara gelenler, kendilerini de var eden siyasi rejimi yıkmak için uğraşırlar.
İktidar sorumluluğu hesap vermeyi gerektirir. Hükümet hesap vermez. Bütün olumsuzlukların suçunu muhalefete yükler !...
Başbakanın her konuşması kin ve öfke doludur. Bağırır-çağırır. Saldırır. Sürekli olarak Türkiye Cumhuriyetinin geçmişini karalar. Yalan, iftira, takiyye temel bir yöntemdir.
İktidar iş dünyasını tehdit eder.
Bütün medyayı kendine bağlar. Susturamadıklarını toplama kampına yollar.
Hükümet, aptal gündemlerle halkı oyalarken birçok yağma ve talan yapılır…
Medya iktidarın buyruğundadır. Gazete köşeleri, tv programları sırf muhalefeti eleştirmekle görevli olanlar tarafından işgal edilmiştir. Her olayda hepsi birden muhalefete yüklenirler…
Basın, üniversiteler, dernekler, sendikalar, odalar, vakıflar, yargı boyunduruk altına alınmıştır. Ordu yıpratılmıştır…
İktidar, ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak ve güçlendirmek yerine etnik, dinsel, mezhepsel, kültürel ayrımcılığı kaşıyıp sorunları içinden çıkılmaz duruma sokmaktadır.
Emperyalizmin isteklerine boynu büküktür. Bir demeç bile verilemez..
Özellikle doğu ve güneydoğuda yaşanan güvenlik sorunuyla mücadele edilmez. Sokak hareketleri görmezden gelinir. Yerel yöneticilerin ve BDP nin meydan okumalarına karşı hiçbir yaptırım uygulanmaz.
Yaşam boyu ağırlaştırılmış hapisle cezalandırılan terör örgütü lideri cezaevinden örgüt yönetiyor!.. Her hafta ziyaretçi kabul ediyor. Hükümet onunla pazarlık yapıyor!..
Böylesi mahkûmlar Avrupa’da kimseyle görüşemez…
Özgürlük ve demokrasi denince iktidarın aklına sadece türban konusu gelir. Sokaktaki yetmiyormuş gibi bütün kamu alanlarında kurşun askerler gibi giyinip dinci gericiliğin bayrağını sallamak diğer insanların hak ve özgürlüklerine tecavüz değil midir?..
Devlet sünni Müslümanlara göre şekillendirilmiştir. Başka mezhep ve inançları aşağılar. Onları tanımaz ve hizmet vermez.
Sıcak para ile, kara para ile balon gibi şişen ekonomik göstergelerle “büyüdük” propogandalarının halka bir kuruşluk yararı yok. Bütçe açıkları kapatılamıyor. İdeolojik destekle Arap şeyhlerinden, İran’dan bavullarla gelen petro-dolarlar karşılığında verilen ödünlerin nelere mal olacağını bilen var mıdır?..

Birleşmiş Milletler örgütünün 200 dolayında üyesi vardır…
Türkiye bunlar arasında en güçlü 20 devletten biridir…
Aynı zamanda da emperyalizmin en büyük hedefidir. Batı, yüzyıllardır izlediği siyasetin sonucunu almak için avını parçalayacak en uygun anı kolluyor… Bütün iç ve dış düşmanlar ittifak halinde saldırıyorlar…
Halk oturup beklemeye devam ediyor. Muhalefet ilkesiz, programsız, dağınık…
İktidara göre her şey çok iyi. Övünüyor, kabarıyor, eleştirenlere, uyaranlara hakaretler yağdırıyor !..
1867 yılında Keçecizade Fuat Paşa Fransa başbakanına şunları söylemişti:
“Hayır kont, hayır !.. Türkiye hiçbir zaafa düşmemiştir. Bütün kuvvetini muhafaza ediyor ve edecektir. Türkiye en kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir. 300 senedir, siz dışarıdan biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık !.. “

Keçecizade buna inanıyordu.
Ama, bu sözden 50 yıl sonra Osmanlı devleti tarih oldu.
Bunca yanlışı, bunca saldırıyı, bunca aymazlığı ve bunca düşmanlığı yaşadığımız halde Fuat Paşa gibi gururlanan iktidara karşı, halkı uyandırmanın bir yolu olmalı…
Geç kalmadan; örgütlü ve büyük bir demokratik muhalefet cephesi oluşturmak artık kimsenin kaçamayacağı bir görevdir…
Yurt ve ulus sevgisi sözle değil eylemle kanıtlanır…

Altan ARISOY
Hakimiye-i Milliye

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)