Gençliğin umudu teste dayalı sınav sistemine bağlı

Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Türkiye’de gençlerin tek hedefinin geleceklerini kurmak üzere iyi bir iş umudu olduğunu söyledi. Ortaş, “Bu umut teste dayalı sınav sistemine bağlı. Bu nedenle öğrencimiz günde 18 saat sınav ve test düşünmekten başka şey yapamıyor” dedi.

Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş ile Türkiye’deki eğitim sistemini konuştuk. İşte Prof. Ortaş’ın düşünceleri...

Ortaöğretimle üniversitelerin yeni eğitim yılı birlikte başladı. Yaklaşık 22 milyon öğrencinin, birkaç ülkenin nüfus büyüklüğündeki gençliğin bir tek hedefi var:

Geleceklerini kurmak üzere iyi bir iş umudu. Bu umut, teste dayalı sınav sistemine bağlı. Bugün milyonlarca öğrencimiz eğitim, sanat, estetik, ruh sağlığını geliştirecek etkinliklerden ve yaratıcılıktan uzak, günde 18 saat sınav ve test düşünmekten başka bir şey yapamıyor, adeta dünyayla bağlarını koparmış durumda. Çok zeki ve pırıl pırıl bir gençliğe yapılacak en büyük kötülük, onları doğadan ve öğrenme ortamından uzak tutarak sınava endekslemektir.

Nitelikli iş gücü

İlköğretimden yükseköğretime kadar uygulanan program somut ihtiyaçlardan uzak, ezberletme-öğretme eksenli olup ülke gerçeklerinden kopuktur. Uygulanan programlarda eğitim boyutu eksik kalmıştır. Ülkenin nitelikli iş gücü sorunu çözülememiş, yetiştirdiğimiz sınırlı sayıdaki kişilerin çoğunluğuna gerekli yaşam koşulları sağlanmamıştır. İşte bunlardan dolayı sürekli beyin göçü veriyoruz.

Üniversitelerin durumu gerek akademik yapı, gerek eğitim kalitesi bakımından ciddi anlamda sorunludur.

Üniversitelerin toplumla bağlantısı, sağlık hizmetleri dışında neredeyse kopuk durumda. İyi niyetle açılan onlarca yeni üniversite, her yönüyle evrensel üniversite normlarından uzak durumdadır. Türkiye’nin dünya ölçeğinde ciddi anlamda ilk 500’e giren bir üniversitesi dahi yok (zaman zaman İstanbul ve Hacettepe 450’nci sıralardan sonra yer alıyor) denilebilir. En kötüsü de üniversitelerin kendi sorunlarını tartışmaktan çekindikleri, adeta üzerlerine ölü toprağı örtülmüş gibi sesiz ve bir kurtarıcı bekler havsında olmalarıdır.

İlköğretimden üniversite ve akademiye kadar yaşanan sorunların temelinde, bilimden yoksun bir toplum olduğumuz gerçeği yatıyor. Bilimin temel felsefesi anlaşılmadan, özerklik anlaşılmaz. Özerk kurumlar olmayınca da bilim olmaz. Özerkliğin ve bilimsel özgürlüğün, yaratıcılık olduğu düşüncesi hocalarımız tarafından her alanda işlenmelidir. Ne yazık ki bugün bankalar, futbol federasyonları ve takımları ve diğer bazı kamu kurumları kendi içinde özerk, üst yönetimlerini de belirleyebiliyor ancak bilim kişileri kendi üst yönetimlerini belirleyemiyor. Bilim, bilgi, erk sahibi kişiler kendi kendilerini yönetmiyorsa burada ciddi bir sorun var demektir. Onun için önce bilim kuruluşları özerk olmalı ve bilim kişileri ve yöneticileri biraz ayrıcalıklı ve işin doğasına uygun ve liyakate dayalı olarak belirlenmelidir.

Bu sağlanmasa on yıl sonra da aynı konuyu konuşur dururuz.
Bilim ve araştırma işi inşaata, makine yapmaya, ticaretle uğraşmaya, satıp almaya benzemez. Bu iş, temelden anlaşılmadan, yenlikçi ve devinimci bir ruh ve bilgiye sahip olmadan yapılmaz. Bu da kolay kazanılacak bir şey değildir. Temel bilim anlayışına sahip olmak, ne satın alınabilir ne de üç günde kazanılabilir. Bunun birinci koşulu kurumsal özerklik, ikinci koşullu da akademik özgürlüktür. Günümüzde kişi profesör de olur, daha yükseği de olur. Ancak bilim insanı vasfı taşımak ve onun gereği olan eleştirel düşünce, yaratıcılık, bilgiyi dönüştürme ve toplumsal hizmet sunmak ayrı bir konudur.

Tartışma konusu

Mustafa Kemal’in, “mühendis, doktor olabilirsiniz ancak sanatçı olamazsınız” ifadesine uygun olarak bilim ve düşün insanı olma, oldu biti bir iş değildir ve olmamalıdır. Ülkemizde yaşanan sorunun bilim kültürünün sokakta, siyasete ve hatta çoğunlukla üniversite ortamında da yeterince kavranamamasındandır. Üniversite, ortaöğretimin devamı olarak görülüyor. Üniversiteler bir günde açılıyor, kolayca yönetici atanıyor ve ders veriliyor ancak üniversitelerin meyvelerinin değeri ve kalitesi ise tartışma konusudur.


*****


Üniversitelere ‘patent’ uyarısı

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversitelere atama ve yükseltme kriterleri arasına patent konusunun da alınmasına yönelik yazı gönderdiğini, paten sayıları bakımından kötü durumda olduğumuzu söyledi. Özcan, Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi’ne (UNAM) bağlı Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü’nde görevli patent sahibi 20 öğretim elemanıyla bir araya geldi.

Özcan, üniversiteler arasında tatlı bir rekabet başladığını ifade ederek üniversitelerin kaç yayınları, patentleri olduğu konusunda birbirlerini takip ettiğini söyledi. Üniversitelere bilim ve teknoloji anlamında Ar-Ge çalışmalarına yönelik devlet tarafından biraz daha fazla para aktarılması gerektiğini anlatan Özcan, bunun olması durumunda belli bir eşiğin atlanabileceğini söyledi.

Özcan, “Patent alsanız bile onlar raflarda kalıyor gibi bir durumla karşı karşıyayız. Üniversitelerimize ‘patenti mutlaka atama ve yükseltme kriterleri arasına alın’ diye iki kez yazı yolladım. Bazı üniversitelerimiz aldı, bazıları almadı. Ne kadar iyi çalıştığından pek emin değilim. Takip ediyoruz ama bizi tatmin eden bir sonuç yok ortada. Bu sefer üçüncü kez yazı göndereceğiz” dedi.


*****


Balon Pilotluğu’na bu yıl öğrenci alınacak

SİVİL havacılık alanında verdiği eğitimleri sürekli geliştiren Kapadokya Meslek Yüksekokulu, 2011-2012 akademik yılı ek yerleştirmeleriyle birlikte 2 yıllık ‘Balon Pilotluğu’ programına öğrenci almaya başlıyor.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından verilen Yer Hizmetleri, Kabin Memuru Temel Emniyet Eğitimi, Uçak Teknisyenliği eğitim yetkilerini almış olan ve 9 Mart 2011 tarihinde bu yetkilerine ‘Balon Pilotluğu’ eğitimi yetkisini de ekleyen yüksekokul, açmış olduğu kurslarla bugüne kadar 20 özel, 6 ticari, 4 öğretmen pilot yetiştirdi. 11 kontenjanla yüksekokulun Nevşehir yerleşkesinde eğitime başlayacak olan programı tercih etmek isteyen öğrencilerin, ek kontenjan döneminde YGS-6 puan türünden tercih yap-maları gerekiyor.


*****


Soruları artık bilgisayar seçecek

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, “Artık ne şifre, ne kopya, ne de insan hatası olacak. Önümüzdeki yıldan itibaren sorular insan eli değmeden, binlerce sorunun bulunduğu havuzdan bilgisayar tarafından rastgele seçilecek. Otomatik Sınav Sistemi, 2012’den itibaren tüm sınavlarda uygulanacak” dedi. Soru hazırlanan tüm bilgisayarların tek bir network’e bağlı olacağını belirten Demir, işlemlerin kriptoyla saklanacağını ve dışarıdan bilgisayara girilse bile soruların okunamayacağını ifade etti.

Sadık Gültekin
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)