Gereksiz işler!


Önümüzdeki yılın bütçesi Meclis’te görüşülmeye başlandı...

Asıl hedefini “dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek” olarak açıklayan iktidarın hazırladığı 404 milyar liralık bütçe yasa tasarısının bu yılki “yıldız”ı, Diyanet İşleri Başkanlığı oldu.

Kurum’un bütçesi için istenen ödenek, toplam bütçenin yüzde 1’ini geçti; geçen yılki bütçenin yüzde 18 üzerine çıktı... Tahmini enflasyonun ise yaklaşık üç katına ulaştı...

Her kuruma tahmini enflasyon kadar bütçe artışı izni verilirken; Diyanet İşleri için büyük özveride bulunuldu.

Diğer bir deyişle, bütçeden 4.6 milyar lira alması öngörülen Diyanet İşleri Başkanlığı, tam 11 bakanlığı solladı.

Örneğin İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi 2.8 milyar, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesi ise 2.4 milyar lirada kaldı.

Nüfusumuzun 72 milyon olduğunu varsayarsak bu demektir ki devlet önümüzdeki yıl sağlık için kişi başına yaklaşık 38, “iman” için ise 64 lira harcayacak...

Yani tedavi olamayıp ölsek bile; en azından öbür dünyaya imanla gideceğiz!

***


Bütçenin “ikinci yıldızı” ise; otomobil...

Biliyorsunuz Türkiye, devletin sahip olduğu “araç stoku” ve tahsis ettiği makam aracı sıralamasında dünyanın en gelişmiş ülkelerini çoktan sollamış durumda...

Buna karşın, 2013’te çoğu makam aracı olmak üzere 7 bin 494 araç daha alınacak!

Örneğin Cumhurbaşkanlığı’nın filosuna iki yeni zırhlı araç...

Başbakanlık filosuna ise dördü arazi aracı olmak üzere dokuz binek otomobil, iki otobüs, iki minibüs ve bir de panel araç eklenecek...

Dışişleri Bakanlığı’nın talebi ise 15 yeni makam aracı...

***


Peki; Milli Eğitim’in bütçesi ne durumda?

Şöyle özetleyeyim:

Bakanlığa ayrılan her 100 liranın 80’iyle ancak maaşlar ödenebilecek... Geriye kalan 20 lira ile pek fazla bir şey yapılamayacağı için de yeni okul, yeni derslik yaptırmak; mevcut okulların temizlik dâhil her türlü ihtiyaçlarını karşılamak, yıllardır olduğu gibi yine hayırseverlere ve velilere kalacak!

Kültüre, sanata, kronikleşen ulaşım sorununa, temiz çevreye ayrılan paralara ise değinmeye bile gerek yok...

Çünkü hepsini toplasan “çeyrek Diyanet” etmiyor!

***


Amaaaannnn; ben bile bazen kendimden sıkılıyorum...

Kimin umurunda ki, devletin nereye kaç lira harcadığı?

Öyle olsa... Böyle bir bütçe hazırlanabilir miydi?

*****


SIRA!

Dışişleri Bakanlığı’nın 2013 bütçesi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken CHP’li Aydın Ayaydın, Dışişleri Bakanlığı Konutu’na ayda 49 bin lira kira ödenmesinin nedenini sormuş... Ancak soruya Bakan Bey değil de AKP’li Komisyon Başkanı yanıt vermek isteyince olay çıkmış...

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arbedenin ardından ayağa kalkarak Aydın Ayaydın’a, “Buna sırası gelince yanıt vereceğim. Beklersin ve cevabını alırsın” demiş...

CHP’li Mahmut Tanal da Bakan Bey’in arkasından seslenmiş: “Konutunuz için yılda 589 bin lira ödeniyor. Bu bir israf değil mi? Yoksa bu mülkiyetin sahibinin partinizle bir ilişkisi mi var?”

Aynı soruyu dört yıl kadar önce ben de sormuştum. Yanıt vermek için “sırası” hâlâ gelmediyse; ne zaman gelecek acaba?

Bakan Bey görevden ayrılıp, başka yere taşınmak zorunda kalınca mı?

*****


GÜNÜN SORUSU

Sorum seçimlerden ikinci kez zaferle çıkan ABD Başkanı Obama’ya:

Eğer önümüzdeki Başkanlık seçimlerinde de bize oy verdirmeyeceksen, yeni görev döneminde bizi yönetme alışkanlığından vazgeçmeyi düşünüyor musun?

*****


Kutup ayısı ve Bedevi...

“Lan”lı, “Ananı da al da git”li, “Be”li, “Yahu”lu çok düzeyli siyasetimizde sonunda bu da oldu:

Ülkeyi yöneten siyasetçi, ülkeyi yönetmeye en yakın siyasetçiyi “bahtsız bedevi”ye benzetti...

Bunun hangi “bahtsız bedevi” olduğunu, daha söz ağızdan çıkar çıkmaz herkes anladı. Ben yine de atasözünü bilmeyenler için (eğer öyle birileri varsa) yazayım:

“Kutup ayısının çölde rastlayıp, cinsel ilişkide bulunduğu bahtsız bedeviye...”

Doğal olarak ülkeyi yönetmeye en yakın siyasetçi de ülkeyi yöneten siyasetçiye yanıt vermekte gecikmedi:

“Aynaya bak bahtsız bedeviyi göreceksin. Suriye çöllerinde gezerken kutup ayılarına dikkat et!”

***


Uzun zaman oluyor, bir karikatürde mi görmüştüm, yoksa duyduğum bir fıkra mıydı tam anımsamıyorum. Ama iyisi mi ben fıkralaştırarak anlatayım:

Çok sayıda kutup ayısı bir deri, bir kemik kalmış bir arkadaşlarının etrafında toplanmış, oturuyormuş... Hepsinin suratları asıkmış...

Yeni geldiği, ayakta durmasından anlaşılan bir başka kutup ayısı sormuş:

“Ne oldu, nesi varmış? Doktora götürdünüz mü?”

“Götürdük, götürmesine de durum kötü... Bizim arkadaşın çölde s....ği Bedevi vardı ya...” diye mırıldanmış oturan ayılardan biri...

“Eeeeeee” diye merakla devam etmesini istemiş ayaktaki...

Oturan ayı ağlamaklı bir tonla acı haberi vermiş:

“İşte o bedevi i.nesi AIDS’miş...”

***


Yani; demem o ki...

Kim bahtlı, kim bahtsız, kim ayı, kim bedevi; hepsini zaman gösterecek...

İyisi mi kimse kutup ayılığına ya da bedeviliğe özenip çöllerde gezmeye kalkışmasın!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)