O gazeteciler iyi ki Türkiye’de yaşamamışlar!..
Pazar, Kasım 04, 2012
Genç gazeteci o cumartesi sabahı, deliksiz bir uyku çekmek istiyordu. Ama olmadı...
Genç gazeteci o cumartesi sabahı, deliksiz bir uyku çekmek istiyordu. Ama olmadı. Yatağının başucundaki telefon zır zır çalmaya başlayınca, erkenden uyanmak zorunda kaldı.
Arayan gazetenin editörlerinden biriydi. “Muhalefet partisinin merkez binasında 5 hırsız yakalanmış. Adliyeye götürülüyorlar. Sen de orada ol!” diyordu.
Kalkıp aceleyle giyindi, koşar adımlarla evden çıktı. Adliyeye giderken sıradan bir hırsızlık olayıyla karşılaşacağını düşünüyordu. Fakat mahkeme salonuna girer girmez, düşünceleri değişiverdi. Çünkü hırsızların tümü, takım elbiseliydi. Yakalandıklarında üzerlerinden yüzlerce dolarla birlikte, dinleme cihazları da çıkmıştı. İlk belirtiler, bunun sıradan bir hırsızlık olamayacağını gösteriyordu.
Sanıklar çıkarıldıkları mahkemede, yargıcın sorularına cevap vermemeyi denediler. Ama yargıç olayı aydınlatmaya kararlıydı. Soru yağmuru karşısında bunalan sanıklardan biri mırıldanmaya başladı. Yargıcın “Yüksek sesle konuş!” diye bağırması üzerine de, kimliğini açıklayıverdi: Gizli servis elemanıyım!..
Gizli servis ajanının deşifre olması, salonda adeta bomba etkisi yapmıştı. Genç gazeteci, hırsızlık görünümü altında bazı karanlık dolapların çevrildiğini düşünmekle birlikte, henüz ülke tarihinin en büyük rezaletlerinden biriyle karşı karşıya olduğunun farkında değildi.
Gazeteye dönünce güvendiği meslektaşlarından birine, olayı anlattı ve üzerine birlikte gitmeyi teklif etti. Arkadaşı da kendisiyle aynı kanıdaydı.
Genç gazeteciler kolları sıvayıp, dünya demokrasi tarihinin en büyük skandallarından birini aydınlatmaya koyuldular.
Çalışmalarında “Derin Gırtlak” kod adını verdikleri bir kamu yetkilisi yardımcı oluyordu. “Derin Gırtlak”la geceleri otoparklarda, metro istasyonlarında buluşuyor ve çok önemli bilgiler alıyorlardı.
İki gazetecinin bir yığın tehlikeyi göğüsleyerek, toplumun gerçekleri öğrenme hakkına hizmet amacıyla yaptığı soruşturma, sonuç vermekte gecikmedi.
Başkanın, muhalefet partisinin genel merkezini dinlemesi için gizli servise emir verdiği belgelendi.
Başkan istifa etmek zorunda kaldı. Skandalı ortaya çıkaran gazeteciler ise en büyük meslek ödüllerini aldı.
Özetini sunduğum Watergate Skandalı, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1972-74 yılları arasında yaşandı.
Skandalın belgelenme sürecinde, soruşturmacı gazeteciler Bob Woodward ve Carl Bernstein tarihe geçen mesleki başarı sergilediler.
Amerikan Gizli Servisi’ne (CIA), muhalefetteki Demokrat Parti’nin genel merkezini dinlettiği ortaya çıkan Başkan Richard Nixon, ikinci kez seçilmiş olmasına karşın, 1974’te istifa ederek görevini bıraktı.
* * *
Bir de bize bakalım.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin “AKP iktidarı, CHP Genel Merkezi”nin önüne sivil polisleri yollayarak partimizi iztetiyor!” iddiasında bulundu.
Daha önce de gerek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gerekse Grup Başkan Vekili Emine Ülker Tarhan, teknik takip altında olduklarını öne sürmüşlerdi.
Benzer iddiaları MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de dile getirmişti.
Bahçeli, parti genel merkezi çevresinde dolaşan kuşkulu araçların görüntülerini medyaya dağıtmış ve Başbakan Erdoğan’a “Sen Türkiye’nin Başbakanısın. Bunları bulacaksın!” diye seslenmişti.
* * *
Ülkemizde dinleme rezaleti öylesine boyutlara vardı ki, dağda tek başına yaşayan çoban bile, kendisinin dinlendiğini düşünür oldu.
Peki sonuç ne?
Sıfıra sıfır, elde var sıfır!
Amerika’da dinleme skandalını ortaya çıkaran gazeteciler taçlandırılıyor, Başkanlar istifa ediyor.
Bizde ise, gazeteciler “hükümeti çalışamaz hale getirmek” suçlaması ve “terörist” yaftasıyla cezaevini boyluyor!
Buna da “ileri demokrasi” deniliyor!
Woodward ve Bernstein iyi ki
Türkiye’de yaşamamışlar! Yoksa ömür boyu Silivri’den çıkamazlardı vallahi!..
Tags