Hapishane Tanrısı: Kamera!


Yaz ortasında, koğuşta tamirat sayısı 30’u geçince saymayı bırakmıştım. O günlerde teknik arızadan sorumlu ekip geldi. Karşılayıp selamladıktan sonra takıldım:
“Dokunmadık yer bırakmadınız. Bozuk bir şey de kalmadı, ama hayrola?”
Ekip başı, “Abi” dedi, “koğuşu gören şu kameranın yerini değiştireceğiz.”
Koğuş kapısının üstündeki kamera tüm koridoru görüyor, ama demir kapının önünü yarım kaydediyormuş. Demir kapının dışını kaydeden ayrı bir kamera var. İki kameranın arasında az da olsa kör bir nokta varmış.
Kamerayı söktüler, duvar dibinden kablo uzattılar ve koridorun karşı tarafına, kapıyı cepheden görecek şekilde yerleştirdiler.
Rahat etmiş olmalılar ki, bir daha kamera nedeniyle gelmediler.

***

Kamera için hapishane tanrısı desem abartmış olmam. Orwell’in “1984” romanına taş çıkartacak bir yoğunlukta kullanılıyor. Sadece kullanılmakla kalmıyor, inanılıyor. Kamera ne diyorsa, o.
Koğuş çıkışından sonraki koridorun bağlandığı ana koridorun tam köşesinde, “kamera izleme odası” var. Bu odanın devamında bir koridor, sonra yine ayrı bir izleme odası var. Bunlar mahpusların da gördüğü odalar. Üst kattaki yönetim bölmesinde ayrıca izleme odalarının olduğu söyleniyor.
Bu odalarda her koğuşun içini gösteren ayrı ekran var. Görüş ya da avukat gidiş-gelişlerinde ayaküstü, daha doğrusu yürüyüş süresince biz de izleyebiliyoruz.
Dikdörtgen şeklinde duvarı kaplayan koğuş ekranlarının önünde, masa hizasına kurulu daha büyük bir ekran daha var. Masaya oturan görevli, oradan istediği koğuşu daha büyük ölçekte izleyebiliyor.
Koğuş içindeki ve koridorlardaki tüm ışıkların 24 saat açık kalmasının ana nedeni kamera kaydı. Yöneticiler sabah geldiklerinde geceki kamera kayıtlarını gözden geçiriyorlar. Olağanüstü bir hareketlilik varsa nedenini soruyorlar. Zira infaz koruma memurlarının koğuşlara bir şey verip alması, bir koğuştan ötekine gazete iletmesi bile 24 saat yasak. Kamera kaydediyor.
Sabah gazete dağıtımında bazen terslikler olabiliyor. Gazetenin eksik ya da yanlış getirilmesi gibi. Eksik gazeteyi getiren görevli, verirken, “Abi şöyle kameranın göreceği şekilde alır mısınız” diyor, “Size başka bir şey verdiğimi sanmasınlar.”
Çok kişinin kaldığı koğuşlarda kavga çıkınca ilk kamera kayıtlarına bakılıyor. Taraflar ne derse desin, görevlinin ilk sözü şu oluyor:
“Kamera ne diyor ona bakalım…”
Çoklu koğuşların en büyük derdi, televizyon kumandası. Her koğuşun bir televizyon hakkı olduğu için izlenecek kanal tartışması bazen tatsız sonuçlanabiliyor.
Mahpuslar arasında dolaşan söylenti o ki; koğuşlarda dinleme sistemi de var. Yönetim bunun olmadığını söylese de, ülkedeki genel hava zaten herkesin dinlendiği yönünde.
“Koğuşlarda yanlış anlaşılabilecek şeyleri konuşmamalı, yazarak anlaşmalı” diyenlere karşı da şu söyleniyor:
“O kameralarda zum yapma yeteneği de var. Yazdıklarını satır satır görürler.”

***

Kamera tanrısının bir hedefi mahpuslarsa öteki de infaz koruma memurları. Onlar daha ciddi bir kamera tehdidi altında.
Bazen televizyon dizilerine gönderme yapıp, “Kamera önüne en alışık kişi biziz” diyorlar.
En küçük bir tartışmalı durumda mahpustan çok infaz koruma memuru sorumluluk altına giriyor. Onlar da haklarının verilmemesine, emeklilik sürelerinin uzamasına gönderme yapıp, “Biz de 35 yıla mahkûmuz” diyorlar.
Noktayı bir fıkrayla koyalım…
Hapishanenin haftalık raporuna göre, 8 mahpusun böbreği alınmış, 2’sinin safrakesesi; 4’ünün ayağı kesilmiş.
Ertesi hafta da benzer rapor gelince müdür, yardımcılarını toplamış, “Arkadaşlar önlem alalım” demiş, “mahpuslar taksit taksit firar ediyor!”

Mustafa Balbay
Cumhuriyet
26 Aralık 2011

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)