Levent Kırca yazdı:"Erenlerin sağı solu belli olmaz"


NTV’de, TRT ve CINE5’te ülkenin gerçeklerini görmeyen, görmezden gelenler, ödüllendiriliyor. Kah program yapıyorlar, kah dizilerde ve reklamlarda oynuyorlar. Ben bu adı geçen kanallarda devrimci ya da demokrat zannettiğim kişileri görünce onların namına yüzümü kızartıyorum, “Aman yarabbi, bu da mı?!” diyorum.

Ben ve benim gibilere kapılar kapanırken, bütün kifayetsiz yandaşlar mahsul topluyor, “bereket” ülkeyi satma pahasına.

Yapımcılar da tam olarak durumu bilmedikleri için, bir dizi ya da program için çağırıyorlar beni. Parasında pulunda her şeyinde anlaşıyoruz, el sıkışıyoruz. “Biz sizi sözleşme için arayacağız” diyorlar. Sonra bekle ki arasınlar. Duymak istediğimi duymak için aradığımda, “Abi siz yasaklıymışsınız, biz de sizden utandığımız için arayamadık,” diyorlar.

Canınız sağ olsun.

Son zamanlarda o kadar arttı ki bu durum, halk hariç herkes benden cüzzamlıymışım gibi kaçıyor. Diyorum ki, söylemeli AKP’ye;

Bizim gibilere bakkallar da ekmek vermesin, hatta su da. Evlerimizin kapılarını beyaz kireçle işaretleyip bizi tecrit etsinler. AVM’lere girerken güvenlik herkesi arıyor. Bizi AVM’den dışarı çıkarken de arasınlar. Kısacası ülkeyi bizden korusunlar. Ben kendimi sık sık arıyorum mesela. Geçen gün arka cebimden bir tırnak çakısıyla bir de Atatürk resmi çıktı. Gördün mü bak?…

Yeni yıl

Ülke yeni yıla girerken eğlenecek. Televizyonlar, yılbaşı eğlencelerine katılacak sanatçıları anons etmeye başladı. Başrollerde Sezen Aksu. Sonra da Egemen Bağış’ın ayağını yıkamak isteyen Ajda. Ben şarkıcı olsaydım, Van’da depremzedeler donarken ve Silivri’de insanlar ölüme terk edilmişken, TV’lerde eğlence programına malzeme olmayı reddederdim.

Van’da aile dostlarım var. İsimlerini vermek istemem çünkü rahatsız edilirler. Kar yağarken çadırlardaki depremzedeleri düşünebiliyor musunuz? Elektrik olmadığı için ısınma olasılığından da yoksunlar. Bu insanlar ne yer ne içerler? Tuvalet ihtiyaçlarını nasıl giderirler? Van’daki dostlarım, “Allah aşkına gel de bir gözlerinle gör” diyor. İki gün sonra ben de yanıma kameraman arkadaşımı alıp Van’a hareket edeceğim. Ve orada yaşanan gerçeği gözlerinizin önüne sereceğim. Hangi televizyon mu yayınlayacak bunu? Tabii ki “Ulusal” ama ben diğer kanallara da servis edeceğim görüntüleri. Sonunu birlikte göreceğiz, bakalım.

Van’daki bir avuç kazazedeye ellerimizi uzatamıyoruz. Sivas olaylarını hâlâ aydınlatamadık. Hrant Dink Davası ortada. Maraş ve Çorum olayları yanıt bekliyor. İçeride sorunları aşamazken, bir de Ermeni Kanunu çıktı başımıza. İç meselelerdeki başarımızı dış işlerimizde de tekrarlarsak, vay halimize! Şimdilik “Benim babam seninkini döver” politikasıyla yürütmeye çalışıyoruz işlerimizi.

Tiyatroları dolaşıyorum

Önce Sadık Şendil Usta’nın Kanlı Nigar’ını seyrettim. Son derece başarılıydı. Oyunda aynı zamanda İbiş’i oynayan yönetmen, belli ki Geleneksel Tiyatro’yu, Orta Oyunu’nu iyi biliyor. Bugüne kadar çok Kanlı Nigar seyrettim. Yönetmenin yorumu izlediklerimin en iyisiydi. Perihan Savaş biraz durgundu. Yani yorgun gibi. Belki yalnızca o gece öyleydi. Oyuncuların hepsi birbirinden başarılıydı. Sümer Tilmaç baştan aşağı sempati dolu. Hele Azeri’yi oynayan Umut Oğuz isimli bir genç var ki, gözlerime inanamadım. Sahneye güneş gibi doğuyor. Bundan böyle onun takipçisi olacağım. Bu oyun için kutluyorum arkadaşlarımı, özellikle de yapımcıyı.

Leyla’nın Evi

Belki de Zülfü Livaneli’nin en kötü romanı. Okuduğumda, ne söylediğini anlamamıştım. Oyunu seyredince gene anlamadım. Onca söylenecek söz varken, ne demek ister “Leyla’nın Evi”? Nedim Saban çok süslemiş oyunu, iyi de etmiş. Oyuncular başarılı. Oyunun yıldızı hiç şüphesiz Ayça Varlıer. Oyun varlığını Ayça’ya borçlu.

Ben oyunların bir şey söyleyenini seviyorum. Çünkü ülke insanımıza söylememiz gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. İnsanlarımız çok ihmal edilmiş. Onların gerçekleri duymaya ihtiyaçları var.

Van’a gidiyorum

Birkaç gün içinde Van’a gidiyorum. Reklam olsun diye değil, boy göstermek için de değil. Şimdi oradaki insanlar çok yalnız. Gerçekleri yansıtmaya gidiyorum. Bir de davetim var, hadi, Şener Şen, Ali Poyrazoğlu, Haluk Bilginer, Sinan Çetin, Cem Yılmaz, Beyaz, Okan Bayülgen; sizleri de davet ediyorum. Buyrun, gidip gerçekleri birlikte yansıtalım. Var mısınız? Kestane kebap, acele cevap…

Boğaz’da bir parti

Kazara ben de davetliydim. Boğaz’da bir yalıda yıl sonu partisi. Şampanyalar, tepsilerde uçan daireler gibi gezdi garsonların elinde. Havyarlar o kadar boldu ki, birbirimizin yüzüne sürerek şakalaştık. Hemen herkes körkütük sarhoştu. Çok mutluydular. İnsanlar Van’da donarken, onlara “hava hoştu.” Deprem çoktan unutulmuştu. Silivri’yi kimse konuşmak bile istemiyordu. Çoğu dünyadan ve ülkeden bihaberdi. Sadece “markaları” ezbere biliyorlardı. Bir de ülkenin iyiye gittiğini sanıyorlardı… Ben kimseyle diyalog kuramayınca, yan kapıdan usulcacık kaçtım.

Belki onlar hâlâ eğleniyorlardır…

Levent Kırca
Aydınlık
25.12.2011

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)