Haçlı İstilası ile Karşı Karşıyayız Ey Halkım, Aç Gözlerini!
Pazar, Mayıs 06, 2012
Anadolu'daki Müslüman Türk'ün varlığını yok etmek için saldırıyor, düşmandaki bu öfke neden?
Ergenekon, Türk milletinin var oluş destanının adıdır, bir suç soruşturmasına kod adı olarak verilemez. Hukuken verilemez, çünkü Türk hukuk sisteminde bu tür soruşturmalar kod adı almaz, yıl ve sayı ile ifade edilir. Ahlaken verilemez, çünkü Türk milli eğitim sisteminde Ergenekon’un tarihsel bir yeri vardır, bir destan çocuklarımızın belleğinde terör ve şiddetle yan yana getirilemez. Siyaseten verilemez, çünkü siyaset hukuka uymak zorundadır.
Kaldı ki, siyasi iktidarın İstanbul’da yürütülen soruşturmayı terörle mücadele adına sahiplendiğini söylemesi doğru değildir, çünkü otuz yıldır süregelen PKK terör örgütüne karşı son altı yılda parmağını dahi oynatmayan bir siyasetin “terörle mücadele” adına bu soruşturmaya destek verdiği söylenemez.
Peki, hukuksuz olmasına karşın bir suç soruşturmasına ısrarla neden Ergenekon adı verilmektedir ve neden işbirlikçi medya “Ergenekon terör örgütü” sloganını diline dolamaktadır? Birlikte görelim…
Bizans’ın Çocukları
16 Kasım 2004 tarihli yazılı medyada yer alan haberlerde, Marsilya’da bir konferansta konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın, “Üstelik hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız” şeklindeki ifadesi çeşitli yorumlara neden olmuş ve özellikle de Fransa’nın Türkiye’yi aynı uygarlık çerçevesinde gördüğünü anlatan yorumlar sayfa başlarında yer almıştı. Biz ise, o gün de aynı bugünde aynı düşünce de olarak, bu söylemin biz Türklere bir hatırlatma olduğunu dile getirmiştik, yani Fransız “Biz Bizans’ın çocuklarıyız siz ise Alparslan’ın çocuklarısınız”, demek istiyordu, bize diyordu. Açıkçası bize “Bizans topraklarını ele geçiren işgalcilersiniz” diyordu Fransız Chirac.
İsterseniz tarihe dönelim ve bu sözün tarihsel anlamı nedir, ona bir bakalım; iki milyon kilometre kare toprak kaybettik Birinci Dünya Savaşı sonunda ve 1918’de ateşkes yaptık Bizans’ın çocukları ile. Ama yine de durduramadık işgalcileri ve ateşkesin ertesi gününde İstanbul’u işgal ettiler. Bu yetmedi, ertesi yıl İzmir’i işgal edip savaşı Ege’ye yaydılar. Polatlı’ya kadar geldiler ve bize bir SEVR haritası sundular; Doğru’da Ermenistan-Kürdistan, kuzeyde Pontus-Rum, batıda Bizans ve ortada Osmanlı, küçücük bir Osmanlı, o kadar küçük ki sanki bir lokma. Düşünüyor o zaman insan; ateşkes yapılmış ama neden düşman hala durmuyor, saldırıyor, amansızca saldırıyor, Anadolu’daki Müslüman Türk’ün varlığını yok etmek için saldırıyor, düşmandaki bu öfke neden?
Halbuki öfke nedeni açıktı ama biz göremedik, tıpkı bugünkü gibi, Bizans’ın çocuklarıydı onlar ve Bizans’ı geri istiyordu, öfkenin nedeni buydu ama görememişiz o zamanlar. Sonra, devran döndü ve İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere-Fransa Ortadoğu’dan çekildi, 1948’te Filistin toprakları işgal edilerek İsrail diye bir devlet kuruldu ve Ortadoğu ABD’ye bırakıldı. Böylece biz de Haçlı Ordusu ile karşı karşıya kaldık, neden mi?
Haçlı Ordusu; ABD
Hafızalarımız nankör, çabuk unutuyor söylenenleri, biraz daha geri gidersek ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının ardından Başkan Bush da Bizans hatırlatması yapmıştı bize ama çabuk unutmuştuk o sözleri. Anımsayınız, ne demişti; “‘Saldırılar güçlü bir devi uyandırdı. Tüm dünyayı teröristlerden temizleyeceğiz, başlattığımız mücadele bir Haçlı Savaşı’dır”’ demişti. Milliyet gazetesinde yer alan bu habere göre ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül’deki intihar saldırılarının ardından terörizme karşı “Haçlı Seferi” başlattığını söylemiş ve Amerikan halkından sabırlı olmalarını istemişti. Bush, ulusal güvenlik konusunda danışmanlarıyla yaptığı istişare toplantısı ardından başkent Washington’a dönüşünde yaptığı konuşmada, “Yalnızca teröristler değil, bunları destekleyenler de suçludur. 21. yüzyılın ilk savaşını kararlı bir biçimde kazanmak zamanı artık gelmiştir, “ şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Neydi bu Haçlı Seferi, anlamak için, yine tarihe döneceğiz…
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Bizans hakimiyetindeki Anadolu’ya giren Türkleri yok etmek ve başta Kudüs olmak üzere kutsal toprakları ele geçirmek için, Bizans’ın isteği üzerine, Avrupalıların başlattığı seferin adıdır Haçlı. Papa II. Urban ve Piyer Lermit’in çabalarıyla Avrupa’da kalabalık bir ordu hazırlanmış ve 1096 yılında bu savaş seferi başlatılmıştı. Haçlı seferleri Müslüman Türkleri Anadolu’da yok edilememiş ancak Kudüs Haçlıların eline, İznik ve Batı Anadolu ise Bizans’ın eline geçmişti.
Peki, durup dururken Başkan Bush, Haçlı seferini neden gündeme taşımıştı, bin yılı aşkın bir süre sonra?
Anlaşılan o ki, bunlar tarihi yeniden yazma çabası içine girmiş ve Malazgirt’ten Anadolu’ya giren Alparslan ordularını tarihi tersine çevirip yenmeye karar vermiş, elbette güçleri yeterse eğer! Önce Afganistan’ı işgal ettiler, sonra Irak’ı param parça ettiler, Barzani liderliğinde Kürt devletini kurdular, yani Kürdistan’ı, bir tek ilanı eksik kaldı. Yani eskiye döndüler, 1920’nin SEVR’ini yeniden karşımıza getirdiler; Ermeni-Kürt meselelerini tekrar masaya yatırdılar, ne için?
Pkk Bir Bizans Projesidir
PKK terör örgütünün siyasi hedefi nedir; Türkiye’yi parçalamak ve Kürdistan’ı kurmak, yani Bizans’ın çocuklarının 80 yıl önceki hedefi. 80 yılda Türkiye’yi bu trajik noktaya getirmeyi nasıl başardılar; Özal siyaseti Kürt sorununu yarattı, Otonom Kürt devletinin temelini attı ve 91’de karşımıza sayıları 25 bini bulan silahlı bir PKK terörünü çıkardı. 92’de terörle mücadelede verdiğimiz şehit sayısı bini aşkındır. Çiller siyaseti terörün şiddetini arttırdı ve şiddetli bir çatışma ortamı yaratarak Doğu’da güvenlik nedeniyle 3.225 köy ve mezranın boşaltılmasına, 500 bini aşkın insanımızın göç etmesine neden oldu. Çatışmaların şiddeti Türk-Kürt ayrımının derinleşmesine yol açtı.
İşte bu dönemde bazı faili meçhul cinayetler işlendi, bir milyonun üzerinde vatan evladı can pahasına terörle mücadele ederken, binde biri bile bulmayan bir azınlık terör üzerinden rant sağlamak istedi ve bunlar Susurluk adıyla medyaya yansıtıldı. Çözülmedi, belki de çözülmek istenmedi bu suç işleyenler, adalet belki de yerini bulmadı, devleti yönetenler de kararlılıkla üzerine gitmedi bu olayın. Terörü ranta dönüştürmek isteyenler hak ettikleri cezayı alsalardı, Ergenekon adıyla kamuya yansıtılan olaylar belki de hiç olmayacaktı. Belki de bilinçli yapıldı tüm bunlar ve şimdiki soruşturmanın temeli atılmış oldu, tıpkı 91’de Kürt devletinin Irak kuzeyinde temeli atıldığı gibi.
Dolayısıyla Türkiye’nin 84’te başlayan terörle mücadelesine bakıldığında Özal siyaseti sonucu bugünkü siyasetin temelinin atılmış olduğu, Özal siyaseti sonrasında Çekiç Güç’le sayıca ve silahça çok bir PKK terör örgütü yaratılarak terörün zirveye çekilmiş olduğu, bu şiddet ortamının da Türk- Kürt ayrımcılığının yapılmasına neden olduğu söylenebilir. Kısacası Erdoğan siyasetiyle terörünün siyasete çekilmiş olması, Barzani’nin ABD ve Türkiye eliyle Kürt devletini kurmuş olması, Kerkük ve Kıbrıs’ın masa başında kaybediliyor olmasıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarının göz ardı edilerek yalnızlaştırılması hep bir Bizans’ın oyunu olarak karşımıza çıkmaktadır. PKK terör örgütünün de bu oyundaki işlevi açıkça gözler önüne serilmektedir.
Ne yazık ki Bizans’ın çocukları PKK’yı kullanarak Türkiye’yi içten vurmuş ve bu örgütle mücadeleyi küresel projenin bir parçası haline getirmiştir. Peki, bu çerçeveden bakıldığında İstanbul’da yürütülmekte olan bu soruşturmanın da küresel projenin bir parçası olduğu söylenebilir mi?
Hedef; Türk Varlığı
20 Ocak 2009 akşamı bir televizyon kanalında DTP milletvekili Sırrı Sakık ile MHP milletvekili Oktay Vural, Kürtçe TV ile ilgili olarak, bir açık oturumda karşı karşıya geldiler. Karşıt görüşlerin çarpıştığı oturumda belki de kimsenin dikkat etmediği bir söz sarf edildi oturum esnasında. Sakık, üzerine basa basa “biz başka coğrafyadan gelmedik” dedi.
Bilemiyorum, bu sözler sizlere bir şey anımsattı mı ama bizim aklımıza hemen Bizans’ın çocukları, Haçlı seferleri ve de Alparslan geldi. Çünkü 1071 Malazgirt savaşıyla Orta Asya’dan yani başka bir coğrafyadan geldiği ileri sürülen biz Türkler Anadolu’yu yurt edinmiştik. Anlaşılan o ki, Sakık isimli vekil bizlere bunu hatırlatmak istiyordu, yani siz başka coğrafyadan geldiniz, demek istiyordu, tıpkı Fransız Chirac gibi, tıpkı Amerikalı Bush gibi. Yani projeler açık ve net, masa üzerine yatırılmış, topraklarımız paylaşılıyor ama biz hala PKK terör örgütü ile uğraşıp duruyoruz, asıl projeyi görmeden.
Şimdi bu tarihsel bakış içerisine Ergenekon’u koyalım ve bu ihanet oyununu gözler önüne serelim. Ergenekon nedir, Türk’ün var oluş destanıdır. Biz Türkler Ergenekon’la var olup Anadolu’yu yurt edinmişiz. Hukukçular açık açık anlattı, bir soruşturmaya Ergenekon adının verilemeyeceğini, Türk’ün var oluş destanının terör ve şiddetle yan yana getirilemeyeceğini söyledi. Ama getirdiler, çocuklarımızın hafızasına Ergenekon’u destan olarak değil bir suç örgütü olarak kazıdılar, yani tarihsel hafızamızı silmeye çalıştılar ve hala da çalışıyorlar. Bu siyasetin Adalet Bakanı bile, hukuksuz olduğunu bilmesine karşın, ısrarla bu soruşturmada “Ergenekon Terör Örgütü” kelimelerini, üzerine basa basa, kullanıyor. Yani var oluşumuzu anlatan bir destan ayaklar altına alınıp küçültülmek isteniyor ve Türk tarihi hafızalardan siliniyor…
Bu trajedimizin bir yönü, diğer yönüne baktığınızda, bu soruşturmada gözaltına alınan ve tutuklananlar kim, hedeftekilerin kimliği bize bir şeyler anlatıyor ama görmek isterseniz eğer…
Hedef; Bütünlüğümüzü Savunanlar
Soruşturma çok yönlü yürütülüyor, hedef seçilenlerin kimliği karışık, karışık hale getiriliyor; bir yanda Susurluk adıyla Özal siyasetinin tırmandırdığı terörle mücadele için can pahasına ortaya atılan milyonların yanında suç işledikleri iddia edilen çok küçük bir azınlık, bu azınlığa ait olduğu iddia edilen silah ve cephane, bunlarla birlikte 2003-2004 yıllarında darbe hazırlığı yaptığı iddia edilen emekli Orgeneral Eruygur ve çalışma arkadaşları, öte yanda ulus devleti savunanlar Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gibi, Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi, Gazeteci Mustafa Balbay gibi, Tuncay Özkan gibi, emekli Orgeneral Tolon, Yavuz ve Kılınç gibi...
Çok sade bir mantıkla olaya yaklaşıp özetine bir baksak bu olayın, bu soruşturmadan darbe hazırlığı iddialarını çekin ve askeri savcılığa devredin, Susurluk iddialarını çekin yetkili ve görevli mahkemelere devredin, göreceğiz geriye hiçbir şeyin kalmayacağını, ama yapmıyorlar bunu. Zaten bilinen şeyler bunlar, çoğunun yargılaması bitmiş, bir kısmı halen yargıda, bir kısmı da soruşturması devam eden olaylar bunlar ama yapmıyorlar. Şimdi de Üzeyir Garih cinayeti gibi, Hırant Dink cinayeti gibi olayları aynı soruşturma kapsamında almak istiyorlar, habire araştırma yapılıyor, yani tüm faili meçhul ya da belli tüm cinayetler, çoğunun yargılanması bittiği halde, bu soruşturmanın içine çekilip akıllar karıştırılıyor, asıl ihanet projesini görmemiz engelleniyor. Ama bu arada ulus devleti savunanlar hapiste, hala da hapse atılıyor, yani anlayacağımız Türk ulus devleti savunanlar hep hedefte…
Hedef; Türk Milleti Ve Türk Ordusu
Türk milletinin varlığı ve bekasını koruyacak iki büyük güç vardır Türkiye’de; biri Türk Milleti, diğeri ise Türk Ordusudur. Millet fakr-ü zaruret içerisinde harap ve bitap düşürüldü, borçlandırıldı, ulusal varlıkları satıldı, ekonominin yönetimi yabancılarda, milletimiz nerdeyse kendi toprağında köle haline getiriliyor. Türk Ordusu ise işbirlikçi medyanın hedefinde, yıpratılmak, küresel ihanet projelerine karşı koyma direnci kırılmak isteniyor. Türk varlığını koruyacak iki büyük güç tepkisiz ve etkisiz hale getirilmek isteniyor. Bir yanda SEVR haritası, öte yanda Kıbrıs ve Kerkük, Anadolu’daki Türk varlığının korunması için en önemli iki “olmaz ise olmaz” elimizden alınmak isteniyor. Kör etmek istiyorlar bizi, varlığımızın artık tehlikede olduğunu göremez bir hale gelmemiz isteniyor.
Ama artık yeter, tıpkı İlker Paşa'nın yaptığı basın açıklamasında söylediği gibi “artık yeter”! Genelkurmay Başkanlığımız tarafından yapılan açıklamada, malul gazi emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca ile ilgili bazı basın ve yayın organlarında suçlayıcı haberlere yer verildiği belirtilerek, “Artık, yetkili ve sorumlu makamlar ile sağduyulu medyanın üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek üzere söylem yerine gerekli tedbirleri alma zamanıdır” denilmesinin ardında da bu yatıyor; artık yeter!
AKP'nin son on yılda izlediği siyaset bir Haçlı siyaseti olabilir, çok güzel bir Bizans siyaseti olabilir, ama asla Türk Milleti'nin peşinden gideceği bir ulusal siyaset olamaz!
Mesele de budur zaten; halkımız bilse ki bu siyaset kendi siyaseti değil, bir günde değiştirecek bu siyaseti ama medya bu gerçeği görmesini engelliyor. O halde yapmamız gereken halkımıza gitmek, köy köy, il il halkımıza gitmek ve içine düşürüldüğümüz bu tehlikeleri anlatmak ve halkımızın bu tehlikeleri görmesini sağlamak olmalıdır. Tüm örgütlü sivil toplumun, dernek, parti, sendika, ocak, baro, oda, tüm örgütlü sivil toplumun ülkemiz ve çocuklarımızın geleceği için yapması gereken kutsal vazife de budur.
Erdal Sarızeybek