Dincilerin işine gelmeyen ayetler



BU AYETLER DİNCİLERİN İŞİNE GELMİYOR

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır.

Fazla verilenler,neden rızıklarını ellerinin

altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor?

Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

(Nahl Suresi 71. ayet)

Günümüzde İslam adı altında yaşananlar ile, binlerce yıl önce vahyedilen dinin önerdiği yaşam standartları arasındaki dev uçurum gittikçe büyümektedir.

Türkiye dindarlaşıyor diye bir ifade işittiğimiz şu günlerde, şunu yürekten söylemek gerekir ki; Türkiye dindarlaşıyor, ancak bu din İslam değil…

Dindarlık, kafanızı umarsızca sağa sola çevirmek demek değildir! Dindarlık o dur ki; Allah’a, muhakeme gününe, meleklere, vahye, peygamberlere inanır; malını akrabaya, yetimlere, yolda kalmışlara ve boyunduruk altındakilere tereddütsüz dağıtır, salat’ı ikame eder, zekatı verir. Böyleleri sözlerini tutan kimselerdir. Bereket ve bolluk vaktinde mal dağıtarak sözlerini tuttukları gibi, zorluk, sıkıntı ve darlık zamanlarında da kararlılık sergilerler. İşte bunlardır Özü ve sözü bir olanlar/münafık olmayanlar. İşte bunlardır ‘’takva’’ sahipleri.

(Bakara Suresi 177. ayet)

Yeryüzünün bahçe sahipleri (bkz. Kalem suresi 10-25. ayetler) tarafından boyunduruk altına alınanların, yani; kredi kartı mağdurlarımım, çalıştığı halde evine ekmek götüremeyenlerin, işçilerin, memurların, ezilenlerin, fakirlerin, miskinlerinin çoğunluk olduğu beldelerde İslam’dan bahsetmek imkansızdır.

Orada olsa olsa ‘’abdestli kapitalizm’’ vardır. Yani; kenz dinciliği/yeşil sermaye söz konusudur. Ve bu güruhun işi; Kuran’ın bu gerçeklerinin üzerini örtmektir…

Çünkü kim hangi saçmalıklara dayanarak ne derse desin; Kuran’ın temel mesajı; ‘’mülkiyet ve paylaşım’’ üzerinedir…

Bu gerçeğin üzerini örtmek sureti ile üretilen ‘’afyon din’’, yani gerçek dinin karşısında konumlandırılan ‘’din’’, bugün gerçek din muamelesi görmektedir…

Hiç düşünülmeyen bazı gerçeklerden bahsetmenin zamanı geldi artık…

DİN VE MÜLKİYET

Din kelimesinin önemli bir anlamı da; mülkiyettir.

De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir." (Hucurat Suresi 16. Ayet)

Kuran’a göre dinin sahibi Allah’tır. Dolayısı ile; mülkiyetin, sahibi Allah, dolayısı ile halk olmak durumundadır…

Yani, Kuran verilerine göre, özel mülkiyet söz konusu değildir. Özel mülkiyeti meşru kılan sistemler ile işbirliği, ittifak ve benzeri hiçbir birliktelik mümkün değildir.

Hatta daha ciddi bir yaklaşım sergilemek gerekir ise; mülkiyet ve saltanatta üstünlük belirtmek ve özelleştirmek; Kuran verilerine göre ‘’şirktir’’…

Artık bunu kırmızı çizgiler ile belirtmenin vakti geldi…

Diyorlar ki; Efendim, bakın Allah rızkı türlü türlü veriyor! Dolayısı ile bu tasarruf hakkı insanlara aittir ve zekatı verilmiş her mal helaldir…

Zekatı nedir ?

1/40 oranında zekatı verilen mal Tahir/temizdir.

Hadi ordan!

De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca, genişçe verir, dilediğine de kısarak verir. Bir şey ederseniz O, onun yerine başka bir şey lutfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O." (Sebe Suresi 39. Ayet)



Evet, Allah; rızkı çeşitli kademelerde taksim ettiğini belirtir ayetler vahyetmiş; ancak bu malın kullanımı noktasındaki iradeyi insana teslim etmemiştir.

NEDEN EŞİTLİK YOK

Yani; ‘’Ben malı istediğim ölçüde veririm, ama sen istediğin ölçüde elinde tutamazsın’’ demektedir.

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler,neden rızıklarını ellerinin

altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor? Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

(Nahl Suresi 71. ayet)

Görüldüğü gibi, rızk farklı ölçülerde verilse de, istenen ‘’rızkta eşitlenmektir.’’ Yani insanlığın temel imtihanı ‘’ibadetleri değil’’, rızkta eşitlenme adına attığı adımlardır!

Ve çok sık bahsettiğimiz ‘’infak’’ ta aynı biçimde tanımlanır;

….. Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanının tamamını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. (Bakara Suresi 219. Ayet)

Yani, kenz etmeyin, elinizde tutmayın böyle yaparak kendinize zarar vermeyin!

Kimileri şu ifadeyi farklı algılar; böyle yapmayarak kendinize zarar vermeyin. Allah insanlığı cehennem ile tehtid ediyor derler.

Hayır! Eğer infak yapmazsanız; siz muhtaç olduğunuzda size de kimse yardım etmeyecektir. Yani siz infak etmedikçe, kendinize zarar vermiş olacaksınız…

"Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi 17. Ayet)

Dikkatli incelersek, putlar ve rızk arasında kurulan ilişki önem arz etmektedir. Putperestlik, Allah’ı sosyo ekonomik anlamda devredışı bırakmak sureti ile, Kapitalizmin hegemonyaya dönüştüğü beldelerde İslamcılık taslayanların dinidir.

Hatta bir dinden öte; ‘’mesleğidir’’.

Ve Allah, putların; yani dindar görünümlü kapitalistlerin; rızk verici olmadığını, cimri olduğunu, sürekli olarak kainatın dengesine zarar verdiğini söylüyor…

Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de onunla yerküreyi ölümünden sonra hayata kavuşturmasında, rüzgârların herbir yana sevkedilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için izler, işaretler vardır. (Casiye Suresi 5. Ayet)

Ayette ifade edildiği gibi, rızk ‘’doğal bir dönüşümün ürünüdür.’’ Dikkatle baktığımızda, bu örnek ile bize verilen bilgi; rızkın ‘’dolanıma’’ ait olduğu noktasındadır.

Ticaret kelimesinin manası gibi, rızk emek merkezli bir dolanımın genel sevabı/sonucudur…

Peki ne oldu da bu din bu hale geldi ?

KAVRAMLARIN İÇİ BOŞALDI

Bütün kavramların içi boşaltılmıştır. Mesela; şeytan kelimesinin anlamı ‘’uzaklaşan’’ demektir. Yani, Allah’tan, dolayısı ile ‘’halktan’’ uzaklaşan herkes şeytandır. Sevap, emeğin karşılığı demektir. Selam vermek; selam verilenin esenliği için aktif mücadele etmek demektir. Ve tarafıma çok sorulan temel kavramlardan biri olan salat; Ateşten korunmak için uylukların hareket etmesi demektir…

Bunlar, kavramların anlamlarıdır.

Makaleyi tamamlarken, daha evvel izah ettiğim; ancak sürekli olarak tarafıma soru olarak yöneltilen bir kavramı açarak bitireyim;

Salat namaz mıdır ?

Efendim, Kuran’da muhtelif ayetlerde kullanılan ‘’salat’’ kelimesi, her ne kadar ‘’namaz’’ olarak çevrilse de, namaz demek değildir. Salat; ateşten korunmak için uylukların hareket etmesi manasına gelmektedir. Ve Bakara Suresinde ‘’İbrahim makamından bir salat yeri edinin’’ biçiminde bir ifade ile, Salat ve Nemrut ateşinden korunan İbrahim resul arasında analoji kurulmuş, bu yolla salatın eylemsel yönü tarif edilmiştir.

Salat, mülk ve saltanatta şirksizleşme; Allah adına konuşmak sureti ile ‘’Emperyalizm ile işbirliği içinde olanlara’’ karşı mücadele halinde olma ve gerçekleri ayağa kaldırmadır. Dikkat edilirse, hedef, yani kıble : herkesin eşit olduğu ‘’Kabe’’dir…

Namaz ise, bu eylemin kimin adına yapıldığının ilanıdır.

Bu husustaki en kilit ayet; Ankebut suresi 45. ayettir;

Kitap'tan sana vahyedileni oku! Salatı da ayağa kaldır! Çünkü salat, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.



Bu ayette Salat kelimesi yerine ‘’namaz’’ kelimesi koyulmaktadır. Ancak ayette kullanılan ifade ve kelimenin yapısı gereği; Salat sadece seni alıkoyar gibi bir mana çıkmaz. Salat, tüm insanlığı alıkoyar gibi bir anlam ihtiva etmektedir…

Bu hali ile salat, toplumsal etkileri olan bir eylem konumundadır…

Umarım bu konuları, yakın zamanda okurları ile buluşacak olan kitabımızda daha net tespit edebileceksiniz…

Eren Erdem
Odatv.com

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)