Keşke o idamlar olmasaydı


Kenan Evren'e müebbet istendi

Anayasa değişikliğinin kabul edildiği referandumla yargı zırhları kaldırılan darbecilerin soruşturması tamamlandı. 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren'in iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi. Kenan Evren'in uzun yıllar danışmanlığını yapan Ali Baransel, ''Evren Paşa ruhsal sancılar içinde. 'Asmayalım da besleyelim mi' sözünden pişmanlık duyuyor. 'Keşke o idamlar olmasaydı' diyor'' dedi. TSK'da yenilikçilerin sesinin daha kuvvetli çıktığını belirten Baransel, 'Orduyu demokrasinin sigortası olarak görmek artık mümkün değil' dedi
Yargıya hesap vermeme" zırhları referandumla ortadan kalkan 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren'le kudretli ismi Tahsin Şahinkaya hakkındaki soruşturma tamamlandı. 12 Eylül 2010 referandumunun ardından darbecilere yargılama engeli kalkmış, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı. Şimdi dosya tamamlandı ve iddianame hazırlandı. İddianamede, suçun zaman aşımına uğramadığı, zaman aşım süresinin anayasa değişikliğinin yapıldığı 12 Eylül 2010'dan itibaren başladığı belirtildi. Çorum ve Kahramanmaraş olaylarının darbeye zemin hazırlamak için çıkarıldığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından müdahale edilmediği belirtilen iddianamede, hayattaki darbecilerden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'ya 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Evren'in, "Zemin oluşmasını bekledik" sözü ise en büyük delil oldu.

İddianame 120 sayfa

Bugün gazetesinin haberine göre, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, iddianameyi Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen'e imzaya sunduğu öğrenildi. 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği sonrasında 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenler hakkında yaklaşık 3 bin suç duyurusu yapılmıştı. İşkence gören mağdurların da ifadesine başvuran savcı Kemal Çetin'in hazırladığı iddianame 120 sayfayı buluyor. Savcı Çetin'in işkence gören ve şikayet edilen bürokratların dosyalarını ayırdığı, onlar için de ayrı bir iddianame tanzim edeceği öğrenildi. Darbenin başındaki MGK üyesi Evren ve Şahinkaya'nın TCK'nın 146/1 ve 147/1 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarını isteyen savcı Çetin, hayatta kalan MGK üyeleri Evren ve Şahinkaya'nın "Türkiye Cumhuriyeti anayasasını ve bu kanunla teşekkül etmiş TBMM'yi iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs" suçunu işlediklerini belirtti. Evren ve Şahinkaya'nın "hükümeti ıskat etmek veya vazife görmekten cebren men etmek" suçlarını da işlediğini vurgulandı.

Darbeye zemin hazırladılar

İddianamede ilk olarak darbeye zemin hazırlayan nedenleri sıralayan Savcı Kemal Çetin, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını bu çerçevede ele aldı. 27 Mayıs 1980'de MHP'li Bakan Gün Sazak'ın öldürülmesi üzerine, ertesi gün Çorum'da Ülkücüler, Alevi ve solcuların dükkân ve evlerine saldırmıştı. Alevilerin oturduğu Milönü Mahallesi ablukaya alınmış, olaylar 30 Haziran'a kadar sürmüştü. Olayların yatıştığı düşünülürken, 4 Temmuz'da "Komünistler Alaattin Camisi'ne bomba attı" şayiası ile ikinci kıyım dalgası başladı. Olaylara askerin müdahale etmediğine yer verilen iddianamede olayların darbeye zemin hazırlamak adına çıkarıldığı vurgulandı. Şüphelilerin Maraş, Çorum, Sivas olaylarına darbeye zemin hazırlaması amacıyla müdahale etmeyerek TSK'nın görevini yapmasını engelledikleri ve bu nedenle de eski TCK'nın 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Savcı buna kanıt olarak Evren'in. "Şartların olgunlaşmasını bekledik" sözlerine de yer verdi

Suç üç seneyi kapsıyor

Darbecilerin işlediği suçun "Anayasal düzeni zorla değiştirme" olarak kabul edilirken suç tarihi darbenin yapıldığı 12 Eylül 1980 ile başlayarak sivil iktidara geçildiği tarih olarak gösterildi. Yani yeni Meclisin seçilmesinin ardından hükümetin sivillere devredildiği tarihe kadar (24 Kasım 1983) olan tüm işlem ve eylemler darbe suçu olarak değerlendirildi. Savcı Çetin tarafından hazırlanan iddianamenin Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen'in onayının ardından UYAP aracılığıyla Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilecek. Böylece Türkiye bir ilke tanıklık ederek askeri darbeyi yapanları yargı önüne çıkaracak. Evren ve Şahinkaya bir dönem Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılandığı ve idama mahkum olduğu maddeden yargıya hesap verecek. Ancak yeni TCK'yla idam cezası ortadan kalktığı için Evren ve Şahinkaya en fazla ağırlaştırılmış iki kez müebbet hapis cezasına çarptırılacak.

"Evren ruhsal sancılar içinde"

Kenan Evren'in uzun yıllar danışmanlığını yapan Ali Baransel, "Evren Paşa ruhsal sancılar içinde. 'Asmayalım da besleyelim mi' sözünden pişmanlık duyuyor. 'Keşke o idamlar olmasaydı' diyor" dedi. TSK'da yenilikçilerin sesinin daha kuvvetli çıktığını belirten Baransel, 'Orduyu demokrasinin sigortası olarak görmek artık mümkün değil' dedi.

Yeni Şafak gazetesinden Burcu Bulut'un "Evren ruhsal sancılar içinde" başlığıyla yayımlanan (30 Aralık 2011) haberi şöyle:

12 Eylül darbesi demokrasiye karşı atılan en yanlış adımlardan biri olarak tarihe geçti. Dönemin en önemli ismi ise Kenan Evren. 12 Eylül soruşturması kapsamında ifadesi alınan Evren, "Aynı ortam yine olsa aynı şekilde darbe yapardım" demişti. Peki gerçekten de böyle mi hissediyor? Kendisine çok yakın bir isim, dava arkadaşı, danışmanı Ali Baransel tüm samimiyetiyle 95 yaşındaki Evren'in pişmanlıklarından bahsediyor. Ordunun değiştiğini söyleyen Baransel, "Artık belli kalıplar içinde değil de daha geniş açılı bir vizyona sahip olduklarını düşünüyorum. TSK, değişen şartlara uyum sağlayan bir zemine kaydı" diyor. Ordunun kendi içinde iki gruba ayrıldığını belirten Baransel, bugün orduda sözü geçenlerin değişime açık olan askerler olduğunu söylüyor. 12 Eylül dönemi, Maraş katliamı, ordunun değişen yüzü ve yeni kitabı Esas Duruş ile ilgili de konuştuğumuz Baransel, önemli açıklamalarda bulundu.

12 Eylül darbecilerine açılan soruşturmayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türkiye bir hukuk devleti. Elbette hukukun alanına giren her konunun gündeme gelmesi, araştırılması ve soruşturulması gerekir. Bunu da doğal karşılamak gerekir.

12 Eylül darbesini hazırlayan olaylardan biri olarak Maraş katliamı gösteriliyor. 'Darbe öncesi prova' olarak nitelendirilen katliam 12 Eylül için miydi?
12 Eylül öncesini tarihçilerin, siyaset bilimcilerin çok iyi irdelemesi gerekiyor. Hakikaten 12 Eylül'e uzanan çizgide Türk toplumu belki de en sancılı dönemlerinden birini yaşadı. Toplum adeta iki kampa ayrılmıştı. Sağ ve sol görüşler etnik alana da sıçradı. Çok kanlı bir dönemdi. Her köşe başında ölüm kol gezer hale gelmişti. Ama her ne olursa olsun darbeler hiçbir zaman çözüm olamaz!

Öyle diyorsunuz ama bugün darbe planları yapan askerlerden bahsediliyor. Balyoz davası hâlâ sürüyor...
Orduyu demokrasinin sigortası olarak görmek artık mümkün değil! Ordunun arkasına sığınarak birtakım özlemleri, beklentileri, iktidar değişikliklerini ummak günümüzde çok yadırganacak ve asla onaylanmayacak davranış biçimleridir. Demokrasilerde sadece halka ve sandığa güvenilmeli.


Maraş ve Çorum katliamı darbeye zemin hazırladı

Peki Maraş katliamı için tam olarak ne diyorsunuz?
Maraş'taki, Çorum'daki kanlı olaylar, mezhep gruplarındaki ayrılıklar elbette ki darbeye zemin hazırladı. Ama bütün bu olayların sonunda darbe mi olmalıydı? Tabii ki hayır! Tam tersine, dönemin iktidar ve muhalefetinin Türkiye'yi başka rejimlere sürükleyecek tehlikeler karşısında birleşmesi, ortak hareket etmesi gerekirdi. O zaman belki de 12 Eylül darbesi denen bir felaket de olmazdı.


Değişimciler kazandı

Bugün baktığınızda ordu Atatürkçülüğü nasıl algılıyor?
TSK'nın kendine özgü değer yargıları, kırmızı çizgileri var. Bunun başında da Atatürkçü anlayış, laiklik, üniter-ulus devlet konusundaki duyarlılığı geliyor. Ama günümüzde ordunun bu duruşu da değişmeye başladı. Yaşanan siyasal gelişmelerle, Atatürkçülük, lâiklik gibi konulardaki bakış açıları daha esnek bir hale geldi. Artık belli kalıplar içinde değil de daha geniş açılı bir vizyona sahip olduklarını düşünüyorum. TSK, değişen şartlara uyum sağlayan bir zemine kaydı. Özellikle son yıllarda ordu kendi içinde ikiye ayrılmıştı. Kırmızı çizgilerinden ödün vermeyen bir grup ile değişen şartlara ayak uydurulması gerektiğini savunan başka bir grup!

Peki ordu içinde hangi grup daha ağır basmış durumda?
Değişime açık olanlar mı? Kırımızı çizgiciler mi?
Tabii ki 'yeni dünya düzeninin gereği doğrultusunda önümüze bakalım' diye düşünenlerin sesi daha kuvvetli çıkıyor. Eski yapı kendini yeniledi.


Hilmi Özkök de değişimciydi

Orduda değişime açık olan askerler kimler mesela?
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de değişimden, yenilenmeden yanaydı. Bir açıklamasında diyor ki, "Ordu 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'de sivil yönetimlere müdahalede bulundu. Bu müdahaleler başarılı oldu mu? Hayır! Eğer başarılı olsaydı siyaseten yasaklanan politikacılar aktif siyasete geri dönmezdi. Döndüler, hatta Başbakan, Cumhurbaşkanı oldular. Bu demektir ki askeri müdahaleler Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu rahatsızlıkların çaresi gibi görülmemelidir. Askerlerimizin daha güçlü düşünsel yetenekleri olması gerekir. Daha olgun düşünce biçimlerine erişmeliyiz."

BARANSEL: 1974 yılında Cumhurbaşkanlığı'na danışman olarak atandım. O zaman 34 yaşındaydım ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk döneminde hizmet verenlerden biri de bendim. Korutürk ile 6 yıl çalıştım. Onun referansı ve isteği ile Köşk'e çıktım. Köşk'ten Türkiye'nin 12 Eylül'e nasıl geldiğini çok yakından görmek ve gözlemlemek imkânına sahip oldum.


Keşke idamlar olmasaydı

Şu anda Kenan Evren nasıl?
Kenan Evren, şu anda 95 yaşında. Önemli sağlık sorunları yaşadı. Çok sıkı bir sağlık kontrolü içinde. Ama yaşıyla bağdaşmayacak dirilikte bir belleğe sahip. Düşünce bazında en ufak bir defosu yok! İçinde bulunduğu bu durumdan ötürü de fevkalade üzüntü duyuyor. Doğal bir refleks, çünkü bir dönem baş tacı edildi. 12 Eylül yıllarında ezici çoğunluğun ilgisini, sevgisini, güvenini kazanmış bir kişinin şimdi bu şekilde anılması çok kötü. O yüzden ruhsal sancılar, düş kırıklıkları içinde. Tabii onu anlamak için ilk önce 12 Eylül'ü çok iyi bilmek ve 11 Eylül'den önceki süreci tarafsız bir şekilde değerlendirmek gerekir.


'Asmayalım da besleyelim mi'

Peki hiç hatası olduğunu düşünmüyor mu? İtirafları, özeleştirisi olmuyor mu sahiden?
Evren Paşa da insan. Son zamanlarda yaptığımız sohbetlerde kendisi birtakım şeyleri yapmaması ve söylememesi gerektiğini söylüyor. Pişmanlık var. Ama o yıllarda meydanlardaki topluluğun coşkusunu görmeniz gerekirdi. Mesela Evren Paşa ile ilgili hatırımda kalan bir anı da var.

Nedir?
O sıralar idamlar gündemdeydi. 50 bin kişiye yakın bir topluluk içinde yaptığı konuşmada dikkatini çeken bir pankartta "Asmayalım besleyelim mi?" yazıyordu. Bu doğrultuda da tezahürat yapılıyordu. Evren Paşa da etkilenmiş olmalı ki konuşmasının arasına bu cümleyi sıkıştırdı. Bu sözü sarf ettiği için hâlâ büyük üzüntü ve azap çekiyor. Belki de yaşanan idamların şimdi ne kadar yanlış olduğunu düşünüyor. "Keşke hiç olmasaydı, o idamlar yaşanmasaydı" diyor.


Övgüler düzenlerden eser yok

Evren'e "Atatürk gibi tarihteki yerinizi alacaksınız" diyenler şimdilerde nerede? Arayıp soruyorlar mı?
Böyle övgüler düzenlerin hiçbirisi şimdi meydanda yok! Evren hastalanıyor, bazen ölüm çizgisine geliyor. Şu anda yapayalnız! O günlerde Evren Paşa'nın yanından bir saniye ayrılmayan bu insanların hiçbirisi şimdi ne arıyor ne de soruyorlar!

Yakında yeni kitabınız çıkacak sanırım...
Evet, yeni kitabım 3-4 ay sonra çıkacak. 1980-1989 yıllarını kapsıyor. 12 Eylül'den itibaren Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı seçilmesine kadar geçen 9 yıllık süreci anlatacağım.

Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)