Balbay’dan Mektup…
Perşembe, Mart 22, 2012
Harflerin sesinde yüzyılların gururu ve yıkımı yatar… Ölü bir bedenden kalan ise ruhun külleridir.
Bizler hüznü, sevdayı, acıyı uysal öğütlerle büyütmeyi seviyoruz.
Gerçekler nedense işimize gelmiyor; anlamıyor ya da anlamak istemiyoruz.
Mustafa Balbay İzmir’de yüzde 50 oyla milletvekili seçildi ama “azılı bir terörist(!)” olduğu için öteki milletvekilleriyle birlikte salıverilmiyor.
Suçu nedir Balbay’ın?
Evinde uzun namlulu silahlar mı, mermiler mi, bombalar mı bulunmuştur, yoksa darbe planları mı?
Her gazeteci gibi günlük tutmuştur Balbay…
***
Üç yıldır Silivri’de ve hücrede tek başına Mustafa Balbay…
Toplum suskun ve tepkisiz.
Laik demokratik bir hukuk devletinde, darbecilerden, faili meçhul cinayetleri işleyenlerden, bunların arkasındaki derin güçlerden değil, Balbay, Tuncay, Soner, Müyesser gibi gazetecilerden hesap soruluyor.
Ergenekon çuvalına ne varsa doldurulup insanlar yaftalanıyor:
“Darbeci, Ergenekoncu!”
Çetelerin, darbeseverlerin arasına bilim insanları ekleniyor, tutukluluk hükümlülüğe dönüşüyor.
***
Hani Ergenekon derin devleti ortaya çıkaracaktı?
Bu ülkede Hrant Dink cinayetini bildikleri halde gizleyenler, koruma önlemi almayanlar dışarıda Balbay ve gazeteciler içeride.
100 gazetecinin içeride olması acaba Balbay’ın mektup yazdığı Avrupa Parlamentosu milletvekillerini ilgilendiriyor mu?
Ragıp Zarakolu ve Prof. Dr. Büşra Ersanlı da KCK’den tutuklu.
Bu bir yıldırma ve sindirme yöntemidir.
Türkiye’de medyanın ve özellikle televizyonların durumu ortada.
Bugüne değin muhalif değil yansız yayın yapan kaç televizyoncu kapının önüne konuldu? Kaç gazeteci, köşe yazarı işinden oldu?
Tutukluluğun cezaya dönüştürüldüğü bir yargı sürecini yaşıyoruz.
Balbay Silivri’de dördüncü yılına girerken aynen şöyle diyor AP milletvekillerine yazdığı mektubunda:
“Bu davalar aracılığıyla toplum susturulmak istenmekte ve iktidar muhaliflerine gözdağı verilmektedir.”
***
Baştan önemsemiştim Ergenekon davasını…
İzmit-Sapanca-Gebze üçgenindeki faili meçhul cinayetlerin aydınlanacağını, emekli generale bunların sorulacağını, derin devletin ortaya çıkarılacağını düşünmüştüm.
Yanılmışım!
Birinci Ergenekon davasında bu konularda tek soru yöneltilmedi o emekli paşaya…
Mustafa Balbay, hücresinden Avrupa Parlamentosu milletvekillerine seslenirken Türkiye’de evrensel hukukun işlemediğinin bir kez daha altını çiziyor.
Dile kolay, 37 aydır tutuklu Balbay…
***
Tuncay Özkan Balbay’dan önce tutuklandı.
Düşünceyi ifade özgürlüğüne kelepçe vurulan bir ülkede, Ahmet Şık, Silivri’den çıkarken “sivri dilini” tutamadı ve konuştu.
Ahmet konuşunca kıyamet koptu…
Şık “Bu komployu kuranlar içeri girecek” deyince yargıç ve savcıları hedef gösterdiği savıyla soruşturma açılmış.
Benim güzel ülkem böyle işte!
Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Rahip Santoro, Uğur Mumcu, Musa Anter cinayetinin üstünü örtenler dışarıda, Balbay 37 aydır içeride.
Balbay Avrupa’ya sesini duyuramıyor…
Çünkü Türkiye’de yurtsever olmak; emperyalizme karşı çıkmak; küresel güçlerin oyunlarını açığa çıkarmak başlı başına bir suç!
Onun için susun, yazmayın, konuşmayın!
***
Konuşmak, özgürce yazmak, program yapmak yasak!
Akıllı olun akıllı!
15 yaşında işkenceden geçen çocuklarımız, aydınlarımız ve yaşam…
Toprağın ve yıldızların kokusuna hasret bir toplum…
Şükran Kurdakul’un dizelerini gel de yazma:
“Bir kitap, her yaprağında anıların kanı/Bir şarkı alanlara sığmayan/Bir heves denize çıkar gibi/Bir sevda dar gelir damarlarına…”
Bu kin, öç alma, nefret nereye kadar? Nereye kadar kelimelerin sessiz oyunu?
Hikmet Çetinkaya
Cumhuriyet