Dava adamlığından şahsiyetsiz gençliğe

Bütün tezleri ‘şimdi’ üzerine kondurulmuş ‘haz’ denizinde kulaç atan ve beklentileri karşılanmadığında ‘isyan bayrağı’ açan bir kuşak peydahlandı.
Kendi ifadeleriyle ‘kolayından yırtma’, bir anda mal-mülk, şöhret, ışıltılı bir hayata kavuşma felsefenin temeli.
Onlara ‘varken’dağıtan, ‘olmayınca’ şükreden bir anlayışı nasıl anlatacaksınız?
Hani çok zorlasanız olunca yiyip içen, olmayınca şükreden ve bir velinin de ifade ettiği gibi ‘Basra köpeklerininkine eş’ hayat süren bir topluluk oluşturabilirsiniz. Günümüzdeki durum biraz yukarıdaki tanıma uygun
düşüyor.
Lügatlerinde ‘özveri’, ‘fedakarlık’, ‘feragat’gibi gereksiz sözcükler (!) yer almaz. ‘Cool’ takılır, fazla uyur, az çalışır, büyük hayalleri ‘okey’lerler.
Medyanın, internetin, sokağın kendilerine şırınga ettiği ve adına ‘bireysel öne çıkış’ dedikleri bu ‘yutturmaca’hayatı alabildiğine kutsarlar.
Oysa yaşadıkları hayat ‘milyonlarca berbat kopyadan’ biridir.
Hiçbir ‘özgün’ yanı, ‘tutarlı’ tarafı yoktur.

***

Haşa ‘idolleri’ vardır. ‘Funclub’ üyesidirler.
‘Sanal’ alemde at koşturur, ‘promosyon’ mutluluklar için çaba harcarlar.
Sahip olduklarına, ellerinin altındaki imkanlara bakınca insan “Ya bunlar yüzyılın başında yaşasaydı. O yokluk, kıtlık günlerinde. Düşman çizmelerinin çiğnediği topraklarda. Kuşatılmış, caddelerine yabancı ülke bayrakları çekilmiş dönemde olsalardı ne yaparlardı acaba” diye sormadan edemiyor.
Tabii hepsi de bizim kardeşlerimiz, oğullarımız, kızlarımız. Avrupa ya da Amerika’dan ithal etmedik.
Ruhlarını üryan, gecelerini zifir bıraktık, bugünlere geldik.
Sarın filmi bir 30 yıl geriye, elimize tutuşturulan şablonun ağababalarıyla göz göze geleceksiniz.
‘Karıştır-barıştır’ projelerini, ‘depolitize bir gençlik yetiştirme’ operasyonlarını göreceksiniz.
Kendi evlatlarının ikbal ve ihtiraslarını diri tutmak adına, gençliği ‘sağlı-sollu’ tırpandan geçiren 12 Eylül darbecilerinin suretleri karşılayacaktır sizi.

***

‘Okuyan’, ‘düşünen’, kendine göre bir ‘ideali’, ‘fikri’, ‘düşüncesi’, ‘davası’ olan binlerce fidan kendi vatan topraklarında, ‘kendinden’ bildikleri ruhu satılmış kişilerin zulmüne maruz bırakıldı.
‘Zindan’, ‘sürgün’ ve ‘darağaçları’ bir zulmet gölgesi gibi indi ‘vatanı’, ‘bayrağı’, ‘milleti’için çarpan yüreklerin üzerine.
O sürece gelinceye kadar bin bir ‘kirli oyun’ konuldu sahneye.
Devlet içerisinde kümelenen ihanet şebekeleri, darbenin şartlarını olgunlaştırma adına yüzlerce cana kıydı.
Ne hazindir ki, “malı, canı selamete çıktı” sanan vatandaş, ‘daha büyük kayıpların’ sonradan ve sinsice geleceğini tahmin bile edemedi.
30 yıl önce çalınan maya tuttu.
Derdi, tasası sadece ‘kendisi’ olan milyonlarca ‘genç’ boy attı vatan sathında.
Şöyle bir geriye dönüp bakabilsek, aslında tek laf etmeye hakkımız olmadığını, ‘yüzümüzün kızarması’ gerektiğini göreceğiz.
Öyle bir operasyona maruz bırakıldık ki, ‘arsızlık’ artık yakamıza ‘rozet’ gibi yapıştı kaldı.

İsrafil K.KUMBASAR
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)