Birkaç yazı önce “kahraman beklemek” başlıklı bir yazı yazmıştık.
Yazımızın ilk cümleleri şöyleydi:
“Pek çok kimse, çevresinde, yöresinde, bölgesinde “kahraman” arıyor.
Ama kendisi “kahramanlığa” soyunmuyor, soyunmayı göze alamıyor…
Neden? Çünkü korkuyor.
Başıma bir iş gelir. İftira atarlar…
Çoluk çoğumla ortada kalırım diye düşünüyor…
Akşam haberlerinde…
Ekrandaki kimi yüzleri sürekli görünce, hırsından kanal değiştiriyor…
Ya sabır diye bağırıyor çağırıyor ama bu sadece dört duvar arasında kimsenin görmeyeceği ve duymayacağı bir ortamda oluyor…
Peki “kahramanlar” yok mu ortalıkta?
Var…
Var ama sayıları çok az ve hep belli kişiler…”
Yazımızın sonunu da şöyle bitirmiştik:
Bizler, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz.
Bu devlet, bu vatan, bu bayrak, bu ordu…
Bu topraklar, bu insanlar bizim…
Dağılırsak, ayrışırsak, bölünürsek, çökersek
Ve
“KİNDARLAŞIRSAK…”
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya…
Değil!....Kaybeden biz oluruz…”
İnsanlarımız giderek ciddi ölçüde bunalmaya başladı.
Ülkenin gidişatından memnun değiller.
Alternatif bir parti ve iktidar bulamadıklarından, AKP’yi çaresiz kuşkulu ve kaygılı olarak desteklemeye devam ediyorlar…
Oysa Ekonomide alarm zilleri çalmaya başladı.
Durum ortada…
İşsizlik tam bir felaket…
İşçi, memur, öğretmenler, doktorlar, gençler sokaklarda hak hukuk arayışının mücadelesini veriyorlar…
PKK denilen hain, 2001’de iyice bitmişken, bugün ülkenin tam anlamıyla baş belası konumuna gelmiş durumda.
Başbakan, giderek sertleşiyor.
Halkın önünde, kürsülerde meydanlarda bağırıp çağırarak yaptığı konuşmalarında, kaygı verici ve ürkütücü söylemlerde bulunuyor…
Ülke yadsınmaz biçimde “tek adam” yönetimine girmiş durumda.
Bırakın başkalarını, kendi partilileri, milletvekilleri, bakanları dahi Başbakan’a söz söyleyebilmek cesaretinde değiller…
İnsanlar çeşitli kimlik ve tanımlarla karşıtlık pozisyonuna girmiş, “ötekileştirme girdabında” savrulup duruyorlar…
BİR AYDININ YAZIYA DÖKÜLMÜŞ DÜŞÜNCE VE KAYGILARI
Türkiye’nin nereye doğru gittiğini sorgulayan insanlarla dolu yakın çevrem. Gittiğim yerlerde, bulunduğum ortamlarda tepkileri ve kaygılarını paylaşmak isteyen tanıdıklarla biraz da çaresizlik içinde “Ne yapmalıyız?” sorusunu soran insanlarla karşılaşıyorum.
AKP, ülkedeki bütün iktidar odaklarını kontrolü altına alıp/ Türkiye’yi kendi tahayyülüne göre yeniden şekillendirme hedefine doğru kararlı biçimde yürürken muhalefet partilerinden fazla medet ummayan ve bu gidişi durdurmak için ne yapacağını bilmeyen insanlar kaygılarını, korkularını paylaşmak istiyor. Bir umut ışığı arıyor…
Bu insanlarla konuştukça onları tedirgin eden şeyler arasında Türkiye’nin geleceğine ilişkin kaygıların öne çıktığını daha iyi anlıyorum.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’yi kendi tahayyülüne uygun bir ülke haline getirmeye kararlı olduğunu artık gizlemezken ve bu hedefe iyice yaklaşmışken bu tür kaygılar da büyüyor doğal olarak.
Avrupa Birliği (AB) üyesi olamayan Türkiye’nin “AKP ülkesi” olmasını önlemek için bir şeyler yapmak istiyor bu insanlar ama ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını kestiremiyorlar.
Sarılacak güvenilir bir dal arıyorlar ama bulamıyorlar.
Nasıl bu duruma düştüklerini de anlayabilmiş değiller.” (Türkiye Kime Kalacak – Osman Uluagay – Syf: 78 – Doğan Kitap)
Yazarın bu yöndeki düşüncesi ve kaygıları; söz konusu yazımızda “Kahraman Beklemek” diye nitelemeye çalıştığımız gerçeğin, somut ve açık anlatımıdır…
Pek çok insan kaygılı ve “kahraman bekliyor” ama kimse “sessiz kahramanlıktan” görünür, ortada ki “gerçek kahramanlığa” soyunmuyor.
Nedir “Gerçek kahramanlık?”
Namuslu, dürüst, vatansever bir insan olduğu sürece, gölgesinden korkmayan, gerçekleri kararlılıkla savunan ve demokratik her mücadelede yasalara bağlı olarak, hak hukuk adına yerini almaktır…
Kimse önce kendi taşın altına parmağını sokmadan, başkalarından kahramanlık beklemesin!
Sen küçük bir olayda, haksızlıkta sesini çıkarma, heykel gibi kaskatı ve sessiz kesil, sonra da, “vay halimize…” diye sabah akşam elini dizine vur…
Tabi böylesine sessiz ve “yalaka” kalmaya devam ederseniz, sizin gibi sözde anlı şanlı (!) gazetecilere, köşe yazarlarına TASMAYI layık görürler, TASMASIZ SÜRECİN SESSİZ KAHRAMANLARI(!)
Sizler halâ gölgenizden korkmaya ve rezil yalakalığınıza devam edin!..
Başka ne söyleyelim?
Burhan Özbey
