Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde Uslu, Erçü, Uysal ve Ürek aileleri yaşar. Dün, bu köyden bir vatandaşımızla konuştum. Ölenlerin hepsinin birbiriyle akraba olduğunu anlattı. Köyde askeri tabur bulunduğunu belirtti. Asker, köylülerin kaçakçılık yaptığını, hatta kaçağa hangi gün çıktıklarını da çok iyi bilir. Köylüler, her hafta katırlarıyla birlikte Irak’a gider, oradan çay, şeker, sigara başta olmak üzere değişik kaçak ürünleri getirir. Bu köyde yaşayanların kaçakçılığını da asker bilir, ancak politika gereği bunlara göz yumulur.
Kaçakçılık alanları köylere göre farklı
Yörede herkesin kaçakçılık alanları farklıdır. İşte bunların Türkiye’ye giriş noktaları:
- Uyuşturucu: Yüksekova-Başkele sınırından gerçekleştiriliyor.
- Küçük ve büyükbaş hayvan kaçakçılığı: Çukurca-Şemdinli-Yüksekova-Başkale ve kısmen de Özalp hududundan gerçekleştiriliyor.
- Mazot kaçakçılığı: Şemdinli-Yüksekova-Başkale-Çaldıran sınırından yapılıyor. Kaçakçılık yapan köylerde “katır filosu” bulunuyor. Her katıra, her biri 50 litrelik “celikan” denilen 4 bidon yükleniyor.
- Tüm sınırlardan koyun yünü, bakır, sigara, şeker, çay, bal sokuluyor. Türkiye'den Irak'a ihracat yoluyla ucuza giden şeker, Türkiye'ye giriyor. Bunlar yeniden ambalajlanıp iç piyasada satılıyor. Aynı şekilde hayvanlar da Türkiye'ye kaçak giriyor, sınıra yakın yerlerde kurulan mezbahahanelerde kesilip iç piyasayla giriyor.
Terör örgütü, Türkiye'ye sokulan her türlü kaçak maldan değerine göre "vergi" adı altında haraç alıyor. Bunun için "kaçakçıların geçtiği patikalarda" sözde "gümrük kapısı" kurmuşlar. Kaçakçılarla, teröristler genelde aynı geçiş yollarını kullanıyor. Hatta, teröristlerin zaman zaman kaçakçı gibi sınırdan giriş-çıkış yapması da çok doğal bir durum.
Kaçakçı-terörist işbirliği başlar
Bunların yanı sıra PKK silahlı bir mafya örgütüne dönüştüğü için bölgede alacak-verecek davalarında bir otorite olarak tahsilat işlerini de yapıyor, bunlardan da gelir elde ediyor. Sizin devlet otoritesi olarak ayak basmadığınız yer varsa, biliniz ki oraya teröristler oraya ayak basıyor. Sınır boyunca yolların yapılması da terörist ve kaçakçılar tarafından öteden beri hep engelleniyor.
Bir çok yetkili makam, Doğu ve Güneydoğu'da sürdürülen mücadelenin ilk önce teröre karşı olmasını düşünüyor. Eğer hudut namussa, eğer kaçakçılık teröre mali kaynak sağlıyorsa mücadelede öncelik kaçakçılık ve sınır koruma olmalı. Bunu yaptığınız takdirde terörle de mücadele edersiniz.
Devlet, kaçakçılığa zaten göz yumuyor
Hava Kuvvetlerinin saldırısında, 35 vatandaşımızın öldüğü belirtilse de, kayıplarla birlikte sayı 42’e ulaşıyor. Olay, Türkiye topraklarında değil, Irak’ın kuzeyinden teröristlerin de kullandığı geçiş yolunda meydana geldi. Kuzey Iraklıların barınmadığı bu bölge, tamamen terör örgütünün kontrolü altındadır. Teröristle, kaçakçı o kadar iç içe geçmiş ki, “kim kimdir”i ayırmak da mümkün değil.
Karakol baskınında, komutanın “Biz onları çoban sandık” dediği için nasıl eleştirildiğini de anımsayalım. Bölge gergin. Teröristlerin, verdikleri kayıplara karşılık yandaşlarına moral vermek için eyleme girişecekleri yolunda duyumlar alındığına göre güvenlik güçlerinin kaçakçılarla, teröristleri karıştırmaları da, gelen kalabalık grubun terörist olabileceğini de göz ardı etmesi yadırganmamalı.
Güneydoğu’da, kaçakçılığa göz yumulduğu, hatta neredeyse suç olmaktan çıkarıldığı da bilinir. Onların kaçakçı olduğu biline biline öldürülmüş olabileceğini belki terör örgütüyle ilintili olanlar öne sürebilir ama, Devletin kaçakçıları öldürme gibi bir politikasının olmadığı da uygulamalarla ortadadır. Açıkçası, Devlet Güneydoğu’da vatandaşın ekonomik durumunu bildiği için kaçakçılığa göz yummaktadır.
Devletin öncelikli görevi, kaçakçıları öldürmek değil, izinsiz geçişler yaşanıyorsa bunlarla ilgili yasaları uygulamak olmalıydı. Yaşanın acı olay, insanları kaçakçılık yapmaktan kurtaracak çözümleri de ortaya koymaları için fırsat olmalı…
Saygı Öztürk
Sözcü