Atatürk sevgisi büyüyor
Pazar, Kasım 11, 2012
Kim ne derse desin, hangi yıkıcı propaganda yapılırsa yapılsın, bu ülkede Gazi Mustafa Kemal’i seven milyonlarca insan var ve hiçbir kuvvet bu sevgiyi onların kalbinden söküp atmaya yetmeyecek. Tersine, Atatürk sevgisi gittikçe büyüyor, halka, gençliğe daha çok yayılıyor.
Yaşı müsait olanlar hatırlar: 1981’de Kenan Evren “Atatürk Yüz Yaşında” kampanyası yaparken, bu sevgi ve coşku yoktu. Çünkü devletin resmi bir kutlaması söz konusuydu.
Bir de bugüne bakın. Onun aziz anısına halkı sahip çıkıyor. Rahatlıkla söyleyebilirim ki ben Türkiye’de Atatürk sevgisinin bu kadar yükseldiği hiçbir dönem görmedim. (Belki de Cumhuriyet’in ilk yıllarında böyleydi ama o günleri yaşamadım.)
Bir 10 Kasım sonrasında büyük devrimciyi sevgiyle, saygıyla anarken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Atatürk’ü sevmek ve anlamak aynı şey değil. Elbette onu hem seven, hem anlayan insanlar var ama bazen Atatürk’ün sevildiği kadar anlaşılmadığı düşüncesi oluşuyor bende.
Bu iddia, küçük bir gazete yazısına sığamayacağı için üzerinde düşünmek amacıyla sadece satır başları vereyim:
Atatürk milliyetçiliği ile Enver Paşa milliyetçiliği arasındaki fark çok önemlidir. Enver Paşa ne kadar hamasi, hesapsız kitapsız ve savaş yanlısı ise Gazi o kadar gerçekçi, soğukkanlı ve barışçı bir hesap adamıdır.
Atatürk’ü sevenler onun “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü tekrar tekrar düşünmeli ve özellikle bugünün koşullarında “Yurtta barış”ın ne anlama geldiği üzerinde kafa yormalıdır.
***
Barışa, kültüre değer veren, duygulu, incelmiş zevklere sahip, hümanist bir aydındır o. Hayvan kesilirken bakamaz, kesilen bir ağaca ya da ölen atına ağlar. Sık sık gözyaşı döken, kibarlığı asla elden bırakmayan, küfretmeyen, en ağır lafı “Şaşarım senin akl-ı perişanına” olan medeni bir İNSAN’dır. Cumhuriyet’i korumak ve kollamak için sadece; “yeni Cumhuriyet insanı”nı oluşturacak kültüre ve eğitime inanmıştır. Savaştığı ülkeleri bile incitecek bir söz çıkmamıştır ağzından. Nihai amacın barış olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmamıştır.
Dünya tarihinde; “Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir” diyebilen tek komutandır.
Aristokrat bir aileden gelmemesine, yoksul ve yetim bir çocuk olmasına (yani o sahte deyimle Beyaz Türk olmamasına) rağmen azmiyle yabancı dil öğrenmiş, zevklerini ve kültürünü en üst seviyeye çıkarmıştır. Halkı için istediği de budur.
Diktatör değildir. Sultan ve halife olma tekliflerini elinin tersiyle itmiştir. Samimi olarak bir demokrasi âşığıdır. Yoksa bütün gücü elinde tutarken bir muhalefet partisi yaratmak için girdiği onca zahmete ne gerek vardı? Onu kim zorlayabilirdi?
Hayatında bir tek kuruş haram paraya tenezzül etmemiştir. Yolsuzlukların ayyuka çıktığı çöküş yıllarında da, yeni bir devlet kurduğu dönemde de paraya-pula metelik vermemiştir. Arnold Toynbee, onun bu özelliğini İngiliz hükümetine yazdığı raporda, biraz da hayretle belirtmiştir. Namuslu, ilkeli, yüksek ahlak ve merhamet sahibi bir insandır.
İslam konusunda hutbe verecek kadar bilgili olmasına ve mesela Yalova’daki evinde başucunda Kuran bulunmasına rağmen hiçbir zaman din sömürücülüğü yapmamıştır.
Anlaşıldı ki bu yazı sonlanmayacak çünkü onun özelliklerini saymakla bitiremiyorum. Onu kaybettiğimiz günün yıldönümünde benim aciz fikirlerime değer veren gençlere bir tek şey söylemek istiyorum: Hangi partiye, hangi görüşe, hangi bölgeye ait olusanız olun; unutmayın ki bu ülkede başı dik yaşamakta oluşumuzu, tarihin en büyük insanlarından birisi olan Gazi Mustafa Kemal’e borçluyuz.
O sizi sevdiği için siz de onu seviyorsunuz. Ama onu sevmenin yanı sıra daha çok anlamaya, Atatürk istismarcılarına kanmamaya ve onun fikirlerine doğrudan doğruya ulaşmaya çalışın.
GAZİ İÇİN YAKILAN KÜRTÇE AĞIT
Büyük devrimciyi, halkın yaktığı iki ağıtla anmak istiyorum: Bunlardan birincisi Anadolu Kürtlerinin ağıdı:
“Mistefa Kemal miriye Bi sed hezaran xelk giriye” yani, “Mustafa Kemal öldü / Yüz binlerce insan ağladı.”
İkincisi ise Alevi Türkmen Âşık Veysel’in yaktığı ağıt: Ağlayalım Atatürk’e / Bütün dünya kan ağladı.”
İkisi arasında fark var mı? Yok.
Acaba halkın ağıtları, bugünümüze ışık tutar mı? Kardeş kavgasının acılarına merhem olur mu?
Not: Bu yazıyı daha önceki 10 Kasım yazılarımdan derledim. Çünkü bu gerçeklerin tekrar tekrar hatırlatılmasında yarar görüyorum.