Atatürkçü Bozdağ(!) yalanlayamadı

AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ
“Biz büyük önder Atatürk’ün hazırladığı anayasayı temel almak istiyoruz” demiş.
O demiş demesine ama vaktiyle eşlerini AKP’ye “vekil” vermiş, yani “aile”ye girmiş olan iki Zaman yazarı Mümtaz’er Türköne ve İhsan Dağı hiç de öyle söylemiyorlardı dünkü yazılarında.
Mümtaz’er Türköne, “İdeolojisiz anayasa, Atatürk milliyetçiliğinin ve Atatürkçülüğün yer almadığı bir anayasa olacak” derken hayli emin gözüküyordu verdiği “haber”den...
Keza İhsan Dağı “bir bildiğim var da yazıyorum” edasındaydı:
“’Yeni’ anayasa ‘Kemalist’ olmayan bir anayasadır.”

***

Dikkat ederseniz “temenni” lerini paylaşmıyor yalnız iktidarın değil, iktidar içindeki iktidarın da “hık deyicisi” olarak algılanan iki yazar...
İddia etmiyor, ileri sürmüyor, tahminde bulunmuyor; “bu böyle olacak” diyorlar.
Peki var mı, “Büyük önder Atatürk’ü temel alan Anayasa” yapma iddiasında ki AKP cephesinden “Hayır öyle olmayacak” diye yalanlayan?
Yok...
Oysa bizim bildiğimiz AKP, yeri yerinden oynatırdı bu yazılanlardan ufacık bir rahatsızlık hissetseydi...
“Tüühhhh size” derdi.
“İftira” derdi.
“Yalan yazıyorlar” derdi.
“Almayın o gazeteleri”
derdi.
Hedef gösterirdi.
“O yazarları” patrona şikayet ederdi.
“Bedel” ödetirdi!

***

Hiçbirini yapmadığına göre, soralım “Atatürk’ü temel alacaklarını” vaad eden Bozdağ’a:
Atatürk’süz Atatürk’ü temel alan Anayasa yapmak mümkün mü?
En basit tabirle bu devletin, bu rejimin, cumhuriyetin “harcından çalmak” temelini zayıflatmak değil midir bu?
“Onu sevmek demek adını anmak demek değildir” mi diyecekseniz soran olursa!
Yahut “Onu Anayasa’dan çıkardık ama kalbimizde yaşatıyoruz” mu olacak mazeretiniz!
Bu soruyu Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlere yöneltiyor olmak çok acı ama;
Siz mi 1924 Anayasası’nı yapan iradeyle boy ölçüşeceksiniz?
Yanından bile geçemezsiniz!
Çünkü 1924 Anayasası’nı Türkiye Milleti değil Türk Milleti yaptı!
Kan vardı her satırında;
Ve o kan, bir gün olsun “müzakere masasına” meze yapılmadı!
O Anayasa’nın yapıcıları “şartları olgunlaştırmak” için kimseyle “kan pazarlığı” yapmadı!

***

1924 Anayasası yedi düvele karşı “ölümüne” verilmiş “bağımsızlık” mücadelesinin en önemli kazanımı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni formüle etti...
Yedi düvele “bağlılık yemini” edenler ne bilecek ki değerini...

Selcan Taşçı
Yeniçağ


Çantacı medya düzeni
NTV’nin haftalardır reklamını yaptığı o büyük gün geldi çattı sonunda!
WikiLeaks sızdırmacısı Julian Assange, Doğuş Yayın Grubu’nun düzenlediği Yeni Medya Düzeni Konferansı’nda!
Hoş kendisi gelemeyecek ama uydu sağolsun; ruhu Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda olacak.
“İnternetin bilginin demokratikleşme sürecine katkısı” konusunda tecrübelerini paylaşacak...
Muhabiri, editörü, yazarı, yöneticisi, patronu, reklam vereni ile Türk medya sektörünün bütün unsurları da bu vesileyle “bilginin sızdırılarak demokratikleştiğini” öğrenecek ve ona göre pozisyon alacak!
Hatta “bilgi” mefhumu farklılaşacak. Artık “öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek” değil de “üretilen” operasyonel söylenceler makbul sayılacak!
En önemlisi;
Yeni Medya Düzeni’nde “Oyunda Kal”mak emeğin, birikimin, tecrüben, yeteneğin yerine, sırt çantanda ne taşıdığına, kimden taşıdığına ve kime taşıdığına bağlı olacak...




--------------------------------------------------------------------------------




Ahmet Davutoğlu, Libya gezisi sırasında işbirlikçilerin kol gezdiği Bingazi’yi “Kurtuluş Savaşı’nın Ankara’sı”na benzetmişti. Orta Doğu’ya çaldığı bu maya tutmuş. Baksanıza giriştikleri işi “milli mücadele veriyoruz” diye nitelemiş Suriyeli muhalifler. Hatta daha da abartıp “Suriye Ulusal Meclisi”ni İstanbul’da kurmalarıyla ilgili olarak da “Tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi Erzurum, Sivas gibi” demişler. İyi de adı üzerinde “milli” olan bir mücadelenin zemininin vatan sath-ı mahali olması gerekmez mi? İstanbul’dan Şam’ı kurtarma gayreti daha ziyade Mütareke Döneminin Londra’sını yahut Tanzimat Dönemi’nin Paris’ini çağrıştırdı bana!




--------------------------------------------------------------------------------




“Kürt sokağı”nda kabus
Cengiz Çandar’ın demesine göre “Köken itibariyle ‘Türk siyasi eliti’nden olup, ‘Kürt sokağı’nda en yüksek itibara sahip iki kişiden birisi kendisi, diğeri Hasan Cemal” miş...
Öyleyse gerçekten, “Stockholm Sendromu” iddialarına hak verdim gitti...
Çünkü olsa olsa çifte Freddy olur bu ikiliden artık nasıl bir coğrafi, sosyal, kültürel, psikolojik, siyasi konumu işaret ediyorsa o “Kürt Sokağı”na!
Denemesi bedava.
Bu ikisinin “kalem” diye millete doğrulttuğu şeyi alın, Freddy’nin bıçaklarının yerine yerleştirin...
Aynı olmadı mı yarattığı etki?
Onlar da “uyku”ya yatırıyorlar insanları...
Onlar da “kabus”a çeviriyorlar “rüya”larını...
Ve her taraf “kan” doluyor öyle gecelerin sabahında!
Yerimiz dar; mavrayı bir kenara bırakalım da soralım Çandar’a:
“Kürt sokağı’nda en itibarlı ikili olma halinin kendiliğinden bağlayıcılığı oluyor” ne demek acaba?
“Misyonunuz” gereği inanmadıklarınızı da mı yazıyorsunuz yoksa ara ara!





--------------------------------------------------------------------------------




BASINDAN SEÇMELER




--------------------------------------------------------------------------------




Vebal taşıyorsunuz...
Belki de CHP sırtındaki vebalin büyüklüğünü anlayamadı...

*

Eğer bir siyasi iktidar; bu kadar rezilliği, beceriksizliği, skandalı, hukuksuzluğu, gafleti sırtında taşıyorsa...
Hâlâ orada oturup ülkeyi yönetebiliyorsa...
Hâlâ iktidardaysa...
Sorumlusu muhalefettir...

*

Üstelik iktidarın muhalefeti düşürme ihtimali de var...
İşte:
PKK ile otelin arka odasında görüşen AKP...
Seçime giderken PKK ile anlaşıp seçim geçinceye kadar ateş kesilmesini sağlayan AKP...
PKK’li militanları davul zurna karşılayan, çadır mahkeme kurup otobüsün üzerinde şeref turu atmaları sağlayan AKP...
Başbakan’ı duydunuz...
PKK’ye yardım eden kimmiş?..
CHP...
İster misiniz CHP sokağa çıkamasın?..

*

Lacivertleri çekip, rozeti takıp, cevabı gelmeyen soru önergeleri... Sadece Anayasa Mahkemesi’ne koşmalar... Kürsü nutukları yetmiyor...
Arapların, Bulgarların, Yunanlıların, Amerikalıların bile... Ya da dünyanın dört bir yanında insanların on binlerle meydanlara dökülüp demokrasiyi, hukuku, insanlık onurunu aradıkları günler... En çarpıcı hukuk, demokrasi, insan hakları rezaletlerinin yaşandığı Türkiye’de sokakta gözükmeye kalkıyor ana muhalefet...
Otuz kişi...

*

Git anlat...
“Millet anlamıyor”sa anlatmanın bir yolu olmalı...
İki kişiden birisi hadi anlamıyorsa, iki kişiden birisi anladı ya...
“Medya yer vermiyor”sa, kimse sonucu ve eylemi olmayan sadece laflara yer vermez... Ya da televizyonuna çıkma, gazetesini alma yalakanın...
Olmadı duvarlara söyle...
O anlatsın...
Yeter ki kıpırda...
Gözük...
Yürü biraz...
Görsün morali bozuk insanlar...

*

CHP’nin sırtında Türkiye’nin vebali var...
Bu ne vurdumduymazlık, razı oluş ya da sabır... Taş olsa çatlardı...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




--------------------------------------------------------------------------------




Bayram değil seyran değil...
Çiçek Zana’yı neden akladı
Çiçek’in talimatıyla TBMM Başkanlığı tarafından bir duyuru yayınlandı, şöyle diyordu; “Leyla Zana’nın yemin ederken Türkiye milleti değil. Türk milleti ifadesini kullandığı tespit edilmiştir”
Şimdi şu işe bakınız, kadın diyor ki “Türkiye milleti dedim, o anda ağzımdan böyle çıktı.”
TBMM Başkanlığı ise diyor ki. “Yok, valla inanın ki Türk milleti dedi!’
Leyla böylece, TBMM Başkanlığı tarafından güya aklanmış oluyor.
Peki niçin?
Şunun için:
İktidar şimdi yeni bir anayasa değişikliği|daha gündeme getirdi ya, o konuda BDP’nin desteğine ihtiyacı var. Ne kadar BDP’li milletvekili destek verirse. AKP Güneydoğudaki vatandaşlardan o kadar oy isteyecek.
Meclis’te gerekli kelle sayısına ulaşılmaz ve iş yine referanduma kalırsa onlara diyecekler ki ”Size özerklik verdik, Kürtçe eğitim getirdik, haydi bastırın evet oylarınızı!..“
(...) Onlar ermiş muradına, biz ”Türkiyeliler“ de Türklüğümüzü bohçaya sarıp çıkalım kerevetine...
Emin Çölaşan / Sözcü




--------------------------------------------------------------------------------




Allah’ın sopası yok
AÇIK Toplum Vakfı AKP iktidarını başından beri canla, başla destekliyor. Ergenekon’dan başından beri canla, başla ciddi sonuçlar bekliyor. Liberal etiketiyle, başından beri bilcümle döneklere canla, başla sarılıyor.
Ancak, bu balayı Nedim Şener’in dinlenme kayıtlarının Oda TV iddianamesinin eklerinde yer almasıyla birlikte sarsılıyor. O eklerden birindeki dinleme kaydında ”Nedim Şener’in Açık Toplum Vakfı ile birlikte çalışma yaptığı“ iddiası var. Yani, Açık Toplum Vakfı Nedim Şener üzerinden can düşmanı Ergenekon ile ilişkili hale getirilmiş oluyor.
Aynı vakıf olayı şaşkınlık ve üzüntüyle öğrendiğini açıklayarak, çağdaş demokrasi, araştırma, üniversite gibi kavramlardan dem vuruyor, durumu ”düşündürücü ve vahim“ olarak niteliyor. Başına taş düşünce, bu vakıf ”özgürlükçü demokrasi, hukuk devleti, istisnasız her yurttaşın başını dik tutabilmesinden yana olduğunu“ vurgulamak ihtiyacını duyuyor.
Allahın sopası yok, Ergenekon sonunda Açık Toplum Vakfı’na da çarpıyor. ”Şaşkınlık ve üzüntü çekmek“ sırası şimdi AKP’yi destekleyen Açık Toplum Vakfı’nda.
Yalçın Doğan / Hürriyet

Selcan Taşçı
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)