Mustafa Balbay yazdı: "Artık ilerledik! İşkence dijitalleşti"

Silivri iddianameleriyle birlikte savcıların, kişilere ait özel bilgisayarlara hangi gözle baktığı iyice anlaşıldı:
Delil hazinesi!
Yanlış saymadımsa sayıları 15’i geçen Silivri iddianamelerinin sanıkları farklı olsa da delil kaynakları büyük ölçüde aynı; bilgisayarlar ve telefonlar.
Her yeni iddianamenin sayfalarında ve ek klasörlerinde buna ilişkin tonlarca tartışmalı konu var. Telefon konuşmalarıyla birleştirilen bilgisayar verileri binlerce sayfalık “delili” ve bir o kadar da açıklanmaya muhtaç durumu doğuruyor.
Kamuoyu daha çok bu tartışmalı konularla uğraşıyor ama olayın özü “hukuk” ve “iletişim çağı” açısından çok daha vahim.
***
Şöyle bir örnekle başlayalım:
Diyelim ki evinizde kimi suç delilleri sakladığınız ihbarı yapıldı ve arama kararı verildi. Polis gün doğmadan kapınıza dayandı. Ne yapar? Bu evin içinde suç unsurları varmış, temellerinden söküp emniyete götüreceğim mi der?
Bu da soru mu; elbette öyle yapmaz. Evi arar, sonuca göre gereğini yapar. Herhangi bir suç delili bulursa onları alır, resmi kayıtla zapta geçirir.
Eviniz yerinde kalır!
İşte bilgisayar da kişinin kendisine ait bir ev gibi. Polis gelir, bilgisayarınızın içine girer, aramasını yapar. İçinde, arama kararının ışığında suç unsuru bilgiler, belgeler, veriler varsa onları alır. Bütün bunları bir bilirkişi eşliğinde gerçekleştirir.
Yukarıda sıraladığımız akış, iletişim araçlarının çağa damgasını vurmasıyla birlikte çağdaş hukukun getirdiği çözüm.
Bizim hukuk sistemimiz henüz bu ölçüde gelişmedi ama yine de tartışmaları azaltacak bir çözüm üretti. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesi aynen şöyle diyor:
“Bilgisayar ve bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. İstenmesi halinde bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir.”
Yasa çok açık; eğer bilgisayara el koymak şartsa mutlaka yedeklemesi yapılır diyor. Daha önce aktardığımız çağdaş ülkelerdeki uygulamalar bir yana, kendi yasamıza dahi uyulmuyor.
Diyelim ki bir aramada ihmal edildi, ikincisi de öyle… Ama yüzlerce arama yapılıyor, hâlâ buna büyük ölçüde uyulmuyor.
TÜBİTAK’ın 04.11.2009 tarihli, B.02.1.TBT.5.08.06.18/14 Sayılı, halen mahkeme kayıtlarında da yer alan raporuna göre; bir bilgisayarın yedeklemesi yapılmamışsa onun içine sonradan her türlü veri yüklenebilir ve bunların el koymadan önce mi, sonra mı yapıldığı anlaşılamaz.
Konunun “hash değeri” gibi bir anlamda “bilgisayarın mühürlenmesi” diyebileceğimiz önemli yanları da var ama kafa karıştırmamak için onlara girmeyelim. Özünü vermekle yetinelim.
Eğer Türkiye’de birazcık hukuk varsa, yasal yollarla ve yöntemlerle elde edilmeyen bu verilerin delil değeri olamaz. Bunu biz değil, başta hukukçuların “hocaların hocası” dediği Prof. Feridun Yenisey olmak üzere delil hukukunu bilenler söylüyor.
Aklınıza şu soru gelebilir:
Bunları mahkemede söylemiyor musunuz?
Söylüyorum; şu yanıtı alıyoruz:
“Bunların hüküm aşamasında değerlendirilmesine…”
***
Bütün dünya günlerdir 56’sında yaşama veda eden Steve Jobs’un iletişim çağına yaptığı katkıları anlatıyor. Buluşlardan buluşlar çıkarmasını öve öve bitiremiyor.
Günümüzde bilgisayar dünyası o kadar büyüdü ki “yedinci kıta” tanımlaması yapanlar var. Belki yakında apayrı bir gezegen denecek.
Türkiye’de ise iletişim çağının en önemli iki unsuru olan bilgisayar ve telefon, aynı zamanda en büyük “suç aleti”!
Bilgisayar ve telefon tam olarak birleşince ortaya nasıl bir suç aleti çıkacak acaba?
Eskiden “poliste işkence” iddiası yaygındı. Artık ilerledik. İşkence dijitalleşti.
Filistinaskısı, elektrik kablosu yerine bilgisayar ve telefon var.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)