***
35 köylü toprağa verildi Şırnak'ın Uludere ilçesinde Irak sınırına yakın kesimde meydana gelen olayda ...
Erdoğan'dan Uludere'yle ilgili ilk açıklama "Elimizde 4 saatlik görüntü var. İnceleniyor"
Gül'den Uludere açıklaması! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, 35 köylünün hayatını kaybettiği Uludere olayı...
İşte Terim'in gözdesi Galatasaray yönetimi, Fatih Terim'in transfer listesinin ilk sırasında buluna...
Faturalara sabit ayar! Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), sayaç okuma bedellerini sabitledi
Kimimiz diyor ki, “Kaçak suç değil mi?” Öyle! Töredeki cezası da bombardıman! Çünkü memleket sermayeleri sadece “Allah ne verdiyse” onunla birikmişti! Kaçak silah, kaçak döviz, kaçak parça, kaçak vergi, kaçak vergi iadesi, kaçak sigara, kaçak yakıt, kaçak işçi, kaçak hizmetçi, kaçak uyuşturucu, kaçak inşaat; memlekette sermaye, güç, servet, aşiret, siyaset, devlet birikiminde hiç yoktu; hep bombalanmıştı! Kaçak suçsa suçun cezası nedir? Anayasa, kanun neden yapılır? Nedir çocuk yaşta, göçün, açlığın, şiddetin, büyüklerin sultası altında kaçağa koşmanın cezası? Hayatı bir katıra yüklemenin cezası nedir? Sana inatçı bir katır gibi direnen derme çatma hayat parçasından, yularına hayat diye sarıldığın bir katırla süzülmenin cezası nedir? Şike ve iddaa trilyonlarına çeteleşmenin cezası dahil, yığınla kaçağı affa sokmak için çırpınanlar söylesin: Nedir kaçağın cezası? Bombalamak mı, yakmak mı, nedir! Bir kamyon arkasında, sevdiğine şu mesajı yazmıştı birisi: Sana gelmediğim gün, mazota gittiğim gündür! Ölü bir katırın semerine yazma vaktidir belki: Sana gelmediğim gün, mazotta bombalandığım gündür! Yoksa… Gel de bu ölü çocuklara “İstikbal Göklerdedir” diye yaz!
***
“Teröristleri köylü sanmıştık” deyip askerini katliama terk eden zihniyetin öteki yüzü bu oldu: “Ne yapalım, bu kez köylüleri terörist zannedip katlettik”! Hakikaten, bitsin artık bu cinnet! Silahların gölgesinde bunca acı, bunca nefret, 50 bince ölü… Pusunun, ihanetin, iplik gibi hayatın hep ölüme aktığı kandan bir nehir! Kendi halkını rehin alıp bombalayan bir devlet; kendi halkını rehin kılıp ölüme taşıyan bir örgüt. Dağlarda yoksulluğun “şehit” askerleri. Dağlarda yoksulluğun “etkisiz hale getirilenler”i. Kısacık ömürleri birbiri üstüne kıyasıya sürülmüş sıvasız evlerin çocukları! Dörtnala gelip her köşeden… Evlatları yere serilen… Bu cinnet, bu cehennem bizim!
Not: Uçakların havalandığı üslerden: Lojmanlara alınmayıp kiralara mecbur edildikleri mahallelerde “AKP’ye oy verdiklerinden şüphelenildiği için”; havacı uzman çavuşlara haftanın birkaç günü, gece 9-11 “Mecburi Atatürk İlkeleri Dersi” veriliyor. Verilen ders yetmemiş oluyor; ceza diye sanki, sadece onların eve gitmesi yasaklanıyor. Batı’da, eve gitmeme cezası biten havacı uzmanın maaşından ise, birliklerde kaldıkları gecelerin yemek paraları
kesiliyor! Böyle işte… Uçağın kendi insanıyla savaşı, katledilen “kaçakçı” köylü çocuklardan ibaret değil. Askerini de rehin tutuyor Savaşan Şahin! İnsansız uçakla insanını hedef alabilenler; insafsız bıçakla da askerinin ruhunu doğruyor!
Not: Bir kısmımız elbet kabullenemiyor bu durumu. Gerçeklere öfkeleniyor. Onların bir kısmı, “Resmi Yalanlar Antolojisi”nde, mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri bahsine yahut “İntihar eden polis şefi Behçet Oktay” dosyasına da bakabilir. Yalan resmileşmişse bir şekilde; onu da bulur seni de bulur! Onu da vurur, seni de vurur!
Not: Yılın ve yazının tam burasında, senaryoya göre “İyi yıllar” dilemem gerekiyordu. Memlekete, hepimize “iyi akıllar ve iyi kalpler” dileyelim saf saf!
Umur Talu
Habertürk