İlki, TSK’dan irtica nedeniyle atılan bir subay:
İskender Pala.
İkincisi ise Fethullah’ın Zaman gazetesinde görev yapan, bundan önce çeşitli partilerde yer almış biri:
Mümtazer Türköne.
Şimdi diyeceksiniz ki “Fethullah gazetesinde yazan birinin Atatürk’le ilgili bir kuruma atanması nasıl olabilir? ”
Burası Türkiye abicim, olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz! Yani her şey olur.
Örneğin benim de günün birinde Fethullah’ın gazetesinde köşe yazarı olarak başladığımı, denk getirip onun önünde çöktüğümü, ya da Bay Abdullah Gül’ün danışmanlığına atandığımı duyarsanız, asla şaşırmayacaksınız!
Çankaya’daki AKP’li, yaptığı bu atamalarla, tahmin ediyorum ki Atatürk’le alay ediyor…Ve onun ismini taşıyan bir kuruma yaptığı atamalarla topluma bir mesaj vermeye kalkışıyor:
“Bakın, artık her yer bizim elimizde. Atatürk’ün ismini bile biz istediğimiz kişilerle kullanırız. Siz istediğiniz kadar yırtının.”
Sözünü ettiğim bu kurum öyle sıradan bir yer değil. Yönetim kurulu üyelerini seçme yetkisi, anayasa uyarınca Çankaya’daki AKP’linin yetkisinde…Ve anayasal bir kuruluş.
Anayasa madde 134:
“Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını (devrimlerini) Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla, Atatürk’ün manevi himayelerinde (koruyuculuğunda), Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı, kamu tüzel kişiliğine sahip Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulur…”
Anayasa bu kuruma önemli görev ve yetkiler veriyor ve sadece sözde kalan o metin uyarınca olayı Cumhurbaşkanının “Gözetim ve desteğine (!)” bırakıyor.
Onun da gözetim ve desteği işte böyle oluyor!
X X X
Evet, inanılır gibi değil ama Çankaya’da oturan şahıs, bu kurumun üyeliğine Fethullah’ın bir yazarını getirmiş durumda.
Mümtazer isimli bu şahıs iki gün önce bir gazeteye söyleşi verdi.
Okurken şaşırdım, utandım, Atatürk ve onun aydınlık izinden giden milyonlarca insanımız adına yüzüm kızardı.
Şu cümleler aynen ona ait. Bakınız neler diyor, nasıl alay etmeye yelteniyor:
“Bu kuruluşun ne iş yaptığını, bana teklif edilen görevin ne olduğunu tam olarak bilmiyordum…”
Ne olduğunu bilmediği bir yere gidiyor. Teklif Çankaya’daki AKP’liden gelmiş. Kendisine soruluyor:
“Kimileri Mümtazer Bey Başbakan tarafından milletvekili yapılmadı ama Gül tarafından korunup kuruma atandı diyor.”
Gerçekten de son seçimde AKP’den milletvekili olmak istemiş, ancak Tayyip tarafından geri çevrilmişti. Bazıları bu atamayı “Abdullah’ın Tayyip’ten intikamı” diye değerlendiriyor.
Bu soruya verdiği yanıt:
“İt ürür, kervan yürür. Bu kurum arpalık değil ki!..”
Sonra sıra Atatürkçülük ve milyonlarca Atatürkçü insanımızla alay etmeye, hatta onlara hakaret etmeye geliyor:
“Bu Atatürkçülük müthiş bir sermaye! Sınıf atlamanın, itibar kazanmanın, emek vermeden unvan elde etmenin en kestirme yolu. Ben onları rahatsız ettim çünkü maskelerini indirdim!”
Ne büyük adammış, maskeleri bile indirmeyi başarmış! Zırvalamaya devam ediyor:
“Atatürk alıp Atatürk satıyorlar. Durumun özü şu: Atatürkçülük diye verimsiz bir meslek üretildi…”
İncilerini sürdürüyor:
“Keramet gibi tekrarlanan biçimiyle Atatürkçülük bir tür gericilik halini aldı…”
Atatürk ve gericilik!..Asla yan yana gelmeyecek iki kavram.
Devam ediyor:
“Ama Atatürkçülük çok farklı bir şey. (27 Mayıs) 1960 darbesinden sonra icat edildi. Darbeciler Atatürk’e sığındılar…Atatürkçülük darbecilerin ideolojisidir. Darbe ideolojisidir.”
Valla o kadar çok şey biliyor, bizim özenle gizlediğimiz gerçekleri (!) o kadar güzel açıklıyor ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor!
“Sandıktan çıkan bir iktidara Atatürk adına karşı çıkıyorsanız ve buna da Atatürkçülük diyorsanız, demokrasiyle işiniz olmaz!”
Sonra ekliyor:
“Atatürkçüler eğer fikirlerine güveniyorsa, benden istifade edebilirler.”
Aman ne mümkün, karşısına çıksak Fethullah gücüyle bizi mahveder!
X X X
İnciler saçmayı, vecizeler yumurtlamayı sürdürüyor ve bu kez işi rakıya, Alevi yurttaşlarımıza ve dindarlara getiriyor…Ve kendi aklınca gırgır geçmeye devam ediyor:
“Akşamcılar Atatürk’ü beyaz leblebi ve keçi peyniriyle, rakısını yudumlayarak ve arabesk dinleyerek yad etsin (ansın). Aleviler ayin-i Cem’de (cem ayinlerinde) niyaza dahil etsin. Öbürü mevlit okutsun.”
Sonrasında, kesin bir kuralını açıklıyor:
“Sadece Anıtkabir’e gidip çaput (bez) bağlama işine sıcak bakamam.”
O makamda Atatürk sayesinde oturan ve onu bu göreve özellikle seçen Çankaya’daki AKP’li, o adamın bu vıcık vıcık sözlerini acaba okudu mu?
Okuduysa iki olasılık var. İki şey söylemiş olabilir:
1- “Tam isabet! Oraya doğru adam secmişim. Ne güzel alay ediyor, nasıl da güzel gırgır geçiyor.”
2- “Bu kadarı da fazla kaçmış!”
Bence geçerli olan, birinci olasılıktır.
Türkiye Cumhuriyetini, devleti ne hale getirdiler. Yazıklar olsun.
—————–
VETO EDER Mİ!
İktidar milletvekilleri, birkaç gün önce kendi emekli maaşlarına hiç utanıp sıkılmadan zam yaptılar. Buna ilişkin AKP önergesi sabahın erken saatlerinde, hiç ilgisiz bir yasa görüşülürken verildi ve kabul edildi.
Eskiler dahil emeklilik hakkı kazanan her milletvekili, bundan sonra öteki maaş ve gelirleri hariç en az 7.500 Törkiş lira emekli maaşı alacak. Bu inanılmaz bir rakamdır ve ayıptır.
Şimdi yasanın bu maddesi de Çankaya’daki AKP’linin önüne onay için gidecek.
Onun o makamda iktidarın onay ve imza makinesi olarak oturduğunu bilmeyen yok. Oraya 2007 yılında seçilmişti. Şike yasası dışında, önüne gelen hemen her yasayı onayladı.
Söz konusu zam maddesi kamuoyunda büyük tepkiler yarattı. Bazı milletvekilleri ise “Ben et yiyemiyorum, masrafların çok…11 bin liralık milletvekili maaşım yetmiyor” gibi gülünç iddialarla milletin karşısına çıkıp kendilerini acındırmaya kalkıştılar.
Bu arada Çankaya’dan bir açıklama yapıldı:
“Son zam konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın twitter hesabına vatandaşlardan binlerce tepki yağdı…”
Şimdi bekleyelim ve görelim bakalım, beyefendi bu kez ne yapacak!
Bu maddeyi veto edip Meclis’e aynen iade mi edecek, yoksa bir kez daha otomatik imza makinesi olma görevini mi yerine getirecek!
Bence şöyle düşünecektir:
“Tepki çok büyük. Ben veto edip topu hükümete atayım, orası ne hali varsa görsün. Aynı maddeyi yeniden kabul edip önüme getirirlerse, nasıl olsa onaylamak zorundayım. Hiç değilse veto ederek kendimi kurtarmış olurum…”
Yani göstermelik olarak veto edecektir.
Emin Çölaşan
Sözcü