Kutsal yolculuğun 40 yılı
Çarşamba, Temmuz 11, 2012
Milliyet gazetesi’nde genç muhabirdim. Yıl 1973…
İstanbul Müzik Fesztivali ilk kez düzenleniyordu. Gazete yönetimi festivalle ilgili açıklamaları izlemek için beni görevlendirmişti.
Büyük heyecanla koşmuştum basın toplantısına. Ne söylendiyse not almıştım. Sayfalar tutmuştu notlar.
Gazeteye döndükten sonra oturup yazmıştım. Milliyet o zamanlar sanat olaylarına çok önem veren bir gazeteydi. Haber büyük ve etkili bir şekilde kullanılmıştı.
O gün bugündür İstanbul Müzik Festivali’ni izlerim. Etkinlik çok önemli müzik insanları ve usta bestekarların yapıtları ile buluşturdu bizi.
2012 yılı İstanbul Müzik Festivali için önemli bir basamaktı. Festival bu kutsal yolculuğunda 40. yılına ulaştı.
Dile kolay, böyle büyük bir müzik etkinliğini kırk yıl sürdürmek ancak inançlı ve kararlı insanların yönetiminde olan bir festivalin gücü olabilir.
İKSV’ye emek verenlerin tümü en büyük alkışı hakediyorlar.
***
Beethoven’li açılış
Festival bu yıl Beehoven’in dev yapıtı, 9. Senfoniyle açıldı.
Senfonilerin zirvesi olarak kabul edilen bu yapıt Borusan Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirildi.
Deha bestekar 9. Senfoni’yi 1817 yılında bestelemeye başlamış ve en sıkıntılı dönemlerinde çalışarak 1824 yılında tamamlamıştı.
O yıllarda Beethoven hiç duymuyordu. Tamamen sağırdı.
Günümüzde, bir müzik anıtı olarak kabul edilen senfoniye deha besteci insan sesini de sokmuştu.
Bunu yadırgayanlar oldu ama sanatçının ölümünden sonra senfoni dünyayı büyüleyen müzik yapıtlarının başında yer aldı.
Beethoven canıyla, kanıyla yoğurduğu bu senfoninin ilk çalınışını, yaşamını sürdürdüğü Viyana’da yapmamaya karar vermişti. Çünkü o yıllarda Viyanalılar ünlü İtalyan besteci Rossini’ye tapıyorlarlar, onun her yapıtını hayranlıkla dinliyorlardı.
Oysa Beethoven Rossini’nin Sevil Berberi dışındaki yapıtlarının zayıf ve yalınkat olduğunu görüyordu. Onun için Viyanalılara kızıyor ve 9. Senfoni’yi ilk dinleyenlerin onlar olmasını istemiyordu.
Bu yüzden de Berlin ile görüşmeye başlamıştı.
Bunu duyan viyanalılar çok üzüldüler. Bir grup sanatsever bir dilek mektubu yazıp Beethoven’e elden sundular. Mektubun can alıcı bölümü şöyleydi:
“Avusturya halkı vatanlarının kucağında Mozart ve Haydn’ın kendilerinden sonra nasıl büyük ve ölümsüz bir dehayı yarattıklarını unutmadı. Bizler için de bu iki ismin ve isminizin bulunduğu bu kutsal üçlünün, seslerden örülmüş bir evreni nasıl zirvelere ulaştırdığının gururunu yaşıyor ve onların bu vatan toprağında geliştiğinin bilincini paylaşıyoruz.
Bu en asil duygularla örülmüş evreni, şimdi yabancı güçlerin sahiplenmeye çalışması, bize acılı duygular yaşatıyor….
…. Sizin sesinizden ulusal sanatımızın yeniden canlanmasını, gerçeğin ve güzelin, günün geçici zevklerini yenilgiye uğratmasını bekliyoruz.
Müziğinizdeki armonilerin yüreklerinde iz bırakmış olan bizlerin dileğini geri çevirmeyin ve ümitlerimizi yeşertin.”
Bu duygu ve vatanserlik sesleri Betthoven’i yüreğinden yakaladı ve 9. Senfoni’nin ilk seslendirilmesini Viyana’ya kazandırmaya karar verdi.
Olağanüstü ilgi
7 Mayıs 1824 tarihinde Karnertor Tiyatrosu’nda 9. Senfoni, yaratıcısının yönetiminde ilk kez seslendirildi ve dünyayla buluştu.
Bu eşsiz yapıt, bittiği anda salonda derin bir sessizlik oldu.
Müzik, insanları o kadar büyülenmişti ki kimse yerinden kımıldamıyordu. Sonra bir kıpırdanma oldu ve arkasından gök gürültüsü gibi alkışlar patladı.
Daha önce bu salonda hiç yaşanmamış bir coşkuydu bu.
Ama ter içinde kalan ve izleyicilere arkası dönük olan Beethoven hiçbir şey duymuyordu.
Alto Karoline Unger yavaşca besteciyi kolundan tutarak dinleyicilere doğru çevirdi. Alkışlar daha da arttı. Bu olağanüstü ilgiyi gören Beethoven gülümsedi.
***
Haliç Kongre Merkezi’nin 3500 kişilik salonunda da bu eşsiz senfoninin bitiminde aynı coşku yaşandı demek abartı olmaz. Borusan Flarmoni de, solistlerle koro da Beethoven’in kanıyla canıyla yarattığı 9. Senfoni’yi hakkını vererek seslendirdiler.
Dakikalarca alkışlandılar. Kanter içinde kalan Şef Sascha Goetzel’in kaç kez sahneye çağrıldığını sayamadım.
Onur Ödülü Hüseyin Sermet’e
Kariyeri son derece parlak bir sanatçı olan ünlü piyanist Hüseyin Sermet, bu yıl festivalin onur ödülüne layık görüldü.
Sermet, bu ödülü alırken kuşkusuz çok mutluydu. Ama teşekkür konuşmasında çok nazik cümlelerle vatanına bir sitemini de iletmeden edemedi.
Yerden göğe kadar haklıydı.
“Ben yurt dışında çok ödüller aldım ama bu ödülün anlamı ve değeri benim için kuşkusuz çok fazla. Bunca yıl sonra bana verilen bu ödülün Türkiye’den aldığım ilk ödül olduğunu belirtmek istedim” derken Türkiye’de sanatçılara ve sanata karşı değerbilirliliğin pek de cömert ve hakkaniyetli olmadığını vurguluyordu.
Evet dünyada ün kazanmak için yaşamını vermiş, tırnaklarıyla yalnız başlarına çabalamış sayıları nadir sayıdaki sanat insanlarımıza hiç de hakkettikleri değeri vermediğimiz, bu konuda hiç de vefalı olmadığımız yadsınamaz.
Tufan Türenç
Tags