Eskilerin deyimleşmiş bir sözü vardır. “Ayniyle vakidir” derler. “HÜKÜMETİMİZ SAĞ OLSUN !” başlıklı ilk yazımda yazdıklarım tamamiyle ayniyle vakidir.
İlk yazıda “Dayı” ve “Ertan” konuştu, anlattı, ben de sizlere ilettim. Şimdi sizlerle birlikte sevgili Sinan Meydan‘ın rehberliğinde, kitaplarından alıntı yaparak, özellikle o yöredeki insanların beynine kazılmış emperyalist yalanları birlikte çürütelim.
Her şeyden önce emperyalizmin Kürtleri kullanma kararı Cumhuriyet’in kuruluşundan önceye dayanmaktadır. Ancak bu kullanım özellikle 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında zirve yapmış ve 21. yüzyılda da devam etmektedir.. Özellikle İngilizler Bolşevik İhtilali’nden sonra Kürtlerle daha yakından ilgilenmişlerdir.
ABD ise başlangıçta tüm bu olaylara seyirci kalmış, 1. Paylaşım Savaşı’nın ardından Özerk Kürdistan Devleti’ni kurmak için kollarını sıvamışdır.
Ayrıca Yüzbaşı Noel’in 1. Paylaşım ve Bağımsızlık Savaşı sırasında hempaları ile birlikte Kürtleri ayaklandırdığı ve Sivas Kongresi’ne Mustafa Kemal’in gitmesini önlemek için suikast düzenlediği ve başarısız olduğu da bilinen gerçektir.
İngiliz Hükümeti Mustafa Kemal’in önderliğinde başlayan, Milli Hareket’in başarısız olması için Yüzbaşı Noel ve Damat Ferit Paşa Kabinesi’ni görevlendirmiş, ayrılıkçı Kürt aşiretlerinin de içinde bulunduğu bir suikast eylemine girişmiştir. Zamanın Elazığ Valisi Ali Galip te bu çirkin ve alçak organizasyonun içinde bizzat görev almıştır.
Emperyalizmin ekonomik ve siyasi şartlara değişen patronları Kürtlerin kara gözüne, kara kaşına mı aşıktır? Onların amacı ” Barbar Türkleri” sadece Orta Asya’nın steplerine sürmek değildir elbette. Amaç o topraklarda var olan enerji ve su kaynaklarının patronluğuna soyunmaktır. Kürtler emperyalizm için son derece kolay yutulacak bir lokmadır. Dün veya bugün hiç fark etmez, emperyalizmin gerçek amacı Türk toprakları üzerinde adı Kuzey Kürdistan olan bir casus devlet kurmaktır. Bu casus devletin kurulumunda ise ajan siyasetçiler, gazeteciler, bilim adamları(!), sivil toplum örgütleri kullanılmaktadır.
Kültürel emperyalizm ile beyinleri kefenlenen emperyal yalancılar türemiştir ülkemizde. Bu yalancılar kendilerine ezberlettirilen konularda öylesine ustalaşmışlardır ki, bir müddet sonra yalanlarını desteklemek amacıyla ürettikleri sahte belgelere de kendileri inanmaya başlamışlardır.
Onların en büyük düşmanı Atatürk’tür. Çünkü Mustafa Kemal emperyalizme karşı direnmiş, milletini örgütlemiş ve sömürgecilere karşı bir Bağımsızlık Savaşı vermiş ve bu savaşı da kazanmıştır. Üstelik yaptığı demokratik devrim sonucunda Cumhuriyet’i ilan ederek, Osmanlı’nın ümmet anlayışına mahkum edilmiş halkını, Türk milletine dönüştürmüştür.
Mustafa Kemal büyük bir asker, dahi bir devlet adamı, bağımsızlık savaşçısı, anti-emperyalist bir yurtsever, milliyetçi ama her şeyden önce devrimcidir.
Emperyalizm Atatürk’ün tüm bu özelliklerinden korkmuştur ve O’nu düşman ilan etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu özellikleri ve devrimleri tüm ezilen uluslara örnek olmuştur.
Bu nedenle her türlü fırsat, olay kullanılarak ve saptırılarak Atatürk suçlanmalı ve bu suçlanmalar yapılırken özellikle”din” ve “dini simgeler” kullanılmalıdır. Ve böyle yapılmıştır.
Emekli korucu olan yaşlı adam ne demişti? “Atatürk Şıh Sait’i ve Seyit Rıza’yı öldürmüştür. “
Yalan, Sinan Meydan’ın söylemiyle koskoca bir YALAN !…
Bilenler bilir, Doğu ve Güneydoğu’da Hz. Peygamber’in soyundan gelenlere “Seyit” denilir. Rıza haini, “seyit” maskesini takarak oradaki halkın dini duygularını sömürmüştür. Ve çürüyen kemikleriyle de sömürmeye devam etmektedir. Hain Seyit Rıza ayrılıkçı Kürtlerin milli (!) kahramanıdır.
“Seyit” Rıza’nın sadece ilk ismidir veya lakabıdır. İngilizlerin kuklası olan bu adamın Peygamber soyuyla, yakından uzaktan ilgisi yoktur. Fakat özellikle idamından sonra öyle tanıtılmıştır.
Seyit Rıza Milli Mücadele’nin en zorlu ve hareketli zamanında başlatılan ve Anadolu’yu kuşatan tüm emperyalist güçlerle işbirliği içinde olan Koçgiri İsyanı’nın (Ekim 1920-Haziran 1921) önemli aktörlerinden biridir. Aslında Dersim İsyanı’nın alt yapısını oluşturan, Kürt Teali Cemiyeti ve İngiliz Hükümeti’nin işbirliğinin zehirli meyvesi olan bu isyanın tek amacı, Bağımsız Kürdistan’ı kurmaktır.
Hallerine bakmadan Hasan Dağı’na oduna giden ve İngilizlere sırtlarını dayayan Kürt isyancılar, Ankara Hükümeti’ne bir muhtıra göndermek densizliğini dahi göstermişlerdir.
Hatta bu bildiriyi Dersim Mutasarıfı’na veren Miço Ağa, “Bu isteğimize yirmi dört saat zarfında cevap gelmediği takdirde senin gözlerini parmaklarımla oyarım.” diyebilmiştir.
Günümüzde ise aynadan aynı kirli ve çirkin görüntüler yansımaktadır. Kimdi o kadın? ” Biz özerkliğimizi ilan ediyoruz. Sizden tanımanızı talep etmiyoruz. TC’den bu konuda bir talebimiz olmayacaktır.” demiştir. İşte ise emperyalizmin çayırlığa saldığı GDO’lu boğaların döllediği ucube üretimin örneği… Dün İngiliz boğaları revaçtaydı, bugün ise Amerikan boğaları…
Kısacası Seyit Rıza’nın hiç bir dini kimliği yoktur ve tıpkı “Şıh Sait” gibi bir İngiliz işbirlikçisi ve haindir.
Elbette de ihanetin adı sadece isyan değildir. Tarihi çarpıtanlar, ihanetin sivil örümcekleri, sivil anayasa hazırlanırken günümüzün soba yaldızı ile parlatılmış sahte kimlikleri ile öne çıkmaktadır.
Onlar bir zamanın salon solcuları, şimdinin ise İkinci Cumhuriyetçileri, liberalleri ve insan hakları savunucularıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne 25.000 Paund’a mal olan Dersim İsyanı’nı yok saymakta ve kendini savunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Dersim’de katliam yapmakla suçlamaktadırlar. Hatta bazı siyasetçiler, sırtını Bağımsızlık Savaşı’nın bir ürünü olan partiye dayayıp, “Dersim bir insanlık suçudur.” diyebilmektedir.
Baskın Oran ve benzerlerine göre Devlet durup, dururken Dersim’e orantısız güç kullanmış, halkı katletmiş ve Dersim’i yerle bir etmiştir. (!!!)
Ancak Rus ve Amerikan belgelerinde Dersim’in isyan ettiği ve Devlet’in amacı Bağımsız Kürdistan’ı kurmak olan bu isyanı bastırdığı açıkça belirtilmiştir.
Emperyalistlerden ziyade emperyalizmin uşağı olanlar, ülkeyi bölecek ve kendilerini köleleştirecek bir sisteme hizmet etmeyi marifet saymaktadırlar.
Eğer bugün emekli korucu “Dayı”, hâlâ bu Seyit Rıza hainini Atatürk tarafından öldürtülmüş bir “Şehit” olarak kabul ediyorsa, bunun tek suçlusu Ertan’ın vurguladığı gibi günümüzde bile o bölgede var olan dış güçler değildir.
10 Kasım 1938′de Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün, Hakk’a yürümesiyle birlikte, emperyalizm tarafından Türkiye’nin kuşatılmasına ve hatta işgaline sessiz kalan tüm hükümetler, yüzünü Batı’yı taklit çerçevesinde Avrupa’ya çeviren, İskân ve Toprak Kanunu’nu uygulayamayan ve o bölgedeki insanları feodalizmin kıskacına, cemaat ve tarikatların “Yeşil renkli yılanına” terk edenler de, var olan bilgi kirliliğinin ve Atatürk’e, Devlet’e var olan belirgin düşmanlığın sorumlusudur.
Bölgedeki feodalist düzen ve cemaat, tarikat hakimiyeti çökertilmediği takdirde, Kürt milliyetçiliği daha körüklenecek, kimliklerini bir lahmacun, ayran, bazen de on- on beş liraya satan gençler geleceğin Seyit Rıza ve Şıh Saitlerini oluşturacaklardır.
Emperyalizmin paralı uşakları, Diyarbakır’ın surlarında trampetlere hızla vurarak, aslında var olan iç savaşı bir kez ilan edip tüm Türkiye’ye yayacaklardır.
Onlar devam ediyor, biz de “Dayı” ve Ertan’ın inandığı her yalanı çürütmeye devam edeceğiz.
Figen Özen
İLK KURŞUN