Bölügiray Paşa’nın Mektubu

SEVGİLİ okuyucularım, emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray’dan dün aldığım mektubu size aynen iletiyorum Bölügiray Paşa 12 Eylül 1980 öncesinde ve sonrasında terörün en yoğun olduğu Adana ve çevresinde Sıkıyönetim Komutanı olarak görev yapmış, daha sonra Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı olmuştu.

Onun geçmişe ilişkin yazdığı çok, ama çok ilginç kitaplar var. Hem anılarını, hem de terörle ilgili devlet bilgilerini kapsayan bu kitaplar keşke şimdi de piyasada olsa ve herkes tarafından okunsa.

Bölügiray Paşa’nın aşağıdaki mektubu tam bir ibret belgesi. Özeti şu:

“AKP terörle savaşmayı değil, savaşmamayı öngörüyor.”

işte o mektup.

***

“2002 öncesindeki durum: Özalın savsaklamaları ve güvenlik |www.vatansever.info|güçlerinin terörle savaşım konusunda hazırlıksız yakalanmaları nedeniyle, 1984′te başlayan bölücü terör ve Kürt ayrılıkçı hareketi 1991’e dek giderek gelişmiş ve bölgeye tümüyle hakim bir duruma gelmişti.

1991’den sonraki iktidarların bu konuda siyasi irade göstermeleri, güvenlik güçlerine verilen geniş yetkiler ve destek sonucu bölgede devlet hakimiyeti yeniden sağlanmış, 2002 ye gelindiğinde terör en alt düzeye indirilmişti. (2002 de bir yılda sadece 10 şehit verilmişti…)

2002′den sonraki durum: AKP nin siyasi iktidara gelmesiyle |www.emincolasan.info|birlikte terörle savaşımda siyasi iradenin yokluğu, başanda çok etkili olan yetkilerin iyice kısıtlanması, kimilerinin ise tümden kaldırılması ve güvenlik güçlerine destek olmak yerine köstek olunması sonucu terör yeniden güçlenerek tırmanışa geçmiş ve günümüzde bölgeye tümüyle hakim olmuştur.

Devlet hakimiyeti ise yok olmuştur. Öyle ki, devlet kurumları terörle savaşmak bir yana, kendilerini bile koruyamaz duruma düşürülmüştür.

En küçük güvenlik birimine dek terörle savaş için başarıda çok etkili olan araç, gereç ve aygıtlar sağlanmamış, birliklerin ve karakolların konumları düzeltilmemiştir.

Eğer bunlar sağlansaydı, hâlâ “Teröristler gece karanlığından yararlanarak izlerini kaybettirdiler”Teröristlerin hain kalleş tuzağına düştüler”, “Mayın patlaması sonucu şehit oldular gibi üzücü mazeretlerle karşılaşmazdık.

Ya da, “Teröristlerin izi sürülüyor”, “Operasyonlar aralıksız devam ediyor”, “Kobralar teröristlerin tepesine bomba yağdırdı” gibi sonuç alınamayan açıklamalar da yapılmazdı.

Bu gibi nedenlerle, bölücü teröre paralel olarak “Kürt ayrılıkçılığı” da giderek artmakta ve bir kalkışmayı andırmaktadır

AKP neden seyirci kalıyor? Bu durumu gören ve aklı başında olan herkes sürekli olarak şu soruyu sormakladır: AKP bu vahim durum karşısında neden seyirci kalıyor?”

Bunun yanıtı şöyle Özetlenebilir: Partisel ve kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla Anayasa ve yasalarda yapacağı değişiklikleri ve her türlü uygulamayı gerçekleştirmek, referandum ve seçimlerde gerekli çoğunluğu sağlayabilmek için AKP temelde şu dört güce dayanmaktadır:

1-ABD ve AB

2-Ayrılıkçı Kürt Kesimi

3- İslamcı Kesim

4- Olayları algılama yeteneğinden yoksun kesim

Konumuz ilk ikisi olduğu için bu konudaki düşüncelerimi Özetlemeye çalışacağım:

Atatürk’ün yırtıp attığı “Sevr Anlaşması” ile bir “Kürt Devleti kurulması amacı yeniden hortlamış. ABD ve AB, hiç değişmeyen bu amaçlarını gerçekleştirmek için ilk aşamada “Özerk Kürt Bölgesi” kurulması çabalarında AKP’yi kullanmaya başlamıştır.

Bu bağlamda, dokuz yıllık AKP iktidarı döneminde bölücü terörle savaşta başarılı olmak için gerekli hiçbir ciddi önlem alınmaması sonucu her gün şehit üstüne şehit haberleriyle terörden bıkan halkın sanki “Ver kurtul (!)” noktasına gelmesi beklenmektedir.

Önlemlerin alınmaması. TSK’nın çeşitli yollarla çökertilmesi, ayrılıkçı siyasi kesimlerin kalkışmaya dönüşen eylemlerine kayıtsız kalınması. PKK ile sonuç alınamayan pazarlıkların sürdürülmesi. Kandil e kara harekatının yaptırılmaması, bu planın bazı parçalarıdır.

işin özeti ABD ve AB buyuruyor, AKP uyguluyor. Tıpkı “Al gülüm ver gülüm” örneğindeki gibi!

Böylece hem ABD ve AB’nin -isteklerini yaptığı için- AKP ye desteği sürüyor, hem de büyük bir Kürt kesiminin oylan AKP ye yönelmiş oluyor.

Yani Türk milleti hariç herkes kazanıyor.

Bu arada, AKP’nin kullanıldığını görünce, insanın aklına hani bir zamanlar birisinin Amerikalılara Tayyip Bey için söylediği ”Onu deliğe süpürmeyin, kullanın” şeklindeki sözleri var ya, o sözler geliyor!

Doğrusu çok da iyi kullanıyorlar!..

işte tüm bu çıkarcı nedenlerle AKP, “Terörle savaşmak” yerine “Terörle savaşmamayı” öngörmektedir. Bu arada memleket kaybediyorsa, yüzlerce şehit veriliyorsa ve insanlarımız öldürülüyorsa ne gam!

AKP kazanıyor ya, o yeterli!

Not: Sayın Çölaşan. mektubumda örgüt ve lideri yerine sadece AKP sözcüğünü kullanmış olmamı belki yadırgamış olabilirsiniz. Ancak bu konunun her açıdan sorumlusu AKP hükümeti ve aynı partinin Meclis grubudur.

Onlar onay vermezse örgüt bunları yapabilir mi? Bu nedenle AKP sözcüğünü kullanmayı yeğledim. Saygılarımla.”

BU KİTAP ORTALIĞI KARIŞTIRIR…
İKLİM Bayraktar’ı artık herkes tanıyor, ismi Deniz Baykal’la yüz yüze yaptığı görüşmelerde ve yine onunla yaptığı telefon konuşmalarında geçti. Bu konuşmalan kamuoyuna sızdıran İklim değildi.
Bu olaylara karışan İklim Bayraktar medyada çok hırpalandı ve en sonunda kendisini Oda tv ile bağlantılı olarak açılan yeni bir Ergenekon davasının sanıkları arasında buldu.
Öteki sanıklar arasında gazeteci arkadaşlarımız Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız, Nedim Şener, Ahmet Şık, Mümtaz idil ve Yalçın Küçük abimiz yer alıyor.
Bu davanın iki tutuksuz sanığı var, biri İklim Bayraktar.
İlk duruşma 22 Kasım günü yapılacakmış.
İklim şimdi oturmuş, bu süreçte baştan sona yaşadıklarını kitap yapmış. Özellikle Baykal’la arasında geçen konuşmalan anlatmış.
Savcılık iddianamesinde suçlandığı konuları dün bana anlattı.
Ergenekon üyesi olmak, Soner Yalçın’ın emriyle Baykal’a komplo kurmak…
Bu nedenle 17 yıl hapsi isteniyormuş.

* * *

İklim Bayraktar’ın kitabı sanırım epey ses getirecek. 612 sayfadan oluşan kitap bitmiş ve yayınevine teslim edilmiş. Baskısı da bitmiş ve dün itibariyle kapak basımı yapılıyormuş. Kitabın adı: “Sıra Bende” (Kırmızı Yayınları)
Perşembe günü piyasaya verilecekmiş.
Okumadığım, kapsamını da çok özetle duyduğum kitabın kapağında ise şu ifade yer alıyormuş:
“Bugüne kadar herkes konuştu, ben sustum. Medyadaki yalanlar, yok sayılan gerçekler…”
Bu tür kitaplar ilginçtir ve : çoğu zaman olay yaratır. İklim diyor ki “Bu süreçte ne yaşadıysam aynen yazdım. En ufak bir değişiklik yapmadan her şeyi dürüstçe anlattım. Durup dururken, hiçbir günahım olmadığı halde, ailemle birlikte üzerimize bir tsunami geldi ve perişan olduk. Ancak iddianamede benim bazı telefon konuşmalarıma ilişkin bantlar eksik. Her nedense, telefonum polis tarafından dinlendiği halde savcılık onları kullanmamış. Yargılama aşamasında ortaya bazı çok çarpıcı gerçekler çıkacak.”
Kitabın ilk okuyucularından biri galiba ben olacağım… Ve okuduktan sonra başka bir tanıtım yazısı yazmayacağım.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)