F Tipi ile İhlas’ın Amerikan kardeşliği!


Geçen gün kanallarda gezinirken TGRT’ye takıldım.
Baktım Hüseyin Gülerce Yalova’dan canlı yayında!
O kim mi?
F Tipi Cemaatin sözcülerinden!
Gülümseyip geçtim!
Ertesinde TGRT’yi daha yakın takibe aldım!
Aman Allahım, F Tipi’nin karargahı olmuş bu kanal!
O TGRT ki kuruluşunda profesyonel yönetici olarak büyük emeğim geçmişti!
Derken hatıralar canlandı gözümde!
Enver Ören’in Fethullah Gülen için iman tebliği misali ettiği o dehşet sözleri hatırladım!
Neler mi söylemişti?
Vallahi ifşa edemem, eğer edersem Fethullah Gülen’e hakarete aracılıktan kesin mahkum olurum!
Ve heyhat dün onları bana söyleyen Enver Ören’in kanalında bugün F Tipi fink atıyor!
Hayır, bu F Tipi AKP misali iktidar partisi değil, yani iktidara mahkumiyetlik söz konusu da öyle davranılıyor değil, tersine Tayyip beyin F Tipi’nde çok hoşlanmadığı vakıa ve biliniyor. Dolayısı ile Enver Ören ya da İhlas Gurubunun bu tutumu yani F Tipi ile olan yakınlaşması zorunluluğun tersine bir tercih ve hatta kader ortaklılığıdır!
Peki, ne midir o kader birliğinin esası?
Amerikan kardeşliğidir!
Evet, Fethullah Gülen’in ahiret akıbeti için bana dehşet şeyler söyleyen Enver bey bugün onunla ABD kardeşliği adına kol kola ve gönül gönüledir!
İşte bu kırılma ya da dönüşümü o günlerden gördüğüm içindir ki 10 küsur sene önce İhlas Holding’in tarihinde rızasıyla istifa dilekçesini yazıp ayrılan tek yönetici bu satırların yazarıdır!
ABD Ankara Büyükelçiliğinden İhlas’ın danışmanlığına sıçrayan Marc Grossman’ın ABD vatandaşı olan Mücahit Ören ile olan özel ilişkisine şahit olduğum an, “Hadi bana eyvallah” demişimdir! (Grossman’ın aylık yüz küsur bin dolar maaşla danışmanlık olayını TGRT bile haber yapmıştır ki isteyen Google’den bunu görebilir)
Benim anlayamadığım İhlas’ın içindeki temiz olduğuna inandığım kimi isimlerin hala bu tezgahı görememesi ve de susmasıdır!
Aynı şekilde kendilerine mümin diyenlerin, bazı cemaatler üzerindeki bu korkunç Amerikan ipoteğine suskun kalmaları ve sineye çekmeleri asla anlaşılır değildir!
Kıyamet alametleri denilen şeylerden biri de herhalde bu olsa gerektir!

Solun Deniz Gezmiş vefası ve ülkücülerin vefasızlığı!
6 Mayıs Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idam edilişlerinin yıldönümüdür!
Bu sene bu tarihe denk gelen günlerde sol Deniz Gezmiş’i parmak ısırtacak etkinliklerle andı!
İtiraf edeyim eylemli bir ülkücü - öğrenci geçmişi olan bu satırların yazarı, eskisi gibi Deniz Gezmiş’e kızmıyor ve anılmasına asla tepki göstermiyor!
Tersine o gencecik insanın yiğit anti Emperyalist duruşuna saygı bile duyuyor!
Ancak onun anılması sürecinde müthiş bir kıskançlık duyuyor!
Neye mi?
Solun Deniz Gezmiş’i kucaklamasının aksine Ülkücülerin dava arkadaşlarını unutması ve hatta yok saymasına!
Evet , sol büyük bir vefa ile kendi kahramanlarına selam dururken Ülkücüler böyle bir şeyi aklının ucundan bile geçirmiyor!
Oysa Ülkücülerin de Yusuf İmamoğlu’ndan Dursun Önkuzu’ya, Lokman Kadakal’dan Mustafa Pehlivanoğlu’na kadar yüzlerce ve binlerce kahramanı var!
Ama hayır bugün kendilerini ülkücü diyenlerin böyle bir derdi yok!
O gencecik çocuklar başta Devlet Bahçeli hiç kimsenin umurunda değil!
Olsaydı bir kez olsun onları anma geceleri yaparlar ve bir mevlit olsun okuturlardı!
Yaptıkları tek şey bıyığı terlemeden toprağa düşen o çocukların kanları ile inşa ettiği siyasi miras üzerinde tepinmek!
Bu tabloyu gördüğüm içindir ki bendeniz ülkücüleri, 12 Eylül öncesinde samimi duygularla mücadele edenler ve bugün ülkücülükten geçinenler diye ikiye ayırıyorum!

Başbakan yazdığımızı 6 ay sonra doğruladı!
Bu sütunu izleyenler hatırlar ve arşivimiz ortada!
Aralık ayı başında Başbakan Erdoğan için kolon kanseri oldu dedik!
Pek çok kimse dudak büktü!
Dahası Başbakan bile televizyonda, “kanser değilim” açıklamasını yaptı!
Ve ilahi bir tecelli!
Tayyip Bey iki gün önce Adana Numune Hastanesini geziyor.
Kolon kanseri olduğunu öğrendiği hastaya aynen şunu söylüyor: “İkimiz de aynıyız, hastadaşız!”
Allah söyletti derler ya öyle bir tablo!
Evet, hakikatlerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu var!

Kendi kendine şike yapan futbolcu!
Etik Kurul’dan sonra Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu da kararlarını açıklandı!
Buna göre disipline sevk edilen 16 takım suçsuz!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım suçsuz!
Keza pek çok yönetici suçsuz!
Peki, kim mi suçlu?
Futbolcu İbrahim Akın!
Bu genç çocuğa şike yaptığı için 3 yıl hak mahrumiyeti cezası verildi!
Bunun anlamı İbrahim Akın’ın futbol hayatının bitmesidir!
İyi de bu delikanlı iddia edilen şike suçunu nerede ve kime karşı işledi!
Ortada böyle bir suç varsa muhatap da olması gerekiyor, öyle ya İbrahim Akın durduk yerde kendi kendine şike yapmadı ya!
Heyhaaaat Disiplin Kurulu tam tersini söylüyor iyi mi?


Sabahattin Önkibar
Yeni Mesaj

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)