Almanya turnesindeydik. Berlin’de ve Hamburg’da oynadık. Her ikisinde de olağanüstü bir ilgi vardı. Salona giremeyip geri dönen yurtsever dostlar için gerçekten çok üzüldük.
Almanya’daki Türkler bizden daha Atatürkçü, daha yurtsever, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bana diyorlar ki, seçimlerde koşa koşa geleceğiz ve bu hükümetin hükümranlığına son vereceğiz. İklim olarak bize soğuk gelen Almanya’yı “Şu bizim Atatürkçü Türkler” bir anda ısıtıverdiler. Özetle çok mutlu ve umutlu döndüm Almanya’dan. “Azınlık” oyunu Almanya’da diyeceğini dedi, izini bıraktı.
İLKER YÜCEL
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın hemen ertesi günü beni telefonla aradı. Sesini duyunca ürperdim, gözlerim doldu. İlker Yücel, TGB’nin, Gençlik Birliği’nin başkanı. Telefonda “yüksek sesle sevdim” onu, yere göre sığdıramadım. Çok yaşa, dedim ona. İşte tam da Atatürk’ün hitabesindeki gençlersiniz. Gayretleriniz ne kadar övülse, azdır. Kaç bucak olduğunu gösterdiniz Türkiye’nin, Atatürk düşmanlarına. Siz öndesiniz, biz de daima yanınızda ve peşinizde olacağız.
Benim ağlamaklı sesimden ve tezahüratımdan etkilendiğini hissettim İlker’in. “Sizin de katkınız çok, abi” dedi. “Sizin gibi sanatçılara çok ihtiyacı var ülkenin.” Ben de İlker Yoldaş’ın aynı cümlesini, kafasını kuma gömen, sessiz kalan sanatçılar için yineliyorum, “Neredesiniz? Ülkenin size ihtiyacı var!”
İlker, bana aynı akşam Beyaz TV’de Nagehan Alçı’nın programına katılacağını söyledi. Ben de mutlaka izleyeceğimi belirttim. O gece “Azınlık”, Artvin’deydi. Oyun bittikten sonra alelacele o akşam konakladığımız otele gidip buldum Beyaz Tv’yi. İzlemeye koyuldum..
Nagehan Alçı... Programın sunucusu ve hanımefendi, Cumhuriyet Bayramı yürüyüşünü çarpıttı da çarpıttı. Ankara’dan katılan partili bir konukla birlikte ettiler üç. Akşam gazetesi yazarı Gürkan Hacır da vardı, tek başına gerçekleri konuşuyordu bu kardeşimiz ama dediğim gibi, üçe karşı bir.
Nagehan hanımefendi, kendisi konuştuktan sonra, diğer konuşmacıların laflarına kafadan atlıyor. Birden kakafonik bir durum oluşuyor, her halde konuğun ne konuştuğu anlaşılmasın diye yapıyor bunu. Ancak eli maşalı mahalle kavgasına tutuşmuş, yeteri kadar kültürü olmayan, konuşayım gürültü edeyim de ne olursa olsun, tarzı bir kadın olup çıkıyor. Karşısında Emre Kongar hocamız olmadığından, Nagehan hanımefendiyi hizaya çekmek zorlaşıyor. Benim diğer umudum da İlker Yücel.. Program başlayalı bir buçuk saat olmuş, hala bekliyorum İlker’ i. Gürkan kardeş yaklaşık 45 dakika üçe bir güzel mücadele etti, fakat karşılıklı sürekli lafı kesildiği için o da bayrakları indirmek zorunda kaldı. Bu, benim İlker Yücel’i daha hararetli beklememi sağladı.
Turne yorgunluğuna rağmen geç saatlere kadar bekledim İlker’i. Bekledim, bekledim.. Ve program bitti. Ertesi gün gazeteden öğrendim, Nagehan Hanımefendi programın başlamasına 45 dakika kala asistanını aratıp, “Çok fazla konuğumuz var, size oturacak koltuk kalmadı. Artık başka bir zaman.” dedirtip kapattırmış telefonu.
Nagehan, program süresince bende şu intibayı bıraktı; işin kötüsü çok da belli oluyor maalesef. Ben, diyor, Tayyip Beyefendi’nin “hınk” deyicisiyim. Ben hükümetin yandaşıyım, onları körü körüne desteklerim. Dolayısıyla Atatürk’e ve laik Cumhuriyet’e karşıyım.
Evet, durum böyle, bunu da ne için yaptığını ben çok da anlayabilmiş değilim. Akşam gazetesinin değerli yazarı Gürkan Hacır’a ikide bir “Türkiye’de Cumhuriyet’e karşı bir tepki mi var? Ben o fikirde değilim” diyordu.
Ah Nagehan Hanımefendiciğim, tek tek sıralamayacağım, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni koyun önünüze, ama elinizle tutmayın, elinizi yakar... Ve okuyun. Orada yazılan hemen her şey gerçekleşmiş durumda. Sayenizde Cumhuriyet filan da kalmadı. Çağırın beni bir programınıza, sizinle baş başa tartışalım. Ancak birbirimizin lafına atlanmayacak, birimiz konuştuğunda diğerimiz susacak, hatta bu konuşmalar süreyle sınırlanacak. Var mısınız hanımefendi? Kestane kebap, acele cevap...
CUMHURİYET YÜRÜYÜŞÜ
Tek kelimeyle muazzamdı. Adeta elleri, ayakları birbirine dolandı. Gerçekten de Cumhuriyetçiler korkmadan, herhangi bir taşkınlığa sebebiyet vermeden, kendilerinden emin yürüdüler. Cumhuriyet Bayramı kutlamak, her türlü vatandaşın hakkıydı. Bakmayın siz Tayyip Beyefendi’ nin bütün ülkeyi terörist ilan ettiğine. Kendileri de şimdilerde göstermelik bir biçimde, güya Cumhuriyet Bayramı kutluyorlar. Kimse yemiyor, halk iyiden iyiye anladı durumu.
Tayyip Beyefendi, bayramın akabinde çok sinirliydi, yanına yaklaşılamıyordu. Televizyonda izledim kendisini, gözleri yuvalarından dışarı uğramış, damarları konuşurken bir belirip bir kayboluyordu ve diyordu ki, “Ben bu Cumhuriyet Kutlaması’na karşıyım, polisi halkın karşısına ben diktim. Ama görevlerini yapamadılar, daha çok su ve gaz sıkmalıydılar. Panzerleri elinde, sadece Türk Bayrağı ve Atatürk resmi taşıyan kararlı Cumhuriyetçi vatandaşlarımızın üzerine sürmeliydiler. Ne olursa olsun halk barikatları aşamamalıydı.”
Ama ne olursa olsun, gözleri yuvalarında yuvarlanıyor, damarları bir belirip bir kayboluyor ve aynı üslupla Cumhurbaşkanı Gül’e adeta posta koyarcasına meydan okuyor. Salak değiliz, anlattıklarını açık seçik anlıyoruz. Zaten anlamayacaksak, niye anlatıyor ki? “Barikatları ben kaldırmadım” diyor, “Barikatları Gül kaldırdı” diyor. “Gül kendi işine baksın” diyor, “Bu ülkeyi ben yönetiyorum” diyor...
Sn. Gül daha deneyimli ve sakin bir politikacı; Başbakan şu anda ciddi bir gol yemiş durumda, yani hükümeti zor duruma düşürdü ve puan kaybetti. Eğer Gül barikatları kaldırtmasaydı, partisi daha büyük zarara uğrayacaktı. Bunun için Gül’e teşekkür etmeli. Cumhuriyet Bayramı hepimizin bayramı, diyor, madem öyle niye engelliyorsun. Cumhuriyet Bayramı, ona sahip çıkanların bayramı olabilir ancak, yok etmeye çalışanların değil...
Kadir Topbaş, Kadıköy’de yapılacak yürüyüşün bayraklarını, Atatürk resimlerini toplattı durdu. Ne zaman ki medyaya düştüler, durumu halk anladı. Bu eylemden vazgeçip, boğaz köprüsünde havai fişek attılar. Şimdi de o fişeklerin görselliğine sığınıyorlar. Yalan, vallahi yalan’mış’ gibi yapıyorlar.
Efendiler... Kimse yemiyor haberiniz ola. Türkiye bölünmeye çalışılmıyor mu? Diyarbakır bu ülkenin yıldızı denmiyor mu? Amerika da yola çıktı denmiyor mu? Ee.. Daha ne?
Kılıçtaroğlu bayram yürüyüşüne, yürüyüş yasaklandıktan sonra katıldı, çok da isabetli oldu; halkın gözünde bir anda büyüdü.
TGB’ye, ADD’ye, Cumhuriyet yürüyüşüne katılan derneklerimize, sendikalarımıza ve halkımıza canı gönülden teşekkür ediyorum. Siz, başbakanın dediği gibi terörist değil, gerçek yurtseversiniz. Türk olduğunuz için ne mutlu bize. Cumhuriyetin yıkılamaz olduğunu gösterdik 29 Ekim’de. Az zamanda çok büyük bir iş başardık. Şimdi sıra 10 Kasım’da Tandoğan Ankara’da buluşmaya geldi. Korkamadan, yılmadan Laik Cumhuriyeti koruyacağız.
ACABA NEDEN YUHLANIYORLAR
Bir tenis turnuvası finali... Kazananlara kupaları verilecek. Önden Kadir Topbaş anons ediliyor. Kadir Bey kurula kurula, bir çalımla ve etrafı selamlayarak pistin ortasına doğru yürürken, salondaki binlerce kişi onu yuhluyor ve ıslıklarla protesto ediyor. Yolda sararıyor, soluyor, keyfi kaçıyor, havadaki elini ne yapacağını bilemiyor, selamlıyormuş gibi yapıyor. Ardından gaf ebesi İdris Naim Şahin geliyor, ne var ki aynı akıbet, yuhlamalar onun da peşini bırakmıyor. Alı al, moru mor, tepesi atmış bir şekilde ulaşıyor Belediye Başkanı’nın yanına. Ardından, rüküşlüğü ile dikkatleri üzerine toplayan Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin’e de bir yuh! Aman yarabbi, Fatma Hanım feleğini şaşırıyor. Konuşmaları örtebilir miyim diye konuşmaya çabalıyor, dili sürçüyor, söyleyeceğini unutuyor, yuh sesleri Fatma Hanım’ı yalayıp yutuyor, İdris Bey çareyi kaçmakta buluyor. Durumu anlayan Başbakan köpürüyor, küplere biniyor ve orada topluca AKP Hükümeti’ni yuhlayan binlerce insana “Terörist Holigan” deyiveriyor.
Tayyip Abi, sevgili ağabeycim, bu “yuh”ların önünü alamazsın, boşuna çabalama. Oradakiler toplama seyirci değildi. Sen baskılarını arttırdıkça, “yuh”lar çoğalacak, Laik Cumhuriyet’in yakasından düşmedikçe “yuh” sesleri susmayacaktır. Zindanlarda yatan Mustafa Kemal’in askerlerine, yurtsever aydınlara, bilim adamlarına, millet vekillerimize ve gazeteci dostlara, Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun der ve selam ederim. Sizi bir gün bile unutmayacağız.