Açılım’ın kapanışı!


Bildiğiniz gibi, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana “Yeni anayasada Kürtler için ‘bireysel haklar’dan söz ediliyor, ne bireysel hakkı, artık bize ‘özerk bölge’ bile yetmez, tam bağımsızlık istiyoruz” dedi. Daha “açılım” projesi ilk ortaya atıldığında, hatta ondan yıllar önce Ahmet Türk ’le TV röportajı yaptığımda “sonunda bu noktaya gelineceğini” söylemiş, onca katliamın “bireysel hak” için yapılmayacağını defalarca vurgulamış, gerçeği bir an önce söylemelerini o günlerin DTP’lilerinden, daha sonrasının BDP’lilerinden istemiştim.

AYRI DEVLET TARİFİ

“Kürtlerin tüm bireysel haklarının verileceğinin, köylerin kasabaların isminin Kürtçe olarak değiştirileceğinin” söylendiği açılım sürecinde ben “Hükümetin açılımı ile BDP’nin ve PKK’nın açılımı çok farklı, boşuna zaman kaybı bu” demekteydim. Gerçek talebin; bugün Zana’nın yaptığı açıklama, yani “ayrı bir devlet” olduğu ve “özerk bölge” ile başlayarak İspanya’daki gibi sonunda “tam bağımsızlık” noktasına getirileceği aslında baştan tabak gibi ortadaydı.

‘KÜRT SORUNU’ MASALI

Ama nedense bir grup gazeteci ve akademisyen her gün TV’lere çıkarak bu tabak gibi tabloyu “eşit haklar, kültürel haklar, demokratik haklar, Kürt sorunu” tanımları altında ve adeta beyin yıkama yaparak gizlemeyi.. Hükümet ise “Bu açılım yanlış başlatıldı ve yanlış yürütülüyor. Silah bırakmayan bir terör örgütünün baskısıyla ve bireysel haklar diye başlayarak bir yere varamazsınız, tam aksine terörü güçlendirirsiniz” diyenleri de “Kan aksın, analar ağlasın istiyorlar” diye suçlamayı sürdürdüler.

ZANA KÜRTLERİ TEMSİL EDİYOR MU?

BDP’liler Kürt oylarının yarısını bile almamalarına rağmen her zaman Kürt halkının temsilcisi gibi konuştular. Bu ülkede yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğunun “terörü ve PKK’yı desteklemediği” bilinirken bir yandan “PKK’nın sözcüsü” gibi konuşan ve davranan bir parti, diğer tarafta nasıl “Kürtlerin temsilcisi” olabilir? Olamaz, nitekim olmadığı seçimlerde ortaya çıkıyor ama onlar hiç bozuntuya vermiyorlar.

Aslında durum şöyle olmalı; Zana da son operasyonlarda PKK’nın büyük kayba uğradığını, gücünü yitirdiğini görüyor. Amacın “özerklikten bile büyük olduğunu” söyleyerek hem terör örgütüne yeni bir motivasyon veriyor hem de bu hedefi Türkiye’ye bir çırpıda açıklamış oluyor.

GÜNÜ KURTARMAKLA OLMAZ

Elbette söylediği şey “ağzından kaçmış” veya “Öcalan’dan habersiz söylenmiş” olamaz, artık zamanı geldi, İspanya’daki gibi önce özerklik sonra “tam bağımsız devlet” aşamalarıyla uğraşmayalım, hedef budur diyor.

Ve bu açıklama açılımın kapanışıdır. Demek ki olayların gidişini zamanında görenler “kötü niyetli” değilmiş, suçlarken “günü kurtarmak” yerine iyi düşünmek gerekiyormuş. Bundan sonra bakalım yeni anayasa için “referandum öncesinden başlayarak” ve Öcalan’la masaya oturarak yapılmış vaatler nasıl tutulacak, Hükümet bunu düşünmeli!

Amaç bu gazeteleri batırmak mı?

Gelişmelere baktıkça insanın takkesi uçuyor azizim, diyorsun ki; yahu bu ülkede hiçbir şey ve hiç kimse göründüğü gibi değil midir, her yüzün ve her olayın arkasında bir samimiyetsizlik, bir hile mi aramak lazımdır? İnanın ben neredeyse kimseciklere ve gördüğüm duyduğum şeylere güvenemez haldeyim, her olayda hemen kafamda soru işaretleri uçuşmaya başlıyor. Bunun adı olgunlaşmak mıdır, yoksa çok saftım da yeni mi ayılıyorum bilemem.

VATAN ve Milliyet gazetelerinin satışı ve sonrasındaki gerçekleri inceleyerek bir süre önce size anlatmıştım. Akla hayale gelmeyecek bir oyunun sergilendiği süreçte ortaklardan Demirören tarafı diğer ortak Karacan’ları yerden göğe haklı bir şekilde mahkemeye vermişti zira Ali Karacan gazeteye ortak olurken taahhüt ettiği parayı vermiyordu. Bırakın o parayı “tek kuruş vermeden” gazetelerin yarısına ortak olduğunu iddia ediyor ve “Hakkımı verin” diye tutturuyor ki inanmak gerçekten güç..

‘YAVUZ ORTAK’ EV SAHİBİNİ BASTIRIR..

Bu iki önemli gazetenin varlığını sürdürmesi için Erdoğan Demirören bugüne kadar tüm harcamaları kendisi yapmış, belgelerle ortada.. Karacan ise “sermaye gösterdiği şirketin batık olduğu ortaya çıktıktan ve herhangi bir parasal katkıda bulunamayacağı da kesin olarak anlaşıldıktan” sonra bile tavrını değiştirmiyor. Tam aksine, “Yavuz ortak ev sahibini bastırır” misali bir karşı dava açıyor; Vay efendim, diğer ortak nasıl benim onayım olmadan ödeme yapar da, beni borçlandırır da şöyle de, böyle de..

Gerçekten pes diyorum, PES çünkü: 1- Karacan ailesi tanınmış bir aile ve böylesine dürüst olmayan bir davranış onlara yakışmaz ve (gerçi artık insanların bu tür “etik dışı olayları” umursamaz hale geldiğini, bu umursamazlıkta “toplum değerlerini yitirmiş olmamız”ın büyük rolü bulunduğunu bilmeme rağmen) isimlerine zarar verir.

2- Gazeteci bir aileden gelen Ali Karacan “iki gazeteyi bir anda büyük tehlikeyle karşı karşıya getirme sorumluluğunu” almaz, bunu taşıyamayacağını, taşımaması gerektiğini düşünür.

BÖYLE TESADÜF OLUR MU?

Bunların ikisi de düşünülmüyorsa, gözler o kadar kötü şekilde kararmışsa söylenecek tek şey kalır; yazıklar olsun! Ve ben bu durumda açıkçası arkadaşlar artık VATAN ile Milliyet’in uğraştığı bu yeni ve büyük sorunun “tesadüf olmadığına”, ikinci ortağın tesadüfen ortaya çıkmadığına inanırım. Tesadüf değilse, bu ülkenin basın özgürlüğüne, demokrasiye inanan insanları “bağımsız basını korumaya çalışan gazetelerine” daha çok destek vermelidir. Her şeyi rahat köşelerinizden izleyecek misiniz siz?

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)