Biri AKP, diğeri PKK yani biri ZANA, biri ÇİÇEK...

Biri Leyla Zana, PKK denilen ihanet şebekesinin bir kanadı, siyasi PKK… Diğeri ise Cemil Çiçek, AKP demokrasisinin siyasi kanadı, üstelik halk egemenliğinin temsil edildiği söylenen Meclis’in de bu dönem bir başkanı…

Şehitlerimizin katlinde İmralı’nın ne kadar payı varsa, Zana’nın da o kadar vardır, açık söylüyorum, çünkü Türk Ceza Kanunu öyle diyor, ben değil, “asıl faile iştirak edenler”… Aynı şekilde PKK’nın bizim katlimizdeki payı ne kadar ise AKP’nin de payı o kadardır, elimizde belge var, aynı yolda yürüyen ikilidir bunlar, bakınız ve okuyunuz;

http://www.erdalsarizeybek.com.tr/makaleler/pkknin-kasasi-isvicrede-68h.html

Zana, “Ben Türk Milleti’nin bir evladıyım” demiyor, “Türk Milleti” diye yemin etmeye bile dili varmıyor… Anladığımız o ki “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran” Türk’ten değil o… “Türkiye halkının Türk Milleti olduğunu” bilenlerden de değil o… Kısacası “Türk Milleti’nin evladı” da değil o, çünkü bunu söyleyen kendisi, biz değil…

Peki ya Çiçek, yani AKP, yani Erdoğan, yani Tayyip? O kimdir?

01 Ekim 2011…

Meclis’e çıktı bu Zana, yemin etti… Atatürk’ün Meclisi’ne çıktı, hepimiz gördük. Bu Zana’nın dili bir türlü “TÜRK MİLLETİ“ demeye varmadı, hepimiz bunu da gördük… “Türkiye Milleti” dedi açıkça... Ama bu anayasa aykırı, çünkü “Türkiyeli” diye bir millet Anayasa’da yok, isterseniz açınız ve anayasayı okuyunuz:

http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm...

İsterseniz, bu anayasaya aykırı sesi, bana göre çirkin, bu çirkin sesi siz de dinleyiniz:

http://www.dailymotion.com/video/xlf4ip_leyla-zana-yemin-metnini-yanlyy-okudu_news?start=0#from=embed

Unutmayınız, bu yemin önemlidir, çünkü bu yeminle maaş alıyor bizden bu vekil, Ermeni’den değil, Rum’dan değil, Yunan’dan değil, bizden, biz “Türk Milleti”nden… Biz ödüyoruz bunun maaşını, Çiçek’in de maaşını biz ödüyoruz… Bu yeminle bu Zana, bu Çiçek, biz Türk Milleti’ne hizmet edecek, başkasına değil… Bu vekillere kızdığımız yok çünkü asıl olan biziz, biz; TÜRK MİLLETİ, biz ne dersek son noktada, o olur, o olacaktır… Ama merak ettiğimiz konu başka; TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bu vekilin anayasamıza aykırı yeminine neden göz yumdu, neden bu Zana uğruna yalan söyledi?

Hepimizin bildiği üzere, bizim ülkemizde “Türkiye Milleti” diye bir millet yok… Medya bile, bu işbirlikçi dediğimiz medya bile, bu vekilin tarihsel ve uygarlıktan yoksun bu lafı kullandığını açıkladı, yazdı, hatta ZANA bunu kabul de etti… Ama TBMM Başkanı olan Cemil Çiçek, açıklama yaptı, “ses kaydı izlendi, Zana doğru yemin yapmıştır” diyerek bizi aldattı, bize yalan söyledi, neden?

Bu durum, Cumhuriyet tarihinde ilk kez “BİR MECLİS BAŞKANI YALANI” olarak tarihimize geçmiştir ve Çiçek; “PKK’nın yalanını Doğru kabul eden Meclis Başkanı’nın Yalanı”… olarak hafızalarımızda yer almıştır, alacaktır, çocuklarımız da ümit ederim bunu unutmayacaktır...

Peki, ama hala soruyoruz neden yaptılar bunu, neden, neden?

İsteselerdi “TÜRK MİLLETİ” der, “yalan da olsa” der, bu sayfayı kapatırlardı, ama yapmadılar, neden ısrarla Türkiyeli de “Türk” değil!

Nedenini Emin Çölaşan’a soracağız, “Şemdinli’de Sınırı Aşmak” kitabımızla bizi sizle tanıştıran Emin Çölaşan’a…

Emin Çölaşan soruyor; Tayyip Türk mü?

“… Sevgili okuyucularım, TÜSİAD’ın Tayyip’in elemanlarına hazırlattığı anayasa taslağında akıl ve mantık dışı, saçma sapan, uçuk öneriler vardı. Para babası patronlar bu anayasa taslağını piyasaya sürdüklerinde bizlerle, başka bir deyişle Türk Milleti ile alay ediyorlardı.

Laik Cumhuriyet kaldırılacak, Atatürk, Türk Milleti ve Türklük kavramları anayasadan çıkarılacak, anayasanın değiştirilemez maddeleri değiştirilecekti. Böylece Ankara’nın başkent olması, İstiklal Marşımızın ulusal marşımız olması, gerektiğinde ise ay yıldızlı bayrak iptal edilecek, bu entel-liboş kesimin istekleri doğrultusunda her şey yeniden oluşacaktı!..

Çünkü değiştirilemez maddelerde bu hükümler yer alıyordu. Dahası, “Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” hükmü de artık anayasada yer almayacaktı!

Burada 24 Mart Perşembe günkü yazımda aynen şöyle yazmıştım:
“Acaba Tayyip’in bu taslaktan daha önceden haberi ve bilgisi var mıdır?
Elbette vardır. Bu kaymak tabaka (TÜSİAD’lı patronlar, para babaları) Tayyip’e ters gelecek hiçbir adım atmaz, atamaz. Sonra başlarına nelerin geleceğini onlar iyi bilir…”


Özellikle Türklük, Türk olmak” gibi kavramlar Tayyip’e her zaman ters geldi. Dikkat ediniz, her gün ortalama iki nutuk atan bu şahsın ağzından hiçbir gün “Ben Türk’üm, biz Türk’üz, Türk milleti” gibi kavramları duyamazsınız.

Onun kafasında olan, ancak geleceğini bildiği büyük tepkiler nedeniyle sık sık gündeme getirmekten çekindiği “Türkiyelilik” gibi anlamsız, ne idüğü belirsiz bir kavramdır!

Şimdi size bu söylediklerimi kanıtlayacak somut bir belge sunacağım. Geçmişte Hürriyet gazetesinde yayınlanan 9 Nisan 2006 tarihli yazım.
İtiraf edeyim, ben bu yazımı unutmuştum. Dün Erdal Sarızeybek’in yeni çıkan “Çarçella. Anadolu’da Ateşle Oynamak” isimli kitabını okurken gözüme çarptı. Sarızeybek kitabında benim bu yazıma referans veriyordu.


Arşive girip yazıyı buldum..Ve onu size aynen iletiyorum. Bundan sonraki yıldızlara kadar olan bölüm, “Böylesi inanın görülmedi” başlığını taşıyan aynen o yazımdır. Lütfen dikkatle okuyunuz:

“Dünyanın neresinde, hangi ülkesinde bir başbakan, ülkesinin insanlarının milliyeti hakkında böyle sözler söyler?

Tayyip’in kafasında "Türkiyelilik!" diye bir kavram var! Her nedense "Türk" sözcüğünü kullanmaz, "Türkiyeli" der... Ve bu anlamsız kavramı sözlerinde, nutuklarında, televizyon programlarında sık sık, hem de yıllardan beri kullanmaktan kaçınmaz.

Fakat iş bununla bitse yine iyi!

Birkaç gün önce Kanal 7’de Nazlı Ilıcak’ın karşısına oturmuş söyleşi yapıyordu. (Bizlerin karşısına oturmaz, oturamaz.) Ekranda söyleşi yapacağı kimseleri iyi tanır! Kendisine zor ve ters sorular sormayacaklarını bilir. Danışıklı dövüş, ahbap çavuş ilişkileri ve çanak sorularla programlar tamamlanır... Çünkü böyle olmasının "ödülü" vardır. Eğer gazeteci kendisine ters gelecek, hoşuna gitmeyecek sorular sorarsa, başbakan bir daha onun programına gelmeyecektir. Gelmesi en büyük ödüldür!

Aynı şeyi o gece Nazlı Ilıcak yaptı. Çanak sorular sordu.
Şimdi o geceden bir ibret belgesini size bant çözümünden aktarıyorum.

Görün bakalım Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, "Türklük-Türk olmak” konusunda ne diyor:

"Yurtdışına giderseniz sorarlar nerelisiniz. Türkiyeliyim demek bize bir kayıp mı getiriyor?"

Yabancı dil bilenlere bir sorsun bakalım. Örneğin "Türkiyeli" sözcüğünün İngilizcesi var mıymış?

Sonra sözlerini sürdürüyor:

"Bizim 780 bin kilometrekare içerisinde yaşayan her insan, kendini anlattığı zaman ’Türkiyeliyim’ diye anlatır zaten."

Allah Allah, yok böyle bir şey.

Şimdi en vahim cümlesine geliyoruz. Aşağıdaki sözleri Tayyip söylüyor:
"Türk olma noktasında, Türk’üm demekten GOCUNMAYAN da ben Türk’üm der."...

Bu cümle bir ibret belgesidir.

Türk olmayı, milletimizin biricik sözcüğünü "gocunulacak" bir şey gibi sunmaya kalkışıyor. Demek ki Türklüğü, ancak gocunmayacak (!) olanların kullanacağı bir kimlik olarak görüyor.

Türk olmayı küçümsüyor, hafife alıyor.

Böyle bir olayı bugüne kadar Türk tarihi yazmadı. Bu sözleri hiç kimse söylemedi.

Peki başbakan bunları söylerken, karşısında "gazeteci!" kimliği ile oturmakta olan bayan ne yaptı? Bir gazeteci -eğer düzmece, çanak program yapmıyorsa- bu sözleri duyduğu anda bütün refleksleri ile harekete geçip sorar:
"Yani sizce Türk olmak gocunulacak bir şey mi?"

Sormadı, zaten soramazdı!

Biz "Türkiyeli" değil, Türküz. Türk olmaktan asla gocunmayız. Bizim onurumuzdur. Sadece bu gibi anlamsız, tutarsız, hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen sözleri duymaktan gocunuruz.

Vah benim ülkem, seni kimler yönetiyor! Vah benim gazetecilik mesleğim, seni kimler temsil ediyor!”

Evet, bundan tam beş yıl önce yazdığım yazı aynen böyle idi.

Bu yazıya Tayyip’ten herhangi bir yalanlama gelmedi, “Ben televizyonda öyle söylemedim” demedi. Kaldı ki, “Türkiyelilik” dediği, “Türkiye’ye İslamcı düzen gerekir” dediği başka söyleşileri de var elimde.

Şimdi, adına TÜSİAD denilen ve Türkiye’nin en büyük para babaları tarafından oluşturulan kuruluş yeni bir anayasa taslağı hazırlatıp piyasaya sürüyor ve Tayyip’le aynı doğrultuda söz ve isteklerini beyinlerimize çakmaya kalkışıyor…

Sonra tepkiler çığ gibi büyüyünce, o koskoca anlı şanlı patronlar açıklama yapıp “Valla biz onu kastetmemiştik, inanın yanlış anlaşıldık” diye, çevir kazı yanmasın yöntemine başvuruyor!

Ben aslında neye yanıyorum biliyor musunuz? Bu ülkede Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz, ama özellikle de Orta Anadolu bölgeleri, PKK’ya karşı vuruşan nice fidanlarını, ana baba kuzularını toprağa verdi. Onlar o mücadeleyi “Vatan, millet, Türklük” uğruna yapmıştı.

Şimdi bir bakıyoruz ki, o şehitler yatağında ebedi uykularını uyuyan aslanlar unutulmuş, o bölgelerin insanları, hiç değilse bazıları, gidip oylarını Tayyip ve AKP’ye veriyor!

Hangi Tayyip’e?

“Türk’üm demekten gocunmayan ben Türk’üm der” diyebilen, kendisi de “Ben Türk’üm” diyemeyen Tayyip’e!

Bir yanda Tayyip’e oy veren onlar, öbür yanda ise Güneydoğu’da yine Tayyip’e oy veren Kürtçü kesim!..

AKP hem oralarda, hem de Doğu ve Güneydoğu’da en büyük parti! Böyle bir çelişki dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur.

Akla, mantığa, siyasete sığmayan ve binlerce şehidimizin kemiklerini sızlatan acayip bir hadise!..."

KIYMETLİ OKURLAR, yıl 2011, İŞTE bütün MESELE BU…

Anlattığımızın biri “PKK”, diğeri ise“AKP”…

Yani biri ZANA, diğeri ise ÇİÇEK!

Yıl 2011, aylardan EKİM, EKİM’in 01’idir…

Türk tarihinin “ihanet edenler” sayfasına bunu da yazın, gün gelir birimiz hesap sorar, mutlaka sorar…

ERDAL SARIZEYBEK

KAYNAK:

http://www.erdalsarizeybek.com.tr/makaleler/leyla-zanayi-protesto-ediyoruz-ettigi-yemin-gecersizdir-293h.html

KAYNAK:

19 MART 2011 SÖZCÜ GAZETESİ, EMİN ÇÖLAŞAN...

Erdal Sarızeybek

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)