Yengeç adımlarıyla


Her okurun, yeni kitabını özlemle beklediği birkaç yazar vardır.
Onların yeni kitaplarını raflarda gördüğünüzde hemen kapıp alırsınız. Eve yeni bir oyuncakla dönen çocuk gibi gider, bir an evvel okumaya başlamak için sabırsızlanırsınız. Bu duygu dünyanın en keyifli duygularından biridir.

Benim özlemle yeni kitabını beklediğim yazarlardan biri de Umberto Eco’dur. Romanları kadar makalelerini de heyecanla beklerim.
Eco’nun yeni kitabı “Yengeç Adımlarıyla” 2000-2005 yılları arasında sıcak savaşlar ve medyatik popülizm üzerine yazılmış makale ve konferanslardan oluşuyor. Her zamanki gibi en can alıcı noktaları dâhice vurguluyor Eco.
Meraklısına kitabı tavsiye ediyorum ama birkaç paragrafını da mutlaka paylaşmak istedim, çünkü sizlere çok tanıdık gelecek.

Eylül 2003’te, Micro Mega’da yayınlanan, “Berlusconi Kötü Gösterilebilir mi” başlıklı makaleden;
---Berlusconi her gün bir kışkırtmada bulunmadan duramıyor. Tahrik, anlaşılmaz ve kabul edilemez bir konu üzerine olunca, gazetelerin ilk sayfalarını, medyanın da açılış haberlerini bir anda işgal ediyor ve dikkatlerin sürekli üzerinde olmasını sağlıyor. Özellikle muhalefeti konuşturmak ve kuvvetle tepki vermek zorunda bırakan kışkırtmalarda bulunuyor. Berlusconi, muhalifleri her gün kızdırarak tepki vermelerini başarınca, seçmenlerine kendini bir zulüm kurbanı olarak gösterebiliyor.”
“Görüyorsunuz, ne desem saldırıyorlar”
---Kurban rolü oynamak, popülizmin tipik bir özelliğidir. Kendimizi yüceltmek için, bizden nefret edenlerin ve kanatlarımızı kesmek isteyenlerin olduğunu göstermek gerekir. Popülist coşku, sürekli bir engelleme durumunun yaratılmasını ister.”

Ocak 2004’te Le Republica’da ki “Duçe’nin Gözleri” başlıklı makaleden;
---“Tüm İtalyan gazetelerinin toplam tirajı, yalnızca televizyon izleyenlerin sayısına oranla oldukça düşüktür. Ayrıca İtalyan basınının yalnızca bir bölümü hükümeti eleştirmektedir.
Zira RAİ’den MEDİASET’e kadar tüm televizyonlar iktidarın sesine dönüşmüş durumdadır. Bu bir durum tespitidir. Yaşanan gerçekler bizim tercihlerimizin dışında şekillendiği için böyledir.
Günümüzde meydana gelebilecek ‘bilinen diktatörlükler’ değil,
medyatik diktatörlükler olacaktır.
Yaklaşık elli yıldır çağdaş dünyada, bazı üçüncü dünya ülkeleri dışında, bir hükümeti düşürmek için artık askerî tankların gerekli olmadığı, radyo-televizyon istasyonlarının işgal edilmesinin yeterli olduğu ileri sürülüyordu.
-Bu nedenle “rejim” sözcüğünün, faşist rejimi çağrıştırdığı ve içinde yaşadığımız rejim ona benzemediği için “Berlusconi Rejimi” denemeyeceğini söylemek yanlıştır. Bir rejim, bir hükümet biçimidir. Faşist olması şart değildir. Faşizm, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmıştı. Oysa medyatik Berlusconi rejimi o kadar ilkel ve geri kalmış değil. Kamuoyunu, en inandırıcı enformasyon araçlarını denetleyerek idare edebileceğini biliyor.
-Faşist rejimle, medyatik rejim arasındaki fark şudur;
Faşist rejimde insanlar, gazete ve radyoların yalnızca yönetimin onayladığı haberleri yayınladığını ve Londra Radyosunu dinlemeleri durumunda hapis cezasına çarptırılacaklarını biliyorlardı.
İşte bu nedenle faşizm zamanında, kimse ulusal gazete ve radyolara güvenmiyor, herkes sesini kısarak Londra Radyosunu dinliyor ve fısıltı halinde ağızdan ağza yayılan haberlere, dedikodulara daha çok güveniyordu. Medyatik bir rejimde toplumun yüzde on’u muhalif basını okuyor diyelim, geri kalan nüfus, haberleri denetimli televizyon kanallarından alır, yalnızca televizyonun söylediği bilinir ve onlara inanılır.
Medyatik bir rejime karşı koymak için, bu rejimin denetimi altında olan medyaya ulaşmak gerektiğine göre, medyatik rejime nasıl karşı konur? İtalya’da muhalefet bu soruna çözüm bulamadan, iç uyumsuzluklarla oyalanmayı sürdürdükçe, kazanan Berlusconi olacaktır.”

Anlaşılan Erdoğan, “Biraderim” dediği ve çocuğunun nikâh şahidi olan Berlusconi’den epey ders almış. Daha doğrusu, neo-emperyalist güçler, artık ilgi alanına giren ülkelerde askeri ihtilaller yaptırmıyor da medyatik diktatörlükler kuruyor.
Ben bu yüzden ısrarla AKP’yi götürmek, getirmekten daha zor olacaktır diyorum. Elbette ki AKP’yi seçimle-sandıkla göndereceğiz. İtalyanlar nasıl Berlusconi’yi gönderdilerse, biz de Erdoğan’ı ve AKP’yi demokratik yolla göndereceğiz. Çaresi var, anlatırız.
Hepinize bol okumalı günler diliyorum.

Not: Medyatik Rejim, en son örneğini dün sergiledi.
Cemaatin Gazetelerinden biri; “Adli Tıp raporu açıklandı. Özal fare zehiri ile öldürülmüş” diye bir manşet attı. Tüm televizyonlar, doğruluğunu araştırmadan gün boyunca bu haberi yayınladılar, araya bol-bol arşiv görüntüleri koydular. Adli Tıp Kurumu Başkanının; “Böyle bir bulguya rastlamadık, rapor henüz tamamlanmadı” açıklaması arada kaynadı gitti. Sadece televizyon izleyen, gazete okumayan milyonların kafasında, “Özal zehirlenerek öldürüldü” kanısı ustaca yerleştirilmiş oldu.
Medyatik Rejim veya Medyatik Diktatörlük denilen felaket işte budur.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)