Yine bir “tayyare muhabbeti”nde, Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakıflarının PKK’ya belediyeler vasıtasıyla yardım ettiğini açıklıyor Recep Tayyip Erdoğan...
Yine bir ülkeye giderken tayyareye binmeden sözlerini tekrar ediyor ama bu defa PKK’yı eklemiyor. (Tayyarede de konuşacaktır. Ama bu yazı “tayyare muhabbeti” gelmeden yazılmıştır.)
Maksat CHP’ye vurmak...
Mesele yardımsa...
PKK’ya o kadar çok yardım akıyor ki...
BDP’li belediyeler bizatihi PKK’dır. KCK davasından PKK ile işbirliği yaptıkları iddiasıyla kaç belediye başkanı tutuklandı?
PKK’nın bütçesi, belki bir küçük ülke bütçesidir. Silâhlı mücadele, üç-beş kuruşla yürütülmez.
“Devlet” Güneydoğumuzda kaçta kaç oranında var? Sadece Devlet dairelerinde... Sokakta görebiliyor musunuz?
Bir iki büyük şehir dışında “devlet” yok... (Sebebini aşağıda açıklayacağım.) Halk PKK ile karşı karşıya... İstediklerini ister istemez verecektir.
Bunu önleyecek kim?
Devleti yönetenler değil mi?
Devleti kim yönetiyor?
Hükûmetin başı R. T. Erdoğan meseleye bir de bu yönden baksın.
***
Gazeteci Fikret Bila, Milliyet’te daha yakın zamanda “Dünyada medya desteği açısından PKK kadar şanslı bir başka terör örgütü yoktur” diye yazmıştı. Tecrübeli gazetecinin bu yazdıklarına kim itiraz etti?
Basın yayın organlarındaki PKK tezlerini dillendirenler de aynı zamanda hükûmetle iyi geçinenler... PKK görüşlerini dillendiren bir iki gazeteciyle bu sıra R. T. Erdoğan’ın arası bozuk... Eğer doğrudan kendisine dokunmasaydı onlar da bir şey demeyecekti.
Hani R. T. Erdoğan’ın “Na-Mert” dediği kadın var ya... Hem akademisyen, hem köşe yazarı.
Hakikaten bu kadının yazdıkları akıl alacak gibi değil.
Güneydoğu’ya yapılan yolları “bölge”ye saldırmak için yapılıyor, diye yazabiliyor ve üstelik sözünü geri almıyor.
Kandil’in “yoğunlaştırılmış eğitim”i kadının aklını başından almış.
Türkiye’de inatla, ısrarla bir “PKK yandaşlığı” başından beri alıp yürümüştür.
Dünkü yazımda ayrıntısını yazmıştım. Sol liberallerin PKK sevdası, neo İslâmcıları da sarmıştı. Recep T. Erdoğan’ın seçimden hemen önce PKK aleyhinde konuşmaya başlaması üzerine, biraz geri adım attılar ve hatta “imtiyazlı başörtülüler”den biri doğrudan N. Mert ve E. Temelkuran’ı itham eden “Kandil muhipleri” başlıklı yazılar yazdı. Bunlar ve bunlar gibilerine desteği veren gazeteyi yönetenler, dolayısıyla PKK’ya destek vermiş olmuyorlar mı?
***
Soros’un Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’de yıllık 2 milyon dolar yardımı var. En çok yardımı TESEV alıyor. TESEV’de sol liberaller yuvalanmış durumda... Ve bölücülük üzerine sürekli araştırma yapıyorlar. Destek alanlar sıralamasında sonra Bilgi, Boğaziçi ve Sabancı üniversiteleri geliyor. Bu üniversitelerin en göze çarpan özelliği, Taşnakçı Ermenilerin tezlerini desteklemeleridir. İllâ “Türkler Ermenileri kesti!” diyecekler. Yoksa niye bunlara para versin ki Soros Bey!
Diyarbakır’da bazı kuruluşları da katmak lâzım bu yardım kervanına.
“Türk düşmanlığı” yap, parayı kap!
***
PKK’ya asıl destek nereden geliyor biliyor musunuz?
2003’ten beri hükûmet PKK’ya ve siyasî uzantılarına karşı bir tavır almadığı gibi, onların önünü açan bir yol takip etti. MİT vasıtasıyla R. T. Erdoğan’ın PKK ile doğrudan görüşmelere başladığı sonra ortaya çıktı.
PKK ile görüşmeler başlı başına “yardım” değil
midir?
Devlet, silâhlı adamlarla neyi görüşür? Üstelik öyle silâhlı adamlar ki, acımasız... Çocukları, kadınları, yaşlıları ayırmaksızın katlediyor.
Görüşen insan, “veren” insandır. Vermeyeceksen örgüt neden görüşmeyi kabul etsin ki...
Bu görüşmeler “PKK açılımı”nı getirdi mi, getirmedi mi?
Bir düşünün bakalım.
***
Alman vakıfları, bütün bu doğrudan ve dolaydan yardımın yanında devede kulak değil, deryada damla...
Arslan TEKİN
Yeniçağ