Tutuklu vekiller yasamaya katılmalı


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nin 24. Dönem 3. Yasama Yılı'nın açılış konuşmasını yaptı. Gül, "Vekil sıfatını kazananlar yasama faaliyetine katılmalı" dedi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TBMM'nin 24. Dönem 3. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla Meclis'teki Atatürk Anıtı'na çelenk koydu. Törende İstiklal Marşı okundu, saygı duruşunda bulunuldu. Törene, TBMM Başkanvekilleri Mehmet Sağlam, Güldal Mumcu ile Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AKP Grup Başkanvekilleri Nurettin Canikli, Ahmet Aydın, Ayşe Nur Bahçekapılı, Mahir Ünal, CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ile milletvekilleri ve TBMM bürokratları katıldı. Törende, Polis Akademisi Bando Takımı, Meclis'te ilk kez görev yaptı.

Çiçek, çelengi anıta koyarken, kendisine TBMM'de görevli polisler yeni kıyafetleriyle eşlik etti. TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, Meclis polisinin tören kıyafetlerinin değişmesiyle ilgili soruya, ''Güzel olmuş. Motifleri görmedim ama bendeki yansıması, Türk bayrağının renklerinin olması'' dedi.

CHP Denizli Milletvekili Adnan Keskin aynı soruya, ''Güzel olmuş. Meclis'e inşallah güzellikler getirir. İnşallah içerideki çalışmalara da aynı güzellik yansır'' karşılığını verdi.



TBMM Başkanı Çiçek, yeni yasama yılını açtı

TBMM Genel Kurulu, 24. Dönem 3. Yasama Yılı'nın başlaması dolayısıyla konuşan Çiçek, yeni yasama yılının Türkiye ve millet için hayırlı olmasını, sağlıklı ve başarılarla dolu bir çalışma yılı geçirmelerini temenni etti. Çiçek, Atatürk başta olmak üzere, Meclis'e başkanlık eden, üye olarak bulunan bütün devlet ve siyaset adamlarına, şehit ve gazilere rahmet diledi, minnet ve şükranla andı.

TBMM'ye, 24. Dönem çalışmalarında bugüne kadar 419 kanun tasarısı, 845 kanun teklifi, 270 Kanun Hükmünde Kararname sunulduğunu, bunlardan 119'unun yasalaştığını ifade eden Çiçek, yasalaşan tasarı ve tekliflerden örnekler verdi. Ayrıca Meclis'in 31 adet karar aldığını bildiren Çiçek, 822 dokunulmazlık dosyasının da TBMM'ye geldiğini kaydetti.

Aynı dönemde verilen 2 bin 304 sözlü soru önergesinden 451'inin; 10 bin 811 yazılı soru önergesinden 7 bin 412'sine cevaplandırıldığını belirten Çiçek, 10 genel görüşme önergesinden 5'inin işleme alındığını, işleme alınan ve görüşülen 4 önergenin terörle ilgili olduğunu, füze savunma sistemiyle ilgili önergenin Genel Kurul gündeminde olduğunu kaydetti.

Çiçek, 12 gensoru önergesinden 4'ünün geri alındığını, 8'inin ise görüşüldüğünü belirterek, Meclis araştırması yapılması isteğiyle 983 önerge verildiğini, işleme alınan 351 önergeden 28'i için komisyon kurulmasının kararlaştırıldığını anlattı. Bu çalışmalar için 142 birleşim, 597 oturum yapıldığı, 856 saat çalışıldığını, 43 bin 594 sayfa tutanak tutulduğunu ifade eden Çiçek, ''Yeni yasama yılında da Meclisimiz aynı yoğunlukla ve gayretle ülke gündemindeki konularla ilgili çalışmalarını sürdürecektir'' dedi.



'Uygar tartışmanın güzel örneklerini vererek...'

Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bizler, aziz Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin en büyük eseri olan bu kutsal çatı altında, milletimize hizmet etme mazhariyetine erişmiş, şanslı insanlarız. Bu hepimiz için gurur verici bir payedir. Bu paye hepimize çok büyük bir sorumluluk yüklemektedir. O nedenle TBMM'nin saygınlığının korunması en başta gelen görevimizdir. Demokrasimizin geleceği, demokrasiye duyulan güven buna bağlıdır. Ülkemizin sorunlarını, çözüme kavuşturulması gereken konuları, demokratik anlayış ve kurallar çerçevesinde, İçtüzük'teki ifadesiyle; kaba ve yaralayıcı olmayan, temiz bir üslupla, uygar tartışmanın güzel örneklerini vererek neticelendirmek durumundayız. Bizler, toplumun önünde görev yapıyoruz. Unutmamalıyız ki bu kutsal kurumun hepimizi aşan, hepimizin üstünde ayrı bir yeri, ayrı bir kimlik ve şahsiyeti, bu yüce kurumun şahsında temsil edilen ortak değer ve hedefleri var. Bu konuda azami ölçüde duyarlı olmalıyız.''



'Dünyadaki tek Gazi Meclis'

TBMM Başkanı Çiçek, demokrasiyi özümsemiş ülkelerde, parlamentoların yalnızca temennide bulunulan kurumlar değil; temenni edilenleri temin etmekle görevli ve sorumlu kuruluşlar olduğunu vurguladı. Çiçek, ''Bizde de öyledir, öyle olmak zorundadır. Öyle olduğu içindir ki dünyadaki tek Gazi Meclis, bu Meclistir. Bizler de parlamentomuzun, ülkemizin önünü açan, sorunlara çare üreten bir kurum olduğu inancını artırarak sürdürmeliyiz. Yüksek sorumluluk bilinciyle hareket ederek milletimizin ümidi olmaya elden gelen katkıyı vermeliyiz. Esasen varlık sebebimiz budur. Parlamentoların tarihi varlık gerekçesi de budur'' diye konuştu.

''Çözmemiz gereken bir çok sorunumuz var. Bunları 'birlikte, uygarca tartışarak, konuşarak ve uzlaşarak çözmek durumundayız. Aksinin ne büyük sorunlar çıkardığını yeterli tecrübeyle görmüş bulunuyoruz'' diyen Çiçek, bu dönem iki konuda bir başlangıç yaptıklarına dikkati çekerek, her ikisini de olumlu sonuçlandırmak gibi hem 4 siyasi partinin hem de herkesin önemli ve tarihi bir sorumluluğu bulunduğunu bildirdi.
Birincisinin yeni bir anayasa olduğunu ifade eden Çiçek, sözlerini, ''Yeni anayasa, geçen dönem toplumsal talepti, şimdi geldiğimiz noktada bizim için mecburiyettir. Siyasetin itibarı için TBMM'nin çözümün adresi olduğunun ispatı için bunu başarmak zorundayız. Darbeleri soruşturan bir Meclis, darbe anayasası ve darbe hukukuyla yoluna devam edemez. Bu siyaset için ciddi bir noksanlıktır, izahı zor bir çelişkidir. Bundan bir an evvel kurtulmalıyız. İşi geciktiremeyiz, öteleyemeyiz. Geciktirirsek ve ötelersek, her gün daha büyük ölçüde anayasal sorunlarla uğraşmak zorunda kalırız. Aksi varit olursa yani yeni bir anayasa yapamazsak bu tarihi sorumluluğumuzdur, bu sorumluluğun altında kalırız'' diye sürdürdü.

TBMM Başkanı Çiçek, ikincisinin ise siyasi etik komisyonunun kurulması olduğu vurgulayarak, ''Ümit ve inanç olarak ifade ediyorum ki bu yasama yılında hiç olmazsa bu konularda uzlaşarak bir sonuç alırız. Unutmayalım ki halkın ifadesiyle hayır işler uzayınca şerre dönüşür'' dedi.



'Kanuni meşruiyet ile siyasi meşruiyet uyuşmuyor'

Çiçek, bu dönem üzerinde birlikte çalışma yapmaları gereken bir temel konunun da siyaset hukukunun yeniden tanzimi olduğunu dile getirerek, 1982 Anayasası ve onun şekillendirdiği siyaset hukukunun, artık hiçbir şekilde günün ihtiyaçlarını karşılamadığını söyledi. Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı: ''Herkesin vurgu yaptığı şekliyle bize bu hukuk dar geliyor. Her gün yeni sorunlar çıkarıyor. En başta meşruiyet sorunu yaşıyoruz. Siyaset hukukunun katı, yasaklayıcı kuralları ile siyasetin gerçekleri ve halkın beklentileri bugün karşı karşıyadır. Hukuki, kanuni meşruiyet ile siyasi meşruiyet uyuşmuyor. Siyaset hukukunun çizdiği çerçeve, reel siyaseti zorluyor, rehin alıyor. Sonuçta hukuki meşruiyetle siyasi meşruiyet çatışıyor. Biri diğeriyle örtüşmesi gereken bu kavramlar çatışmanın sonucu sonucu olarak meşruiyet kavramını da aşındırıyor. Bugün yaşadığımız bir kısım sorunların temelinde bunlar yatmaktadır. Dünün kuralları ve kurumları ülkemizin sorunlarını çözmeye yetmiyor. Mevzuatı güncelleştirmeye, kavramlara yeni içerik yüklemeye mecburuz. Bunu süratle yapamazsak, beklentiler temenniden öteye geçemez. Kural koyarak, kuralları, kavramları ve kurumları yenileyerek aşabileceğimiz sorunları, kişisel çabalara, yeteneklere havale ediyoruz. Siyasi Partiler Yasası, seçim mevzuatı, İçtüzük, dokunulmazlık, uzun tutukluluk, milletvekilliği statüsü, 83. Madde, 14. Madde, daha pek çok konu yeni baştan ele almayı gerektiriyor. Yasama-yargı ilişkileri, yargının çözmediği, yargının, yasama organının muradını yeterince dikkate almayıp getirip önümüze koyduğu her konu, siyasi sorun olarak bize geri dönüyor. Tarafınızdan uygun görülüyorsa, birlikte çözüm çalışmaları bu ve benzeri konularda vakit geçirmeden başlatılmalı ve olumlu şekilde sonlandırılmalıdır. Önümüzde yapılacak çok iş var. Canımızı yakan çok sorun var. Terör bunlardan biridir. Bunun bir insanlık suçu olduğunu biliyoruz. Toplumun geleceğine, huzur, barış ve istikrarına yönelmiş en büyük tehdit olarak görüyoruz. Kalkınma ve iç barışın önündeki en önemli engel budur. Bu sorun partiler üstü, hepimizin sorunudur. Herkesin nerede durduğunu ve safını açıkça belirlemesini gerektiren bir sorundur. Bu sorunu bizler çözeceğiz, bizler çözmeliyiz. Başkasının vereceği katkılar ya hiç yoktur ya da fevkalade sınırlıdır. O nedenle terminolojisi, yöntemi ve içerik konusu dahil olmak üzere birlikte kararlaştırılan bir sonuca bunu bağlamak durumundayız. Bu konuda toplumsal barışı ve huzuru, birliğimizi, dirliğimizi korumak için daha fazla hassasiyet göstermeli, milletçe dayanışma içerisinde olmalıyız. Bu konuda ve başkaca konularda çözmek mecburiyetinde olduğumuz iç ve dış sorunların ele alınışında milletin vekilleri ve öncüleri olarak, ona yeni hedefler, demokrasi adına birlikte iş yapma, uzlaşma, dayanışma adına güzel örnekler ortaya koymaya mecburuz, bu, bizim görevimizdir. İnşallah bunları yapacağız ve milletimize layık olacağız.''



Cumhurbaşkanı Gül, açılış konuşmasını yaptı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Genel Kurulu'na gelişinde milletvekillerinin alkışlarıyla karşılandı. İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından yeni yasama yılı açış konuşmasına başlayan Gül, her yeni günün, her yeni başlangıcın yeni umutları beraberinde getirdiğini belirterek, dünyanın köklü değişimler geçirdiği; ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda muazzam altüst oluşların yaşandığı günümüz ortamında da Meclis'in milletin sorunlarının çözümünü emanet ve itimat ettiği en önemli kurum olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Gül, ''Kuruluşundan beri olduğu gibi, bugün de yüce milletimizin, rehberlik için yüzünü TBMM'ye çevirmekte, sizlerin varlığından, çalışmalarınızdan, gayretlerinizden ümitvar olmaktadır. Dünyada, çevremizde ve ülkemizde meydana gelen olumlu ve olumsuz gelişmeler, karşı karşıya kaldığımız sorunlar, hiç kuşkusuz, bu yasama dönemini öncekilerden daha hassas hale getirmiştir. Böyle dönemlerde daha fazla konuda ortak tavır alabilmemiz gerekiyor. Bunun için de daha geniş istişareye, çok yönlü diyaloğa ve her düzeyde daha yakın çalışmaya ihtiyacımız var'' diye konuştu.

Siyasi partilerin demokrasilerin temel unsuru olduğuna işaret eden Gül, siyasi partilerin liderleri ile siyasetçilerin, şartların gerektirdiği ortamın oluşmasına ortak katkılarının, başka her türlü katkıdan daha fazla belirleyici olduğunu kaydetti. ''Birbirimizin düşünce ve kaygılarına empatiyle yaklaşalım. Doğrularımızı söylemeye devam edelim, ancak bunu yaparken dışlayıcı ve birbirimizden uzaklaşmayla sonuçlanacak bir üslup kullanmaktan da kaçınalım. 'Sözün gücü'nün ne olduğunu hep hatırda tutalım'' diyen Gül, şöyle devam etti: ''Geçmiş deneyimlerimizden ve siyasi tarihimizdeki örneklerden bildiğimiz üzere, bir yasama yılı nasıl başlarsa öyle devam ediyor. Sözümüz güçlü olsun derken, kendi söylemlerimizin esiri olabilir ve ileride telafisi çok zor noktalara varabiliriz. Geçen yılki konuşmamda, bu Meclis'in siyasetin tüm renk ve eğilimlerini temsil ettiğini ve bu nedenle çok güçlü olduğunu vurgulamıştım. Bu vesileyle, seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis'te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık oluşturduğunu belirtmek isterim. Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum.''

Ülke ve milletin karşılaştığı bütün sorunların çözüm yerinin Meclis olduğuna işaret eden Gül, Türkiye'de bütün fikir ve renklerin Meclis'te temsilinin önemli olduğunu belirtti. Gül, ''Önemli olan bu yüce kurumun kapsayıcı olması ve çoğunluktan farklı düşünenlerin bu çatı altında kendilerine güvenli bir yer bulmasıdır. Meclis kompozisyonunda meydana gelebilecek her türlü noksanlık, geçmişte yapılanları tekrar etmekten ve çok ihtiyacımız olan çözümleri daha da ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır'' dedi.



'Ülkemizi de etkiliyor'

Gül, geçen yasama yılının her bakımdan Türkiye'yi ön plana çıkaran olaylara sahne olduğunu, dünyanın en sağlam, hiç sarsılmaz gibi görünen ekonomilerinin krize girdiğini, krizle daha önce tanışmış ülkelerde de sorunların derinleştiğini anlattı. Türkiye'ye yakın coğrafyada asla değişmez gözüyle bakılan, halkların kaderi olduğuna inanılan siyasi yapıların çözülmeye yüz tuttuğunu gördüklerini dile getiren Gül, insanların daha fazla hak ve özgürlük taleplerini yüksek sesle ifade etmeye başladıklarını, hak ve özgürlüklerini elde etmek için her türlü fedakarlığa katlanmayı göze alabileceklerini gösterdiklerine işaret etti.

''Değişim süreci henüz sona ermediği için etrafımızdaki çalkantılar ülkemizi de etkiliyor'' diyen Gül, şöyle konuştu: ''Yakın coğrafyamızda meydana gelmekte olan köklü değişimlere yol açan gelişmelerin de ülkemizin 'ilham kaynakları'ndan biri olduğunun herhalde farkındayız. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman, demokratik ve laik bir ülke olarak Türkiye, ekonomik alanda kaydettiği ilerlemeler yanında, farklı din ve etnik kökenden vatandaşlarını mutlu etme çabalarıyla da dikkat çekiyor. 'Türkiye gibi olmak' bugünün dünyasında bazı halklar için bir özlem haline geldi. Bu vasıflarımızın ülkemize ve özellikle devlet yönetiminde görev alanlara ayrı bir sorumluluk yüklediğine hiç kuşku yoktur. Bu itibarla ülkemize ve sistemine bakıldığında fark edilen 'özenilecek; vasıflarımızı daha da sağlamlaştıracak, kurumsallaştıracak, demokratik kazanımların sürmesini sağlayacak yöndeki kararlı yürüyüşümüze devam etmeliyiz.''



'Komşularımızla ilişkilerimiz yeni gelişmelerle sınanıyor'

Gül, uzak ve yakın coğrafyalarda meydana gelen değişimlerin, Türkiye için büyük fırsatlar doğurduğu gibi yeni sorunlara da kapı araladığını belirterek, ''Bölgemizde istikrar ve güvenliğe önem veren, karşılıklı dayanışma ve çok yönlü işbirliği temelinde sorunları ortak çözümlerle ortadan kaldırmayı amaçlayan uzun vadeli stratejimizi kararlıkla sürdürdük. Zaman içerisinde karşımıza çıkan birçok engele rağmen, bu politikalarımızdan taviz vermeyerek, samimiyetimizi bölge ülkelerine ve komşularımıza ispat ettik'' dedi.

Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerinin bugünlerde yeni gelişmelerle sınandığını ifade eden Gül şunları kaydetti: ''İki yıl kadar önce tamamen bizim dışımızda gelişen olaylar sonunda, tek parti rejimleriyle yönetilen otoriter Arap ülkelerinin halkları, özgürlük, adalet ve daha iyi ekonomik şartlar için hareketlenip korku duvarlarını yıktılar. Arap dünyasındaki bu köklü dönüşüm hareketi tamamen yerli olan bir hak, hukuk ve onur mücadelesidir. Soğuk Savaş dönemi çoktan bitti. Ancak, Ortadoğu'da bugün bile Soğuk Savaş mantalitesi ve yöntemleriyle stratejik ve taktik hamleler sürdürülüyor. Bu nedenle, her zamankinden daha dikkatli ve ihtiyatlı olmakta yarar bulunuyor. Ortadoğu'da halk hareketleri başladığında, normalde bütün dünyaya demokrasi dersi veren bazı ülkeler tereddütler yaşadılar. Bugün de yaşananları gölgelemek ve dönüşümü yolundan saptırmak için global çapta sinsi girişimler yapılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan ve etkisini şimdi bile hissettiren 'film kışkırtması', bu girişimlerin son örneğidir. Bu tarz provokasyonlar bundan sonra da olacaktır. İslam âleminin bu tuzağa düşmeden demokrasi ve kalkınma yolundaki çabalarını sürdürmesi gerekir.''


'Duruşumuz tarih önünde doğrudur'

Gül, Suriye'de her gün yüzlerce insanın canını alan kanlı bir iç savaşın sürdüğüne işaret ederek, ''Kadim medeniyetimizin en görkemli şehirleri harap olmaya, kucaklaştığımız insanlar birbirlerine acımasızca saldırmaya devam ediyor. Bir ülke kendisini tüketir mi? İşte bugün Suriye kendisini tüketiyor. Biz Suriye'nin kendi kendisini tüketmesini istemeyiz. Tercihimiz, halkı mutlu olan güçlü bir Suriye'dir'' diye konuştu.

Türkiye'nin Suriye'nin de aralarında bulunduğu komşularıyla ilgili politikasının belli olduğunu anlatan Gül, şöyle devam etti: ''Biz bütün komşularımızla iyi ilişkiler kurmaktan yanayız. Suriye ile ilişkilerimizi de her türlü engele rağmen kararlılıkla geliştirmeye çalıştık. İlişkilerin gelişmesi iki ülkenin halklarını birbirine yaklaştırdı, refahlarına katkı sağladı. Bu süreçte, angajman politikasının komşumuzun demokrasi iştahını teşvik edeceğine ve bu yolda adımlar atılmasını sağlayacağına inandık. Olaylar başladıktan sonra da inisiyatifin Suriye yönetiminin elinden çıkmaması için dostça çok çalıştık. Her seviyede çok çaba gösterdik. Bölgeye uzak ülkeler gibi davranmadık. Çünkü bugünlere gelineceğinin kaçınılmaz olduğunu gördük. Ancak, dünyanın gözü önünde kendi halkının meşru taleplerine savaş uçakları dahil ağır silahlarla mukabele eden bir rejim var bugün karşımızda. Biz ırk, din, mezhep, ideoloji farklılıklarına asla bakmaksızın ilkeli bir tutum sergiledik. Duruşumuz tarih önünde doğrudur. Buradan bütün uluslararası topluma çağrıda bulunmak isterim. Suriye'de akan kanın durması hepimizin ortak sorumluluğudur. Yakın tarih uluslararası camianın üzerine düşeni yapmadığı durumlarda, bu tür olayların nasıl daha büyük kıyımlara dönüştüğünü göstermektedir. Bu itibarla, olaylara Soğuk Savaş mantalitesi ve kısır çıkarlar gözlüğüyle bakmamalı, insani sorumluluklarımızı dikkate alan, hak ve adaleti gözeten, cesur ve kararlı bir tutum sergilenmelidir. Yine de dikkatli olmakta yarar var. Dış politikayı ilgilendiren meselelerde dostlar ile düşmanlar çoğu kez karışır; intikam duyguları devreye girer; kıskançlıklar depreşir. Bu nedenle, takip ettiğimiz politikanın yan etkilerini dikkatle izlemeli ve her bölge ülkesinin tehdit algılamasını anlamaya çalışmalıyız.''

Gül, milli çıkarların her ülke için temel unsur olduğunu vurgulayarak, Türkiye'nin milli çıkarlarının da kendileri için temel unsur teşkil ettiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, Suriye'de ortalık durulunca ülkeyi yönetecek kadrolar ile ortaya çıkacak düzenin tüm Suriye halkını temsil etmesi; aşırılıklardan kaçınması ve intikamcı duygularla hareket etmemesinin en büyük arzuları olduğunu anlattı.

Yeni Suriye'nin kendi halkıyla ve komşularıyla barışık bir şekilde, toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini korumasının en temel öncelikleri olduğunu ifade eden Gül, öte yandan, Filistin davasına sadakat ve desteğin kesintisiz sürdürülmesinin, yeni Suriye'nin meşruiyetinin en önemli kaynaklarından biri olacağını belirtti.

Gül, ''Şüphesiz bütün bu gelişmeler uzun güney sınırımızda bizim için yeni ve ciddi güvenlik sorunları ortaya çıkartmıştır. Büyük göç kitlesi ve ortaya çıkan kaos ortamını fırsat bilen terör örgütünün bu durumdan faydalanma çabaları terör saldırılarını tırmandırmaktadır'' dedi.


'Farklı odakların taşeronu haline gelmiştir'

Terörün, Türkiye'de can almaya, yürekleri dağlamaya devam ettiğini ifade eden Gül, ''Ülkemizde ve dünyanın farklı ülkelerinde çirkin yüzünü gösteren terör, siyasi veya adi bir suç değil, insan hayatına kasteden bir eylem ve insanlığa karşı işlenen bir suçtur'' diye konuştu.

Geçen yıl Meclis'te yaptığı konuşmada, terör örgütünün, Türkiye'nin demokratik standartları yükseltme yönündeki kararlılığını, bir zafiyet olarak görmekle tarihi bir yanılgı içinde olduğunu vurguladığını hatırlatan Gül, şunları kaydetti: ''Terör örgütü bu kez de başta Suriye olmak üzere bölgede meydana gelen dönüşüm ve kaosu fırsat zannederek yeniden tarihi bir yanılgı içine girmiş; Türkiye'nin huzurunu ve kalkınmasını engellemek isteyen farklı odakların taşeronu haline gelmiştir. Teröre karşı mücadele, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin temel ilkeleri gözetilerek, aynı kararlılık ve azimle sürdürülecektir. Milletimize kasteden terör odaklarına karşı herhangi bir müsamaha gösterilmesi ve teröre karşı mücadelede en ufak bir zafiyet içine girilmesi asla söz konusu olmayacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçleri teröre karşı yürüttüğü mücadeleyi büyük fedakârlıkla ve yeni şartlara göre kendisini yeniden yapılandırarak sürdürmektedir. Devlet ve millet olarak Silahlı Kuvvetler ve güvenlik güçlerimize güvenimiz tamdır. Bu vesileyle, başta terörle mücadele olmak üzere, ülkemizin huzur ve güvenliği için hayatlarını kahramanca feda eden asker, polis ve sivil tüm şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Terörle mücadelede millet olarak, iktidarı, muhalefeti, medyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla hepimiz tek yürek halindeyiz. Bu mücadelenin başarısı için kararlılık ve birlikteliğin sürmesi hayati önem arzetmektedir. Bu bağlamda, hepimiz bu Meclis çatısı altında yaptığımız ''Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğin'' koruma yeminine sonuna kadar sadakat göstermeliyiz.''



'Terörün temel hedefi demokrasidir'

Terör ile demokrasinin hiçbir ahvalde kol kola gezemeyeceğini vurulayan Gül, ''Terörün kucaklanmasına, övülmesine ve meşru gösterilmesine müsamaha eden bir demokrasi de dünya üzerinde mevcut değildir. Terör, en önemli anayasal değerlerden biri olan insan onurunu ve temel hakların başında gelen yaşama hakkını yok etmeyi hedeflediğinden hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Milletçe topyekün yürütmemiz gereken terörle mücadelede şüphesiz en büyük silahımız, ahlaki üstünlüğümüzü ve hukuki meşruiyetimizi gerek içeride, gerek dışarıda asla kaybetmemektir. Bu meşruiyetin en büyük güvencesi ise demokrasimizdir'' dedi.

Terörün kastettiği temel hedefin demokrasi olduğunun altını çizenm Gül, konuşmasına şöyle devam etti: ''Türkiye bir süredir günün şartlarına da uyum içerisinde demokrasinin kanallarını genişletme çabasındadır. Daha önce korkulan pek çok alanda cesur adımlar atıldı, atılıyor. Eşit vatandaşlık ilkesi çerçevesinde, herkesi mutlu edecek ve herkesin devletin bütün imkanlarından yararlanmasını sağlayacak değişiklikler birbiri ardına gerçekleştiriliyor. Gerçekleşen değişikliklerden hemen her alanda herkesin yararlanması da sağlanıyor. Pek çok yasak sona erdirildi. Kimliklere müdahale anlamına gelen uygulamalar artık yok. Anadiller üzerinde varolan baskılar kalktı. İsteyene anadilini öğrenme imkânı bu yıldan itibaren eğitim sistemi içerisine alındı. Ülkenin her yerindeki bürokratlar görevlerinin halka hizmet olduğunun bilincindeler.''



'Terör örgütü gelişmelerden çok rahatsız oldu'

Terör örgütünün bu gelişmelerden çok rahatsız olduğunu ifade eden Gül, özgürlük alanı genişleyen halkın, doğal olarak istikrardan yana tavır almasının, terör örgütünü sıkıştırmakta olduğunu kaydetti.

Gül, şöyle devam etti: ''Bu itibarla, demokratik standartlarımızı yükseltme yönündeki cesaretimizin kırılmaması gerekir. Bugün konjonktürel sebeplerden artan terör saldırılarının tuzağına düşüp, yanlış istikamete girmemeli ve tekrar kısır döngü içine düşmemeliyiz. Bu bağlamda, bütün sorunların çözüm yerinin bu Meclis olduğunu hatırda tutmalı ve yeni Anayasa hazırlanması çabalarımızı da kararlılıkla sürdürülmeliyiz. Son dönemde artan terör saldırıları ve can kayıpları nedeniyle en ufak bir karamsarlığa düşmemeliyiz. Evet, terör şiddetini artırmıştır. Ancak, unutmayalım ki, ülkemizin, demokratik standartlar, ekonomik gelişmişlik, siyasi istikrar ile askeri ve yumuşak güç bakımından belki de Cumhuriyet tarihinin en güçlü dönemini yaşadığı da bir vakıadır. Dolayısıyla, önümüzdeki sorunlar büyük olsa da bunlarla rahatlıkla başedecek güç, tecrübe ve birikimimiz de bulunmaktadır.''



Dış politika

Gül, dış politikada son 10 yılda elde edilen kazanımların temelinde, artan yumuşak gücün yer aldığını söyledi. Tarihi birikim, uzun devlet tecrübesi, millete öz hasletler ve demokratik kimlik nedeniyle, erdemli güç olarak, daima haklının yanında, haksızın karşısında olduklarını kaydeden Gül, ''Buna ilaveten, atacağımız her adımda gözetilmesi gereken temel hususun, milli menfaatlerimiz olduğunu da hep akılda tutmalıyız'' dedi.

Dış politikadaki kazanımların en değerlilerinden biri olan komşularla ilişkilerde kaydedilen ilerlemelerin titizlikle muhafaza edilmesi gerektiğine işaret eden Gül, şöyle devam etti: ''Bazı komşularımızla ilişkilerde bizim dışımızdaki gelişmeler nedeniyle yaşanan gerilemeyi, geçici ve dönemsel olarak görmeli, komşularla ilişkileri dostluk ve karşılıklı menfaatler prensibi temelinde ilerletme hedefini muhafaza etmeliyiz. Bazı komşularımızın da yaşadığı Ortadoğu'daki tarihi dönüşümün, güvenlik, istikrar ve refaha tahvil edilebilmesi için bölgenin iki temel güvenlik ikileminin halledilmesi öncelik taşımalıdır. Aslında birbiriyle ilintili olan bu iki temel mesele, Arap-İsrail ihtilafı ile bölgede tırmanma istidadına giren kitle imha silahlarının yayılması tehlikesidir. Her iki sorunun da çözümü için münferit ve kökten olmayan yaklaşımlar yerine, daha bütüncül ve kapsamlı bir yaklaşımın ortaya konulması elzemdir. Bu çerçevede, İsrail'in de güvenlik endişelerine son veren Arap Barış Planı ile bölgenin kitle imha silahlarından arındırılmasına imkan sağlayacak BM Güvenlik Konseyi Kararı'nı temel alan bir bölgesel silahsızlanma mekanizmasının, eş zamanlı olarak hayata geçirilmesinin esas referans alınması gereken noktalar olduğu kanaatindeyim. ABD Başkanı Obama'nın 2010 yılında New York'ta yapılan NPT İzleme Konferansı'nda bu fikri destekleyen beyanlarını takdirle karşılıyor ve silahsızlanma konusunda diğer büyük aktörleri de bu hususta inisiyatif almaya davet ediyorum. Böylece, Ortadoğu ve dünyanın pek çok yerinde adalet duygusunu zedeleyen, istikrarsızlık ve aşırılıklara sebep olan Filistin meselesinin adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi, İran'ın ve diğer bölge ülkelerinin büyük tehdit algılamalarına bağlı gerilimlerin giderilmesi mümkün olabilecektir.''



'Diplomatik ve ekonomik aktivizm sürdürülmeli'

Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa Birliği ve başta ABD olmak üzere NATO müttefikleriyle ortak değerler temelinde yürütülen ilişkilerin, yalnızca bir dış politika ve güvenlik tercihi olarak telakki edilmemesi gerektiğini belirterek, Türkiye'nin siyasi, demokratik ve ekonomik vasıflarının da bir anlamda tescili olan bu ilişkilerin, ülkenin güvenliğinin pekiştirilmesi ile demokratik ve ekonomik gelişim bakımından da son derece önem taşıdığını vurguladı.
Türkiye'nin son yıllarda tüm kıtalarda yakaladığı diplomatik ve ekonomik aktivizmi sürdürmesinin, ülkenin, dünya politikasında yükselen profilinin korunması ve milli menfaatlerinin genişletilmesi açısından gerekli olduğuna dikkati çeken Gül, ''Komşumuz ve büyük ticari ortağımız Rusya başta olmak üzere, ilişkilerimizin süratle çeşitlendiği Çin, Afrika, Latin Amerika ve Pasifik ülkelerine yönelik çok boyutlu dış politikamızı güçlendirmeye devam etmeliyiz. Ayrıca, kardeş Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve İslam dünyasıyla ilişkilere verdiğimiz önem ile Kıbrıs davasına yönelik dikkat ve alakamızı artırarak sürdürmeliyiz'' dedi.



'AB önceliği yeniden tesis edilmeli'

Batı ekonomilerinin büyük bir krizle boğuştuğunu, AB'nin kendi içine kapanıp iç yapılanmasının beraberinde getirdiği bazı zafiyetleri gidermek için çaba sarf ediyor olabileceğini anlatan Gül, şunları söyledi: ''Ancak, hiçbir kriz sonsuza dek sürmez. 1929 Buhranı'ndan bu yana çok sayıda kriz sona ermiş ve çoğu kez ülkeler yaratıcı yıkım kuralı gereğince krizlerden güçlenerek çıkmıştır. AB üyelik perspektifinin getirmiş olduğu ivmeyle Türkiye'nin, ekonomisini ve demokrasisini güçlendiren ve vatandaşlarımızın hayat standardını yükselten pek çok reforma öncülük ettiği bir gerçektir. Çoğu kez karşı taraftan kaynaklanan nedenlerle süreç yavaşlasa da biz kendi işimize bakmalı ve AB müktesebatı çerçevesinde atılması gereken doğru adımları kararlılıkla atmalıyız. Bu nedenle, Yüce Meclis'ten beklentim, AB uyum yasalarına ve reformlarına yönelik önceliğin yeniden tesis edilmesi ve bunların bütün vatandaşlarımız adına somut kazanımlara dönüştürülmesinin sağlanmasıdır.''



'Yazarlar, düşünürler görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeli'

Geçtiğimiz yıl Türkiye'nin en önemli gündem maddesinin yeni anayasanın yapımı olduğunu belirten Gül, ''Milletimizin özlemi ve beklentisi olan bu anayasa için vade, bugün başlayan yeni yasama yılıdır. Anayasanın geniş kitlelerin önerilerini de içine alacak, sivil toplumun taleplerine de yer veren ön hazırlığı geçtiğimiz yıl tamamlandı. Meclis'te temsil edilen partilerimizin eşit sayıda üyesinden oluşan Komisyon çalışmalarını ben de yakından izlemekteyim. Şimdi bu çalışmaların ortak bir metne dönüştürülmesi zamanı gelmiştir. Ortaya çıkacak metin mümkün olduğu oranda üzerinde uzlaşılabilecek ortak görüşleri içermelidir. Anayasa gibi temel bir metin üzerinde yüzde yüz anlaşmanın ne denli güç olduğunun farkındayım'' diye konuştu.

Özgürlükçü bir anayasayla, herkesin hak ve hürriyetlerini garanti altına alan, kimsenin kendisini dışlanmış hissetmeyeceği yeni bir vatandaşlık mukavelesinin gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydeden Gül, şöyle devam etti: ''Yeni anayasa yapım sürecinde, pek çok meselenin ve alternatif anayasal sistemlerin gündeme getirilmesi, bu sistemlerin olumlu ve olumsuz yanlarının irdelenmesi sağlıklı bir tartışmadır. Bu sistemlerin dünyada başarıyla uygulandığı örnekler bulunduğu gibi, ciddi sıkıntılara yol açtığı örnekler de mevcuttur. Önemli olan dünyadaki mevcut örnekleri de dikkate alarak, meseleyi kendi bütünlüğü içinde, tüm veçheleriyle tartışmaktır. Netice olarak yapılması gereken; köklü anayasal tecrübemizin ışığında milletimizi layık olduğu seviyeye taşıyacak; temel hak ve özgürlükleri genişletecek; halkımızın birlik ve beraberliğini pekiştirecek; demokrasimizi kurumsallaştıracak bir anayasanın biran önce hazırlanmasıdır. Ülkemizde bugün herkesin görüşlerini rahatlıkla ifade edebileceği bir özgürlük ortamı bulunuyor. Bu yolda eksikler veya yanlış uygulamalar, demokrasiyi zedeleyen görüntüler söz konusu ise bunların hepsi hiç gecikilmeden ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu yolunda kimsenin kaygısı da kuşkusu da bulunmamalıdır. İç ve dış kamuoyunda bu yoldaki kazanımlarımızın haksız bir şekilde gölgelenmesine müsaade etmemeliyiz. Dünyada demokratik hak ve özgürlüklerin en geniş biçimde kullanılmasına imkan verdiği için zarar görmüş ülkeye pek rastlanılmaz. Buna karşılık sıkıntıdan sıkıntıya düşenlerin çoğu, hak ve özgürlüklerin dar olduğu, demokrasiden nasibini almamış ülkelerdir. Türkiye, çok şükür, bugün belli bir demokratik olgunluğa kavuşmuş bir ülkedir. Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde, gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır. Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir.''


'Temel demokratik ilkeler her ülkeyi güçlü kılar'

Hukuk devleti, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel demokratik ilkelerin her ülkeyi güçlü kıldığını belirten Gül, ''Kritik dönemlerden geçerken bu konularda göstereceğimiz özen ve titizlik, mücadele gücümüze güç katar ve her türlü istismar ve kirli propagandaları defeder. Bu sebeple, kurumlarımızın da itibarını yüceltmek ve zedeletmemek için, tüm şüphe ve kuşkuları yok edecek cesaretle davranmalıyız. Hepimizi derinden üzen olayları ve talihsizlikleri asla iç polemik kısır döngüsüne sokmadan, sorgulama-hesap verebilirlik dengesinde tutmalıyız. Bu davranış tarzı, asla bir zafiyet olmadığı gibi, tam tersine ülkemizin ve kurumlarımızın gücüne güç katacaktır'' diye konuştu.



Türk ekonomisi

Türkiye ekonomisinin yakın tarihinin, ekonominin bütün temel dengelerini tahrip eden ve her defasında büyük kayıplara, zararlara neden olan krizlerle dolu olduğunu anımsatan Gül, ''Bu sıkıntılı dönemlerin gösterdiği gerçek, ekonomimizin her zaman krizlere maruz kalabilecek kırılganlıklar ve zayıflıklarla malul bulunmasıydı'' dedi. Türkiye'nin, 2001'de, tarihinin en derin ekonomik krizini yaşadığına işaret eden Gül, krizi takip eden yıllarda alınan etkili önlemler, hayata geçirilen kapsamlı reformlar sayesinde ekonominin, istisnai bir 1-2 yıl hariç, istikrarlı bir büyüme ve gelişme trendi yakaladığını belirtti.

Gül, 2007'de başlayıp 2008'de derinleşen, halen etkileri devam eden, dünyanın son yüzyılda yaşadığı en şiddetli krize karşı güçlü bir dayanıklılık ve esneklik gösterildiğini, yapılan reformların, kendilerini bu kez dış şoklara karşı koruduğunu söyledi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Türk ekonomisinin son 10 yılda AB ortalamasından yaklaşık 5 kat daha hızlı büyüdüğünü, bu büyümenin istihdam yaratan bir büyüme olduğunu dile getiren Gül, ''Bu başarıda en büyük pay, çalışkan milletimize ve gösterdiği basiret ve izlediği doğru politikalarla Hükümet ve ekonomi yönetimine aittir. Ancak bütün dünyanın takdirle ve dikkatle izlediği bu ekonomik performansın, kendi ülkemizde yeterince önemsendiğini ve takdir edildiğini maalesef söyleyemeyiz. Avrupa'nın en güçlü ülkelerinin vatandaşlarının bugün karşı karşıya kaldıkları sıkıntı ve acıları görmemiz gerekir'' diye konuştu.


'Talimatla değil, doğru politikalar izlemekle elde edilir'

Cumhurbaşkanı Gül, bugünün dünyasında ekonomi alanında başarılı olmanın; sürdürülebilir bir büyüme trendinin ve istikrarlı bir ekonomik ortamın sağlanması anlamına geldiğine işaret etti. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ayrıca şu gerçeği de unutmamalıyız; arzu ettiğimiz neticeler, talimatla değil, doğru politikalar izlemekle elde edilebilir. Her iki kavram, yani sürdürülebilirlik ve istikrar, aynı zamanda, birbirine yakından bağlı ve birbirini etkileyen olguları ifade etmektedir. Vurgulamak istediğim husus, cari politikaların geçici başarılarıyla yetinmeden, ekonominin yapısal olarak daha güçlü temeller üzerine kurulmasını sağlayacak, orta ve uzun vadeli yapısal reformları hayata geçirecek stratejik vizyonun kaybedilmemesidir. Çünkü geçmişte bu tuzaklara düşülmüştür ve neticeleri hepimizce malumdur. Geçtiğimiz dönemde, her iki alanda da gerekli adımlar kararlılıkla atıldığı için kronik sorunlarımızın çözümünde başarı sağlandı. Bu süreçte enflasyonun düşürülmesine bağlı olarak, nominal ve reel faizlerde çok büyük inişler kaydedildi. Kısacası, milli bütçemiz faiz yükünden kurtarıldı, büyüme ve kalkınma için kaynak yaratıldı. Aynı başarıyı büyüme–cari açık kısır döngüsünü kırmada da göstermeliyiz. Hedefimiz, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı tehlikeye atmadan, cari açıksız yüksek büyüme olmalıdır. Zira, gelişmiş ekonomilerle aramızdaki gelir düzeyi farkını kapatmak ve orta gelirli bir ülke konumunda kalmamak için yüksek oranlı büyümeye ihtiyacımız vardır. Halihazırdaki küresel ekonomik iklim, bize onları yakalama tarihi fırsatını da vermektedir. Bu yönde orta ve uzun vadeli politikaların oluşturulduğunu da görmekten mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Büyüme ile cari açık arasındaki kronik bağlantıyı orta ve uzun vadede kırmaya ve sanayinin hammadde ve ara malı açısından dışa bağımlılığı anlamındaki yapısal arızasını gidermeye yönelik bazı hususları geçen sene bu kürsüde dikkatinize getirmiştim. Sözkonusu noktalarda etkili ve kapsamlı politikaların hayata geçirilmeye başlanmasını da umut verici adımlar olarak gördüğümü vurgulamak isterim.''



'Hatırlatma ve uyarılar'

Gül, ekonomi alanındaki başarıları takdir ederken, bazı hatırlatma ve uyarılarda bulunmayı da gerekli gördüğünü belirtti. Dışa açık bir ekonomide sadece iç değil, aynı zamanda dış gelişmeleri de sürekli izlemeleri gerektiğini vurgulayan Gül, aşırı özgüven ve rahatlık duygusunun, ekonomi yönetimlerinin her zaman kaçınmaları gereken duygular olduğunu ifade etti.

Gül, ekonomi alanında bugüne kadar sağlanan başarıların önemli bir nedeninin mali ve parasal disiplin olduğunun unutulmamasını isteyerek, bu alanda yaşanacak gevşemenin, tamiri imkansız sonuçlara yol açacağının hatırda tutulması gerektiğini vurguladı. Gül, ''Ayrıca bu kırılgan dönemde kamu harcamalarındaki önceliklerimize de dikkat etmeliyiz. Şüphesiz ki bütün başarıların en önemli faktörü eğitilmiş insan gücü kaynağımızdır. Bu itibarla, önümüzdeki dönemin anahtar sözcüğü verimlilik olmalıdır. Bunun için başta eğitim olmak üzere, bilimsel çalışmalar, araştırma-geliştirme ve inovasyon faaliyetleri, ekonomik programların hedeflerine ulaşmasında en temel unsurdur. Bu alan daima birinci önceliğimiz olmaya devam etmelidir'' diye konuştu.



'Önemli iç ve dış sorunlar var'

Cumhurbaşkanı Gül, 21. yüzyıla sorunlarla boğuşan ve ne yapacağı kestirilemez bir ülke olarak girdiklerini ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı: ''Bizden yeniden Avrupa'nın hasta adamı olarak söz edenler hayli fazlaydı. Oysa bugün vatandaşlarının kendisine güven duyduğu, değişen dünyanın alacağı yeni düzene katkısı olabilecek, güçlü bir ülkeyiz. Zenginleşiyor ve zenginliğimizi tabana yaymanın yollarını arıyoruz. Sorunlarımızı, demokrasi içerisinde, konuşarak ve tartışarak çözme gayretindeyiz. Dışarıdan bakanların gıpta ettiği, içeriden bakıldığında da gurur duyulması gereken bir ülke bugün Türkiye. Bu gelişmede, iktidarı ve muhalefetiyle bütün siyasi partilerimizin ve tabii bir bütün olarak yüce Meclisimizin büyük payı var. Şüphesiz ki önümüzde önemli iç ve dış sorunlar var. Bunları asla görmezlikten gelemeyiz. Ancak bunları aşabilecek güç, irade ve tecrübemiz her zaman olduğundan çok daha fazladır. Dolayısıyla, Türk milletinin ve geleceğin Türkiye'sinin her bakımdan daha parlak ve aydınlık olacağına dair inancımı tekrarlıyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yüce Meclis'in ebediyete intikal etmiş tüm üyelerini rahmetle yad ediyor ve yeni yasama yılının Milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan diliyorum.''

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuşmasının ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yarın saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapattı.



Cumhurbaşkanı Gül, TBMM'den ayrıldı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nin 24. Dönem 3. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla milletvekillerine hitap ettikten sonra Meclis'ten ayrıldı. Gül'ü, TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam yine askeri törenle uğurladı.

AA
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)