İstanbul lümpenleşti
Cuma, Ekim 19, 2012
Salı gecesi Haber Türk'te Fatih Altaylı; Milli Gazete yazarlarından Mehmet Şevket Eygi ile muhafazakarlık konusunu tartıştı. Murat Bardakçı'nın da bulunduğu tartışmada; İstanbul'un köylüleşmesinden; köylüleşmenin muhafazakarlaşmak olmadığından söz edildi.
Elbette ki köylülük ile muhafazakarlık bir değildir. Lakin bu üç ismin de Türkiye'de yaşanan lümpenleşmeyi köylülük olarak görmesi son derece hatalıdır.
Çünkü; köylülük; ciddi bir kültürü yansıtır. Bu kültürün temelinde hayvancılık ve ziraat dönemi ilişkileri bulunur. Bu haliyle de köylülük muhafazakar sayılır.
Köylülüğün de kendince uygar ilişkileri; lisanı bulunur.
Bugün; kırlarda karnını doyuramayıp şehirlerin çevrelerine doluşan köylüler; köyden kurtuluyorlar ama şehirli olamıyorlar. Şehre ayak uydurmanın tutuculaşmak ve serseri gibi davranmak olduğu yönünde bir akım Türkiye'yi kasıp kavuruyor.
Buralarda şık elbiseli; altında arabası da olan hatta kirli sakal modasını bile uygulayan gençlerin son model telefonlardan bağıra bağıra birbirlerinin analarına-bacılarına sövdüklerini duyuyorsunuz. Bu tavır; bir meziyet haline getirilmiş durdumda.
Bu yeni kuşak; birbirlerine nasıl sesleneceklerini bile bilemeyecek derecede cahil, kaba, görgüsüz. Bu görgüsüzlük, bilgisizlik; toplumsal ilişkilerden kopuş okumuş sanılan kuşaklara bile geçmiş bulunuyor.
Tiyatromuzun büyük ismi Erol Günaydın Hakk'a yürüdü. Bunun haberini veren tv spikeri güzel kızımız, haberi şöyle bitirdi: 'Toprağı bol olsun.'
Aynı temenniyi rahmetli Neşat Ertaş'ın arkasından söyleyenler de oldu.
Bunu daha önce de yazmıştım: 'Toprağı bol olsun.' duası, iyi niyetle söylenmiş olsa bile; uygun değildir; çünkü gayri Müslimler için kullanılır.
NELER SÖYLENİR?
Bugün kültürlü gözüken şehirli kuşakların bile basit medeni hitabı bilmediğini görmekteyiz. Ama hiç okuma yazması olmayan köylüler; bu işleri çok güzel yaparlardı. Köylüler; ölen birisinin arkasından; kalanlarına şöyle hitap eder:
-Başınız sağ olsun!
-Allah rahmet etsin.
-Nur içinde yatsın.
-Mekanı cennet olsun.
Cenaze sahipleri de şöyle karşılık verebilirler:
-Allah razı olsun. Dostlar sağ olsun. Sizler sağ olun.
Bu cümleleri geleneksel ruha uygun olarak uzatabilirsiniz; süsleyebilirsiniz. Ölen kişiden söz ederken de 'Rahmetlinin nesi vardı?' gibi soru sorabilirsiniz.
***
Şehirli kuşak ise daha 'Hoşça kal!' temennisini nerede kullanacağını bilmiyor.
Filmlerden bir sahne: Oğlan, sevgilisinin evinden ayrılıyor. Kız ona sesleniyor:
-Hoşça kal!
Olmaz.
Kalan; gidene hoşça kal, diyemez.
Diyecekleri şunlar olmalıdır:
-Güle güle!
-Uğurlar olsun!
-Yolun açık olsun.
İşte o köylüler böyle derler. Peki ayrılan ne demelidir?
-Hoşça kal!
-Allaha ısmarladık.
Bucümlelerin başına veya sonuna muhatabınızın ismini veya sıfatını ekleyebilirsiniz:
Giden şöyle seslenir:
-Hoşça kal aşkım!
Cevap bellidir:
-Güle güle canımın içi!
Veya:
- Mahmut Bey, Allaha ısmarladık.
-Yolun açık olsun kardeşim. Ayağına taş dokunmasın; huzur içinde git.
***
Eskiden tanısın, tanımasın; insanlar birbirlerine selam verirdi. Şimdi böyle yapana deli gözüyle bakıyorlar.
Hele hele 'Selamünalyküm' denilmesini artık geri kalmışlık sayıyorlar.
Köylüler; karşılaştıkları herkese, tanısın tanımasın; selam verirdi.
Hiç değilse bir 'Merhaba!' derler. Akşamları; 'Hayırlı akşamlar!' denilir. Kazasız belasız, hayırlı yolculuk dilenir. Küçük bir jeste bile 'Sağ olasın, var olasın!' karşılığı verilir. Daha nice nice insani sözler; medeni hitap biçimleri...
Köylülük de bir kültürdür...
Fatih Altaylı, Murat Bardakçı'nın toptancı yaklaşımından etkilenerek ile Anadolu'yu ve köylülük gerçeğini yok saymamalı.
Rıza Zelyut
Tags