Deniz Gezmiş’in anıldığı pazar gecesi... Ataşehir Deniz Gezmiş parkında Zülfü Livaneli konserinden sonra ak saçlı bir adam davet ediliyor sahneye...
Yüzü, Deniz’e benziyor. Sesi sakin, hali olgun...
Konuşmuyor, sadece bir şiir okuyor:
“Bir orman yangınından püskürmüş genç fidanlardı/
Güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı/
Hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı/
Gittiler, akşam olmadan ortalık karardı.
Vasiyetteki sözler
Sahnedeki adam, Hamdi Gezmiş...
Deniz Gezmiş’in hemen hiç ortaya çıkmayan kardeşi...
İlk kez kitleleri, Attilâ İlhan’ın, Deniz’ler için yazdığı harika mısralarla selamlıyor.
Biz onu, Deniz’in idam öncesi yazdığı mektubundan tanıyoruz.
“Baba,
(...) Kitaplarımı kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.”
İlk kez konuşuyor
Deniz ve bilim açısından harikulade bir vasiyet...
Ya o mektubu alan genç adam için?
Acaba o, bu misyonla nasıl yaşadı?
Gereğini yapabildi mi? Bilim adamı olabildi mi?
Gece Başkan’ın teşekkür yemeğinde yan yana oturduğumuzda sordum bu soruları Hamdi Gezmiş’e...
Yıllarca sessizce kenarda beklemişti. Büyük tevazu ve nezaketle, güvenerek özetledi yaşadıklarını...Apple-tab-span" style="white-space: pre;">
Hapishane buluşması
Deniz’le aralarında 5 yaş varmış.
Abisi asıldığında o, 19 yaşındaymış. İktisadi Ticari İlimler’de okuyormuş
1970’te, 1. sınıf öğrencisiyken bir eylemde polise direnmekten içeri düşmüş. Bayrampaşa’da karşılaşmışlar abisiyle... Deniz, “Sen niye geldin” diye terslemiş onu...
Kendi hayatı için gözünü budaktan ayırmazken iş, kardeşine gelince bir koruma içgüdüsüyle hareket edermiş.
Hamdi’nin hep okuyup bilim adamı olmasını istermiş.
15 gün birlikte hapis yatmışlar. Sonra Deniz’i Bursa Cezaevi’ne yollamışlar, Hamdi’yi salıvermişler.
Hamdi, abisini son kez Nisan 1972’de, Mamak’ta, açlık grevinin 12. gününde görmüş. Neredeyse tanınmaz haldeymiş.
Deniz, kendindeki mücadele azmini kardeşinde de gördüğü için son mektubunda bilim adamı olmasını vasiyet etmiş.
Lakin “anarşistin kardeşi” sıfatı hiç bırakmamış ki yakasını...
Yarım kalan eğitim
1973’te mezun olmuş.
1974’te İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisansa başlamış,
1977’ye kadar Sencer Divitçioğlu, İdris Küçükömer, Gülten Kazgan gibi hocalardan ders alarak master yapmış, doktoraya başlamış.
Ama kendisini yanına asistan olarak alacak hoca, 1970 sonunun kaosunda, “Her gün tehdit mektupları alıyorum, seni ateşe atamam” diyerek vazgeçmiş.
Zaten babasının emekli maaşı kitaplara yetmez haldeymiş.
Hamdi, 1977’de okulu bırakmak zorunda kalmış.
“Gezmiş” soyadı -henüz bugünkü itibarı sağlamadığından- her başvurduğu işte karşısına engel olarak çıkmış.
Bir dönem kitap tercüme ederek çıkarmış ekmek parasını..
1978’de İETT’ye müfettiş olarak girmiş. 5 sene orada çalışmış.
1983’ten sonra mali müşavirliğe başlamış.
1999’da yeminli mali müşavir olmuş.
60 yaşında bir öğrenci
Geldik sürpriz finale:
Geçen yaz üniversite affı çıkınca Hamdi Gezmiş, hiç aklından çıkarmadığı “vasiyet”i yeniden koymuş önüne...
Dönmüş üniversiteye...
Gece, birlikte izlediğimiz belgeselin duygusallığı içinde yaptığımız sohbette “Yaşım 60’a geldi, eski enerjim yok, doktora zor. Ama yine de ne yapıp edip o vasiyeti yerine getireceğim. Belki oğlumla birlikte okuyup bilim adamı olacağım” dedi.
Deniz Gezmiş’i andıran yüzünde, 40 yıllık bir vasiyetin yüklediği misyonla bir ömür geçirmiş ve onu başarmaya ahdetmiş bir insanın kararlılığı ve huzuru vardı.
Can Dündar
Milliyet