Hz. Muhammed’e sahiplenmede işte Atatürk, işte Tayyip!



Suudi Arabistan güya Müslüman olarak bilinir değil mi!
Oysa onların İslamı dünün Britanya, bugünün Amerikan İslamıdır!
Evet, Suudiler Vahhabidirler ki bu sapkın mezhebi iki asır önce kuran İngiliz istihbaratının şark sorumlusu Muhammed Abdulvahab’dır
Peki ne midir Vahhabilik?
İslamın içinden sabote edilmesi ve emperyalist çıkarlara göre yorumlanmasıdır.
Vahhabilik’e göre insan hakkı, kadın hakkı peşinde olmak küfür, para yani sermayeye saygı ise iman alametidir.
Vahhabilere göre, farzı yerine getirmeyen mesela bir vakit namazı kılmayan kişi anında kafir  olur ve öldürülmelidir. İlaveten malları da dağıtılmalıdır.
Keza, Vahhabilik’de Peygamber şefaatına inanılmaz ve kabir ya da türbe kavramları tümden reddedilir.
Gidin Suudi Arabistan’a  mezarlık göremez, bulamazsınız.
İşte bu Vahhabi Suud’un kronikleşen hedefi ya da projesi, Peygamber Efendimizin kabrini dümdüz etmek yani ortadan kaldırmaktır ki Suudiler mübalağasız iki asırdır bunun peşinde!
İsmine Mescid-i Nebevi denilen Hazreti Muhammed’in Medine’deki türbesi malum müslümanların Kabe ile beraber ziyaret ettiği ve şefaat dilediği ikinci merkezdir.
Osmanlı döneminde Peygamber kabrini yok etmeyi göze alamayan Suudi Arabı, Türkiye  7 düvel ile boğuşma sürecinde iken fırsatı ganimet sayıp kolları sıvamış ve o günlerde yıkıma geçmişti.
Bu rezil teşebbüsü haber alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Suudi soytarısına aynen şu ültimatomu çekmişti:
- “Hazreti Muhammed’in mezarını yıkma teşebbüsünüzü derin bir üzüntü içinde öğrendim. Bilmelisiniz ki bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Mescid-i Nebevi’nin bir tek taşına bile halel geldiğini duyarsam şayet, ordularım tepenizde olacaktır.”
Peki ne mi oldu?
Gazi Paşa o, Suudi Arabı bilir ki bu adam bazıları gibi kuru gürültücü değil dediğini yapar ve anında tornistan yani Peygamberimizin kabri o şekilde kurtulur.
İşte onlarca sene önce Büyük Atatük’ün yıkımdan kurtardığı bu kutlu mescidi ve türbesini   şimdi baktılar ki meydan boş, yenisini yapma bahanesi ile yine yıkıma soyundular!
İslam adına mangalda güya kül bırakmayan Tayyip efendi neredesin, niye susar yutkunursun!
Yoksa Suudi’den gelen Petro-dolarlarla Mescid-i Nebevi’yi takas mı edeceksin?
Hani kabadayılığın, hani Kasımpaşalılığın, hani Peygamber sevgin?
Ve siz güya abdestsiz toprağa basmayan din bezirganları bu alçaklığa neden suskunsunuz?
Niçin sokaklara çıkmaz ve bu rezilliğe isyan etmezsiniz?
Söyleyin ne olur, gerçek  Müslüman Atatürk mü yoksa bunlar mı?
Müteahhit sözde gazetecinin işbirlikçisi olan Ankara Temsilcileri
Adı: Nuri Elibol.
Askeri cezaevinde netameli bir konudan 8 ay hapis yatan ve TSK’dan ayrılmak zorunda kalan eski bir yüzbaşı.
AKP kurulduğu günlerde bir günlük bile gazetecilik deneyimi yok iken tepeden inme Türkiye Gazetesi ile TGRT’nin Ankara Temsilcisi yapıldı. 
Derken, Nuri Elibol daha sonra oğluna devrettiği Ulubol isimli bir inşaat şirketi kurdu.
Bu şirkete kamudan, evet altını çizerek yazıyorum devletten onlarca trilyonluk ihaleler verildi.
Bu ihaleleri bendeniz üç gün ara vermeksizin Yeniçağ’da yazdım ve konu ile ilgili fotoğrafları bile sütunumda yayınladım.
Nuri Elibol aklınca beni korkutmak için hemen 300 milyarlık tazminat davası açtı.
Dava sonuçlandı ve Yargıtay tarafından onandı.
Peki ne mi oldu?
Nuri kaybetti yani ben beraat ettim.
İlginçtir, Ankara’da bütün medya yöneticileri bu olayı ve Nuri’nin gazetecilik ilişkileri ile aldığı devlet ihalelerini bilirken hiçbir gazeteci tek bir satır yazmadı.
Yazmak bir yana  Ankara Temsilcilerinin pek çoğu Nuri’nin ziyafet sofralarına oturdu ki Murat Yetkin bunlardan biridir.
Birgün kendini güya çok ilkeli diye satan Murat Yetkin için, bir yemek adına Nuri ile işbirliğine utanmıyor musun mealinde bir yazı yazdım.
Peki Yetkin ne mi yaptı?
Nuri’nin avukatı aracılığı ile bana 75 milyarlık dava açtı.
O dava da sonuçlanıp Yargıtay tarafından onandı ve Murat havasını aldı yani Yetkin’in susma payı olarak Nuri Elibol tarafından akşam ziyafetlerinde ağırlandığı mahkeme kararı ile tescillendi.
Evet, zerre abartmıyorum Ankara’da bütün Temsilciler Nuri’nin devletten ihale alma  hikayelerinin tamamanı biliyor ama tek satır yazan yok.
İşte Ankara gazeteciliğinin geldiği son nokta budur.
Bırakın AKP’li bir politikacıyı, AKP’li bir gazeteciyi bile hedef alamıyorlar.
Hedef almak bir yana Nuri ile TGRT’ye beraber çıkıp  güya Türkiye’yi kurtaracak büyük laflar ediyorlar ki bu isimlerin sonuncusu Habertürk yönetiminden yeni kovulan Muharrem Sarıkaya’dır.
Gazeteciler böyle de Cumhurbaşkanı ile Başbakan farklı mı sanki?
Onların ikisi de Nuri’ye makam uçaklarını açtılar ve orada ağırladılar ve hala ağırlıyorlar.
Geçmişte iş takibi yapan gazeteciler ayıplanırdı, bugün sözde gazeteciler bizzatihi devletten ihale alıyor ve bu herkes tarafından bilinmesine rağmen kimsede tık yok!.. 
Yuh ulan böyle gazeteciliğe!
Daha yeni Daha eski