Müstahak Olmak!..
Perşembe, Aralık 29, 2011
Bugün 29 Aralık...
Bir “yazık yıl” daha geride kalıyor...
Akıl almaz bir hızla, anlaşılması zor bir iştahla “toplum” olmaktan, “kabileler topluluğu” olmaya savruluşumuza tanıklık eden bir eskimiş yılı daha geçmişe gömmemize yalnızca iki gün kaldı... Tıpkı, doymak bilmez bir iştah ve de görülmemiş bir vicdansızlıkla kendi geçmişimizi gömdüğümüz gibi...
Hem de anılarımızın, kavgalarımızın, aşklarımızın bir daha dönmemecesine yitip gideceğini, geleceğe ait umutlarımızın ise bir haysiyetsizlik ve erdemsizlik çukurunda ve de gözlerimizin önünde can çekişerek yok olacağını bilerek gömdüğümüz gibi...
- 2011’i de güle oynaya gömüyoruz...
***
Nasıl bir ülkede yaşadığımızı, nasıl bir “topluluğa” dönüştüğümüzü, hangi acılar, hangi korkularla yeni yıla adım attığımızı görmek için çok çaba göstermemize de gerek yok; son birkaç günün haberlerine, yüksekteki Türk büyüklerinin demeçlerine bakmak yeterli...
Tasarlanmış yeni ülkenin ya da moda deyimle “ileri demokrasi”nin İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan muhterem zat, yeni yıla girmemizin eşiğinde, kimlerin teröre katkı sağlayabileceğini, kimlerin “terörist” sayılabileceğini o kadar açık seçik anlattı ki; yeni yılda “ihtimallerin de kelepçeye vurulabileceği” gayet net şekilde anlaşılmış oldu:
“...Terör örgütü her alanda faaliyet gösteriyor... Psikolojik terör var, bilimsel terör var, terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle terör propagandası var... Birileri saptırarak, makulleştirerek teröre destek veriyor. Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor, şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazıyor...”
İçişleri Bakanı büyük bir inanç ve ciddiyetle bu açıklamaları yaparken, Ankara’da, Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleriyle bir araya gelen sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, komisyonun ve aynı zamanda TBMM’nin Başkanı Cemil Çiçek’e şu soruyu yönelttiler:
- Görüşlerimizi söylersek başımıza bir iş gelir mi?!..
Bir gün sonra Meclis Başkanı Çiçek’le görüşen KESK yöneticileri bir adım daha ileri giderek, “Demokratik bir anayasa ile ilgili söyledikleri sözlerden dolayı yarın gözaltına alınmayacaklarına dair garanti vermesini” istediler... Aynı gün İstanbul’da Odatv davası vardı. Yıldız Teknik ve Boğaziçi üniversitelerinden sonra ABD’li üçüncü bilirkişi raporu da davaya temel olan dijital delillerin “virüs yoluyla Odatv bilgisayarına gönderildiğini” saptamasına karşın değişen hiçbir şey olmadı!..
Aynı gün, gazetelerde şu haber vardı:
- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2011’de devletin kendisine başvuran kadınların yüzde 73’ünü koruyamadığını, 160 kadının korunmadığı için katledildiğini açıkladı... Ayrıca her yıl ortalama 4500 kişinin bireysel silahlanma yüzünden yaşamını yitirdiği belirlendi...
***
Hemen ertesi gün, bu defa ileri demokrasinin Adalet Bakanı, cezaevleri konusunda Danimarka’dan, Hollanda’dan, hatta İsveç’ten bile iyi noktada olduğumuzu açıkladı!.. Türkiye’deki cezaevi kapasitesinin 116 bin, şu anda içerde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısının ise 128 bin olduğunu nedense atladı!..
Gazeteci örgütleri içerideki gazeteci sayısının 99’a ulaştığını haykırırken, Bakan Bey bu sayıyı da uluslararası kuruluş CPJ’ye dayanarak 8 olarak açıkladı... Ancak muhterem Bakan, o kuruluşun daha sonra “yanıldığını açıklayarak özür dilediğini” de atladı...
Aynı zaman dilimi içinde Kahramanmaraş katliamını anmak isteyen Alevi yurttaşların tıpkı Sivas’ta olduğu gibi şehre bile sokulmadığı, biber gazı ve copla ağırlandığı(!) ise birkaç onurlu yayın kuruluşu dışında bahse değer bile bulunmadı!..
Yılın son günlerinde Tuna Kiremitçi’nin “Selanik’te Sonbahar” kitabını okuyorum... Tuna kurgu romanında, Mustafa Kemal’in bir suikasta hedef olması sonucu Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleşmediği, Cumhuriyet’in kurulamadığı, Osmanlı’nın ABD mandasına girdiği ve kanlı bir iç savaşın yaşandığı bir süreci anlatıyor... İçim burkularak okurken zaman zaman “acaba?” dedim,
- Acaba böyle mi olmalıydı?.. Müstahak olan bu muydu?..”
Ümit Zileli
Cumhuriyet
Tags