Anayasa, füze kalkanı ve dağılan AB

Sondan başlayalım. AB, dağılmanın eşiğindeymiş. Bunu AB karşıtı biri söylemiyor, tam tersine bu işten sorumlu bakan Ali Babacan söylüyor. O zaman soruyoruz tabii: AB için verilen tavizler ne olacak şimdi? Onları geri alabilecek miyiz? İmzalanan yerel yönetimler yasası ne olacak? Terörü önleyememekte büyük imkan (!) oluşturan, mesela “karakol” lardaki askerlerin dışarı çıkması için vilayet izninin lazım geldiğine dair olan yasa ne olacak? AB uğruna kota koyduğumuz ve yerine ithal mal ve gıda aldığımız yasalar ne olacak? AB uğruna oluşturduğumuz HES’lere başkaldırdıkları için şiddet gören köylülerimiz ve çevrecilerimize ne diyeceğiz?
Güneydoğu için boyuna, Diyarbakır başta olmak üzere, güneydoğu şehirlerimize gelip giden, mahkemelerimizi gözleyen, Ankara’dan çıkmayan heyetleriyle, AB müdahaleleri ne olacak?
Şu füze kalkanı da içerdiği sırlarla gitgide kafa karıştıran yahut kafaları aydınlatan bir hal aldı. Mısır, El Ahram gazetesi, bunun İran, Rusya ve Türkiye’nin düşmanlarına karşı (ki bunları Suriye ve Irak olarak tespit etmiş, şaşılacak bir tespit tabii) yöneltilmekte diyor ve Mısır’a karşı da yöneltilebilir diye ekliyor.
Baştan beri herkes kalkanın İran’a karşı İsrail’i korumak amacıyla konuşlandırılacağını söylüyordu. Stretejist Haluk Dural ise çok başka bir teoriyi dile getirdi.
Haluk Dural’a göre, füze kalkanı doğrudan doğruya Türkiye’ye müteveccihtir. ABD askerlerinin o yapay “geri çekilme” faaliyeti sırasında, yeni Anayasanın temin edeceğini sandıkları “özerk” bölgede oluşacak federal yapının, Türk Hava Kuvvetleri’nden korunması için yerleştiriliyormuş. Çünkü kalkanın menzili İran’a ulaşmaz, 400 kilometre.
Hazırlıklar nasıl ama? Yeni Anayasa, daha önce referandumla ele geçirilmiş yüksek yargı, PKK ile en başarılı mücadeleleri vermiş komutanlar, füze kalkanı yerleştirilirken çıkarılan Suriye ve Libya gürültüleri, İsrail ile başlatılan küskünlükler...
AB’nin dağılmanın eşiğinde oluşuyla, artık Türkiye’ye Demokles’in kılıcı gibi, sallandıramayacakları “AB’ye giremezsin ha” tehditleri son bulurken, onları son ve kuvvetli ataklar yapmaya sevk ediyor. İsrail Kürdistanı’nın kurulmasının daha da gecikmesini engellemeye çalışıyorlar. Bu durumda tekrar tekrar “yağma yok” demek ihtiyacı duyuyorum ve ilahi adaletin de artık gecikmeyeceğini söylemek istiyorum. Çünkü cinayetlerin hedefi artık polis, öğretmen, asker, mühendisten öte, Kürt kökenli vatandaşlar olmuştur ve bu, birçok kişinin aklına başına getirecektir.

Sanal bir konuşma
Yazımı yazdıktan sonra Meclis’in açılışını izledim. Bütün bir yazıyı ona tahsis etmeme fikrimde haklıymışım. Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını yer yer izledim. Hemen bütün başlıklarda ve devamında “hiç de değil” itirazıyla karşılanacak iddialarda bulundu. Hele Avrupa Birliği, Suriye, Libya gibi konularda! Bildiğimiz yanlışların Büyük Meclis’in açılışına da damgasını vurduğunu görmek üzücüydü.
Leyla Zana ve diğerlerinin Türkçe yemin etmelerini ise yenilenecek “Anayasa” da müsteşar Hakan Fidan’ın, ortaya çıkan konuşmasında taahhüt ettiği “özerklik” le ilgili vaatlerle bir rüşvet-i kelam saydım.


Afet ILGAZ
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)