Biz sütle uğraşırken, Rusya’dan tehdit: “sizi bombalarım!”


Bizim hükümetimiz sütten çıkmış ak kaşık gibidir. Bunlarda hata, günah, eksik, kir, pas olmaz. Pür-ü paktırlar. Okullarda dağıtılan sütlerden dolayı binlerce çocuk hastanelik olurken devletin bakanlarının, bürokratlarının, valilerinin açıklamalarına bakın, “iktidarın düzeyini” siz anlayın:
“Psikolojik bir durum var!”
“Hassasiyetten dolayı!”
“Çocuklar fazla heyecanlandı!”
“Herhangi bir sıkıntı yok!”
“Hastanede kimse yatmıyor!”
“Olay, gıda zehirlenmesi değil!”
“İlk kez içtikleri için oldu!”
“Tekrar içseler sorun ortadan kalkacak!”
Bırakın Türkiye’yi “sütü” bile yönetemeyen bir iktidara sahibiz. Çocuklara bozuk süt dağıttılar, bakanından müdürüne koro halinde “bizim hiçbir hatamız yok” dediler.
“Sütümüz güllük gülistanlık” dediler.
“Bozuk sütle” birlikte aynı gün “bozuk ekonomi” raporu da geldi. Standart and Poor’s, Türk ekonomisine kırmızı kart verdi. Notumuzu pozitiften durağana düşürdü.
Gerekçeleri ise son derece tutarlıydı. Raporlarında; dış talepteki daralmadan, yüksek dış borçtan, dış finansman açığından, bütçenin dolaylı vergilere aşırı bağımlı hale gelmesinden bahsediyorlar ve “ekonomik kriz olabileceği” sinyalini veriyorlardı.
Bozuk süt raporundan sonra bozuk ekonomi raporu gelince yine koro halinde “ekonomimiz güllük gülistanlık” demeye başladı.
Hatta başbakan daha ileri gitti Standart and Poor’s’u tehdit etti; “Tamamen ideolojik bir rapor. Bunu sen bana yutturamazsın!”
Tam da aynı gün Türkiye’nin medya karnesi yayınlandı. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) tarafından yayınlanan raporda Türkiye “kötü not” alan ülkeler arasında yer aldı. En alt sıralara doğru hızla sürükleniyoruz.
Aynı gün Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri Raporu açıklandı. Rapora göre Türkiye’de şirketlerin yüzde 18’i devlette işlerini görmek için rüşvet ödüyor.
Aynı gün bir rapor da AB tarafından yayınlandı. Raporda “enerjide dışa aşırı bağımlısınız, doğal kaynakları kötü kullanıyorsunuz, insan haklarınız kötü” deniliyor ve “bu kafa ile AB’ye giremezsiniz” diye de ilave ediliyor.
Yani sadece “sütü bozuk” değil hükümetin.
Ekonomi karnesi bozuk, medya karnesi bozuk, rüşvet karnesi bozuk, insan hakları karnesi bozuk… Bozuk babam bozuk!
Tiyatroculara bağırarak, gazetecilere öfkelenerek, Standart and Poor’sa “seni tanımıyorum artık”, diyerek düzelmiyor bu karneler. Bu gâvur kurumlarının verdiği “müspet” raporlarla dün takla atan sanki kendileri değildi!
Tam da bu esnada Rusya’da “bıçak” gibi bir açıklama geldi.
Türk genelkurmayı siyasetle uyum içindeki yeni çizgisinde, gazetecilere cevap yetiştirmekle meşgulken Rus Genelkurmay Başkanı Nikolay Makarov açıkça Türkiye’yi tehdit etti. Makarov, “tehdit hissettiğimiz an, füze kalkanının olduğu ülkeyi vururuz” dedi.
Dış politikada derinliğin olmadığı vizyonsuz bir dönemde sadece Müslüman komşularla değil Rusya gibi bir dev komşu ile de düşman olmanın eşiğine geldik.
Ne uğruna?
“Emperyalistlerin taşeronu olmak uğruna!”
Kaldı ki taşeron olduğumuz ülkeler bile bir biri ardına Türkiye’nin yüzüne tükürürcesine raporlar hazırlayıp önümüze koyarken, “çok kudretli yöneticilerimiz” hiçbir şey olmamış gibi “sütümüz temizdir, psikolojiktir o!” diye başka bir gündemle meşguller.
Bunların uyanması için başlarına taş mı düşmesi gerek?

Muharrem Bayraktar
Yeni Mesaj

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)