Bu böylece biline...

Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’de Millet Meclisi’nde ilan edilmişti.

Her yıl, bu tarihi, kutluyoruz.

Nasıl kutluyoruz?..

Meydanlara toplanıyoruz. Öğrenciler, yerine göre vali, kaymakam, belediye başkanı, okul müdürü, jandarma komutanı... Sonra halkı temsilen bir demet yurttaş; sonra bayraklar, sonra İstiklal Marşı…

Ve Amerikan usulü “ti” borulu soyut nitelikli bir “saygı duruşu”…

- Rahat!..

Allah rahatlık versin necip Türk milleti!..

Günün mana ve ehemmiyeti cümlesinden Atatürk… Samsun, Erzurum, Sivas... Ve Ankara... Şanlı Kurtuluş Savaşımız... Ve Lozan.

Ve stop!.. Buraya kadar, “sağ”da inecek var şoför bey, birilerine müsaade…

Son olarak resmi törenler, resmi erkân; resmi el öpmeler… Cumhuriyetin 31 pare top atılarak kutlanışı; tebrikler, kokteyller ve en ileri aşamada, “Cumhuriyet Resepsiyonu”… Ve balo!

Neden balo?

Çünkü çağdaşlık ve modernlik... Kadın haremlik; erkek selamlık ve bir arada, kristal kadehlerde Yandım Çavuş yayık ayranı; orkestra fonda ritmi önde, melodisi arkada bir melodi tüttürüyor... Sola iki adım; sağa tek adım; şöyle bir ortadan geriye dönüş... Hooop!..

- Cumhuriyet Bayramınız mübarek olsun!..

-

+ + +

Tarih 29 Ekim 2005.

Yer Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı, Aslanoğlu Köyü.

Her çatının üzerinde Türk bayrakları.

Köyün ismi bir günde değiştirilmiş, “Cumhuriyet Köyü” olmuş!..

Ellerinde bayraklar Cumhuriyet’i kutluyor Güneydoğu’nun aydınlık kafalı köylü yurttaşları...

Cumhuriyet Köyü, yöresinde oynanan ayrılıkçı emperyalist kışkırtmaların ortasına dikmiş Türk bayrağını, sallıyor iki yana...

Ve dudaklarda iki cümle var:

- Yaşasın Cumhuriyet!

- Kahrolsun ağalık!

Bir ülkede Cumhuriyet, ancak, orta çağ karanlığının temsilcisi olan toprak ağalığı sistemini ve bu sistemin tarlasında yetişen gericiliği tasfiye ederek kurulur.

Ağalık düzeninin hüküm sürdüğü bir yörede vatandaş olunmaz; yurttaş olunmaz...

Cumhuriyet rejimi ancak, feodal üretim tarzını; yani ağalık düzenini, tüm ekonomik esasları ve bu esaslar üzerinde yükselen toplumsal değerleri ile birlikte topyekun tasfiye ederek gerçekten kurulabilir…

Bismil’in Cumhuriyet Köylüleri, 29 Ekim 1923’ü; 29 Ekim 2005’de böyle kutladılar.

Cumhuriyetin kazanımları onlara kutlu olsun… Yetmedi; helal-i hoş olsun!..

Cumhuriyet, sadece törenlerde eline bayrak ya da fener alıp, sallamakla kutlanmaz...

Cumhuriyet, gerçek anlamda ancak, Cumhuriyet kültürünü, O’nun, toplumsal ve bireysel kazanımlarını, hayatımıza geçirmekle yaşadığımız düzene egemen kılmakla kutlanabilir.



Gelin bu önemli günde, önemli bir sorunun yanıtını birlikte arayalım:

- Bizler, 29 Ekimlerde neyi kutluyoruz; niçin kutluyoruz?..

Bu sorunun yanıtı bugünün çok sayıdaki sorunun çözümüne ışık tutacak bir niteliktedir...

Bugünün koşullarında bu aynı soru, şöyle de dile getirilebilir:

- Cumhuriyete karşı olanlar; gerçekte neye karşılar?.

- Neyi yıkmak ve yıktıkları şeyin yerine neyi getirmek istiyorlar?

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda, bu sorulara yanıt aramak bizlere, “neyi korumamız gerektiğini” öğretecektir.

Bu açıdan yaşamsal bir önemi var bu sorunun ve verilecek yanıtın.

Çünkü;

r Bir ülkede Cumhuriyet rejimi varsa, o ülkede, hâkimiyetin kaynağı gökte değil; yerdedir...

r “Hakimiyet kayıtsız şartsız, milletindir...” sözü, Cumhuriyetin ilan edilmediği bir meclisin duvarına yazılamaz.

Osmanlı’da, hâkimiyetin kaynağı göklerde idi.

Padişah, halkını [ümmetini] Tanrı’dan aldığı yetki ile yönetirdi.

Halktan aldığı salahiyetle değil…

İşte Cumhuriyet rejiminin, laik olmayan ümmetçi yönetim biçimlerinden temel farkı budur.

Türkiye, bir Cumhuriyet olduğunu, 29 Ekim 1924 tarihinde bütün Dünya’ya resmi şekilde ilan etmiş ve devlet yönetimini ve bu yönetime esas teşkil eden tüm kural ve sistematiği, dine ve inanca değil; akla ve bilime dayandırdığını ve halkı yönetme yetkisinin, sadece ve sadece halkın onay ve rızasına bağlı olduğunu dosta düşmana [resmen] açıklamıştır…

31 pare top atılmıştır göklere doğru!

Halk, kendi iradesini Devletin merkezinin orta yerine dikmiştir!

İşte 29 Ekim, yeni Türkiye Devleti’nin aklın aydınlığına doğru sürdürdüğü uygar ve devrimci yürüyüşün en önemli kilometre taşı olarak bu düşüncelerle kutlanmalıdır…

Yüce Gazi Mustafa Kemal Atatürk!..

Seni anmak, senin de söylediğin gibi, eserlerinin bilincine varmak ve onlara sahip çıkmakla eş anlamlıdır...

Bize armağan ettiğin en büyük eser ise, Cumhuriyet’tir!

O’na sahibiz; O’nun bilincindeyiz ve Cumhuriyet’in ilke ve devrimlerini, vatanın her karış toprağı ile eş değerde kabul edip, bu kapsamda kavrayıp, korumaya kararlı ve azimliyiz.

Bu böylece biline!..

Faruk HAKSAL

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)