Zannediyor musunuz ki, Balyoz'da “Darbeci” olduğu iddiasıyla yargılanıp ağır hapis cezalarına çarptırılanlar sadece generaller, amiraller ve öteki subaylardı!
Sevgili okuyucularım, siz zannediyor musunuz ki, Balyoz mahkemesinde
“Darbeci” olduğu iddiasıyla yargılanıp ağır hapis cezalarına çarptırılanlar sadece generaller, amiraller ve öteki subaylardı!
Hayır, onların arasında Türk Ordusu’nun çilekeş kesiminden olan astsubaylar da var. Özellikle denizci astsubaylar. Şimdi onlardan birinin, Astsubay Cafer Uyar’ın mektubunu sizlere iletiyorum. Askeri cezaevinden yazmış, üzerinde koskoca bir damga: “Görülmüştür.”
“Sayın Emin Çölaşan, ben kamuoyunda Balyoz diye bilinen davanın 326 tutuklusundan en küçük rütbedeki astsubay ve en genç yaştaki mağduru Cafer Uyar’ım. Koca koca Ordu ve Kuvvet komutanları, generalleri, amiralleri, albayları ve öteki subaylarıyla birlikte ben de yargılandım ve bu kocaman komutanlarımızla birlikte 16 yıl hapis cezasına mahkum edildim. 1999 yılındaki Marmara Depremi’nde henüz 20 yaşında bir astsubay idim. Gölcük’te yıkılan evimin enkazında kaldığımda bile kendimi bu kadar aciz ve çaresiz hissetmedim. Üzerime yıkılan bina bile canımı bu kadar acıtmamıştı. Bu tutuklamayla birlikte yeniden enkazın altına gömüldüm.
Peki neymiş suçum! Türkiye Cumhuriyeti’ni zor kullanarak yıkmaya teşebbüs!
O sırada (2003 yılında 1. Ordu Karargahı’nda seminer yapıldığında) henüz 24 yaşında, mesleğinin başında, yeni evli bir astsubay olarak ben mi hükümeti yıkmaya teşebbüs etmişim?
Peki hani deliller, nerede?
Tanıklar nerede? Herhangi bir imzam, görüntüm, ses kaydım mı varmış?
Nerede?
Eğer varsa, iddia makamı bunları niçin aleyhimde delil olarak ortaya çıkarmadı? Peki ya benim ve diğer
tutuklu komutanlarımın resmi kurumlardan almış olduğu 1.500 civarındaki lehte deliller nerede?
Şu an yedi deniz astsubayı meslekdaşımla birlikte Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu/ tutsağız.
Sizin aracılığınızla Türk halkına soruyorum. 96 bin astsubayın görev yaptığı TSK’da biz, farklı bölgelerde görev yapan ve daha önce birbiriyle hiç karşılaşmamış olan yedi deniz astsubayı mı hükümeti zorla devirmeye teşebbüs etmişiz?
Bize bunu anlatacak akıl ve irfan sahibi bir büyüğümüz var mı? Bizler neden tutsağız?
Ben iki kız çocuğu sahibi astsubay Cafer Uyar olarak, çocuklarımın ve ailemin bunları hak etmediğine inanıyorum. Bizim yaşadıklarımızı umarım herkes düşünür. Saygılarımı sunuyorum.”
* * * * *
Aynı askeri cezaevinden, yine denizci astsubayların imzaladığı iki ayrı mektup daha aldım. Bu kez imzası olanlar Turgut Canatan, Tuncay Küçük, Adem Ceylan, Murat Dülek, Kenan Yüce, Bülent Akalın ve Cafer Uyar. O iki mektubu harmanlayıp özetliyorum:
“Denizci astsubaylar olarak suçsuzluğumuzu savcılıkta ve mahkemede defalarca anlattık.
Telafisi olmayan acılar içindeyiz ve çoğumuz, henüz emekliliğimizi bile hak etmedik. Bu davayla ilişkimizin nasıl kurulduğuna başından beri anlam veremiyoruz. Bir kabusun içindeyiz. 13-16 yıl arasında hapis cezaları aldık.
Bu kararların adil ve somut kanıtlara dayanarak verildiği nasıl iddia edilebilir?
Bizler, tutuklu komutanlarımız gibi suçsuz ve masumuz.
Hiçbir komutanımız bizlere kanunsuz bir iş ve görev vermemiş, teklif bile etmemiştir…”
Evet, söz sırası bugün darbeci (!) deniz astsubaylarda idi.
Dava dosyasını pek bilmiyorum ama, bu hapis kararları haklı olabilir!.. Bu astsubaylar belki de savaş gemileriyle gelip Ankara’da Başbakanlık binasını bombardıman edeceklerdi! Gerekçeli karar çıkınca
öğreniriz!
Bakalım yaşadıkça daha neler göreceğiz!
Ve darbeci (!) tümgeneral
Darbeci (!) astsubaylardan sonra şimdi de aynı davadan hüküm yemiş
“Darbeci (!)” bir emekli tümgeneralin mektubunu sizlere aynen iletiyorum.
Üzerinde bu kez Silivri Cezaevi’nin “Görüldü” damgası var:
“Sayın Emin Çölaşan, Balyoz davası duruşmaları esnasında tanıştığım ve öyle yürekli bir kadını tanımaktan gurur duyduğum (sivil memur) Güllü Salkaya’nın, 11 Ekim 2012 tarihinde köşenizde yayınladığınız mektubunu okuyunca çok duygulandım: “Darbeci sivil memur Güllü!”
“Böyle bir kara mizah ancak Türkiye’de olur” diyerek olayın bir cephesine dikkat çekmişsiniz.
Uzun yıllara dayanan “Yazarla okur” ilişkimize güvenerek ben de olayın başka bir cephesini dikkatinize
sunacağım.
Ben emekli Tümgeneral Uğur Uzal’ım. Güllü Salkaya dahil 143 arkadaşımla birlikte Balyoz davasında yargılandım ve 18 yıla hüküm giydim. Suçlu olmadığımızı bilerek, Özel Yetkili Mahkeme tarafından verilen
bu kararın Yargıtay’dan mutlaka döneceğine inanarak ve tarihe not düşmek adına yazıyorum bu mektubu.
Bu dava Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek bir davadır. Şöyle ki: İlk ifademin alındığı 28 Nisan 2011
tarihinden, iddianamenin yayınlandığı 11 Kasım 2011’e kadar, hakkımda hiçbir işlem yapılmamıştır. Balyoz
denilen iddianame ile 143 kişiden benim de dahil olduğum 77 kişinin tutuksuz olarak yargılanmasına başlanmıştır.
Davanın ilk duruşması 5 Ocak 2012 tarihinde yapılmıştır.
Tutuklu yargılanan arkadaşlarımdan sonra 9 Şubat 2012 günü 15 dakika süre ile ilk ve son savunmamı yaptım ve iddiaları reddettim. Zaten delil diye bir şey yoktu. Sahteliği benden önceki savunmalarda defalarca
ispatlanmış, hukuken geçerli bir delil özelliği taşımayan bir dijital veride benim de ismimin geçmesi nedeniyle
suçlanıyordum.
Duruşmalar sırasında 15 Şubat 2012 günü verilen ara kararla duruşmalardan vareste tutuldum. Buna rağmen duruşmalara katılmaya devam etmekle birlikte bir daha söz almayarak, bu hakkı tutuklu arkadaşlarımın kullanmasını tercih ettim. Savcı, 29 Mart 2012 tarihinde esas hakkındaki mütalaasını okuyarak tutuklu – tutuksuz bütün sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Bu isteme şaşırdık tabii ki. Savcılık makamının o zamana kadarki tutumu nedeniyle başka bir sonuç beklemiyor, ancak masumiyetimize olan güvenle yargıçların suçsuzluğumuzu onaylayacağına inanıyorduk.
Oysa ne kadar safmışız! Balyoz Türk Ordusu ile birlikte bizim de başımıza indi.
21 Eylül 2012 tarihinde verilen kararla 18 yıl hapis cezası aldım.
Ayrıca “Duruşmalardaki olumsuz tutum ve davranışlarım (!)” nedeniyle altıda bir ceza indirimine gerek
olmadığı kararı verildi.
Duruşmalar esnasında 15 dakikalık savunmadan başka hiçbir eylem ve konuşmam olmamasına rağmen, en vahşi katillere bile uygulanan bu indirimin ben ve benim gibi birçok arkadaşa uygulanmaması, keyfiliğin boyutlarının bir göstergesidir.
Sayın Çölaşan, ilk duruşmanın başladığı 5 Ocak 2012 tarihinden yaklaşık 8.5 ay, savunmamı yaptıktan 7.5 ay sonra, bu kadar çok sanıklı bir davada hızla hüküm verilip 330 kişinin16-18-20 yıl gibi cezalara çarptırılması Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek bir dünya rekoru değil midir? Bütün dünya hukukçularının bu “Başarıyı” incelemeleri gerekmez mi?
Sanırım bundan sonra tartışılması gereken konu, bu ödülün kime verileceği olmalıdır! Sanıklara mı, hukuk sistemimize mi, yoksa yargıçlara mı?
Sayın Çölaşan, mahkemedeki ilk ve tek savunmamda da haykırmıştım.
Yasadışı hiçbir eylemin içerisinde olmadım.
Türk Ordusu’na ve aziz milletime yurdumun 17 ayrı bölgesinde, büyük bir özveriyle, ancak gururla yaptığım 36 yıllık hizmetten sonra karşılaştığım hukuksuzluğun sadece bir cephesini sundum size. İncelendiğinde daha ne hukuksuzluklar bulacaksınız Silivri Mahkemelerinde. Selam ve saygılarımla. Emekli
Tümgeneral Uğur Uzal… Silivri Cezaevi.”
* * * * *
Bu davadan tutuklanan TSK mensuplarından ve yakınlarından sık sık mektuplar alıyorum, feryatlarına tanık
oluyorum. Ancak ne yazık ki, yazılarımda onların her birine yer vermek mümkün olmuyor.
İşte iki örnek: Dz. Kurmay Albay Barbaros Büyüksağnak ve Dr. Kurmay Kd. Albay Aytekin Candemir’in hapishaneden yazdığı mektuplar… Büyüksağnak o dönemde bir buçuk yıl süreyle yurtdışında askeri
ataşe olarak görevli ve Türkiye’ye hiçbir giriş çıkış yapmamış. Yani “Darbe (!)” sırasında Türkiye’de değil ve bunu resmi yazılarla belgelemiş. Buna rağmen 18 yıl almış!
Yine 18 yıl alan Candemir ise şöyle diyor: “Savunma hakkımız elimizden alındı. Özellikle Deniz Kuvvetlerimiz bu cezalarla tamamen etkisiz duruma getirildi. Milletin gözbebeği olan ordumuzu hedef alan komplo ortada. Milletimizin başka ordusu, başka donanması mı var?”
Mektuplardaki haykırışlara kulak verin.
Sergilenen hukuksuzluğa gösterilen tepkiler çok büyük. Ben yorum yapmıyorum.
